20. asrın son çeyreğinden 21. asrın ilk çeyreğine kadar dünyada konut-ev meselesini çözebilmiş tek ülke var: Libya. Hem de hiç borç olmadan. Evet, yanlış okumadınız; Libya Cemahiriyesi kurulduğundan Kaddafi’nin devrilmesine kadar, dünyanın tek borçsuz ülkesi ve konut meselesini kökünden halledebilmiş tek liderdir Kaddafi.
Günümüz şehircileri neden Libya’nın bu dönemini incelemiyor? Mumford, Jacobs, Sennett, Harvey, Lefebvre, Foucault ve Tönnies’i derinlemesine incelerler. Kaldı ki bu kuramcılar sadece teori kısmında kalmışlar, pratiğe dönük bir şeyleri yok. Ama Batılı olunca bütün ilgi onlara kayıyor.
Albay Kaddafi, “Yeşil Kitap”ında mealen şöyle der: “Barınma her insanın hakkıdır; kiralanamaz, alınıp satılamaz. Şer’an da haramdır.” Libya’yı 42 yıl boyunca yöneten Muammer Kaddafi’nin (1942-2011) şehirleşme anlayışı, klasik anlamda modernleşmeci veya planlamacı bir kent politikası olmaktan çok, onun siyasal ideolojisinin -özellikle Üçüncü Evrensel Teori’nin (El-Nazariyye el-Alemiyye es-Salise)- toplumsal-mekânsal düzleme aktarılmış bir biçimidir.
Kaddafi’nin şehir vizyonu; Arap göçebeliğinin (bedevilik), doğrudan demokrasi tasarımının, toplumsal eşitlik söyleminin ve merkezileşmeye karşı ideolojik bir duruşun birlikte şekillendirdiği özgün bir şehirleşme pratiği oluşturmuştur. Bu anlayışın merkezinde büyük kente (metropolis) yönelik radikal bir eleştiri vardır. Ona göre büyük şehir; üretimi ve mülkiyeti merkezileştirir, merkezi yönetimi kaçınılmaz kılar; aileyi, kabileyi ve yerel dayanışma ağlarını çözer.
Bu nedenle Kaddafi, kentsel yoğunluğu ilerlemenin değil, sömürünün bir göstergesi olarak görür. Yeşil Kitap’ta sıkça vurgulanan görüş şudur: “İnsan, şehirde değil; kendi evi, toprağı ve üretimiyle bütünleştiği yerde özgürdür.” Şehir, Kaddafi’nin düşüncesinde; sınıfsal tahakkümün, mülkiyetin merkezileşmesinin, bürokratik iktidarın ve temsili siyasetin somutlaştığı mekândır.
Kaddafi’nin büyük şehir karşıtlığı, esas olarak merkezileşme olgusuna dayanır. Ona göre büyük şehirler; üretim, mülkiyet, siyasal karar alma süreçleri ve hatta kültürel anlam üretimi açısından deyim yerindeyse bir cinayettir. Kaddafi’ye göre önem verilmesi gereken şey büyükşehirler kurmak değil, kıraç arazileri verimli hale getirmektir. Elbette ki Libya’nın efsane liderinin bu vizyonu sadece ülkesini değil, bulunduğu kıta olan Afrika’yı da kapsıyordu.
Kaddafi rejiminin “Great Man-Made River Project” dediği yani “Büyük Yapay Nehir Projesi”, Afrika’yı da kapsayan bu vizyonun ete kemiğe bürünmüş haliydi. 2011 yılında, özellikle Libya’dan başlayarak bölgenin büyük bir bölümüne yayılan “Arap Baharı” ile birlikte, söz konusu bu Büyük Yapay Nehir Projesi de akamete uğramıştır.
Maalesef emperyalist Batı’nın vandallık kokan politikalarının huzura ve istikrara çomak soktuğu Libya’nın ve Afrika’nın kaderini değiştirecek olan bu proje, büyük oranda tamamlanmış olmasına karşın tamamen durmuş ve atıl kalmıştır. İnşaat çalışmaları büyük ölçüde tamamlanan bu dev projenin Libya devleti tarafından yeniden hayata geçirilmesi; ülkenin içme, sanayi ve sulama suyu ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir.
Türk müteahhitlerimiz, Libya’da yarım kalan bu projeyi kolaylıkla tamamlayacak bilgi ve tecrübeye sahiptir. Libya’nın ilk başbakanını gönderen, pek çok devlet büyüğünün tahsil gördüğü ve halihazırda dış politikada neredeyse stratejik müttefik gibi olduğu Türkiye’ye de bu bağlamda önemli görevler düşmektedir.
ABD’nin Orta Doğu’yu İsrail’e altın tabakta teslim edip buradaki varlık gerekçesini sonlandırarak ardına dahi bakmadan Batı Asya’dan çıktığı ve sıklet merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmaya çalıştığı bir dönemde, Türkiye’nin bölgede belirleyici bir güç olması büyük önem taşımaktadır. Batı emperyalizmi yüzünden yaşanan iç savaşlar sonucu oluşan çalkantılar Türkiye’yi de vurmaktadır; Türkiye bu yaraları sararak kendisinin de olumsuz etkilenmesinin önüne geçebilir.
Ülkemiz Orta Doğu’da tarihten gelen bağlara sahiptir; bu da bölgedeki gelişmeleri Türkiye için yaşamsal hale getirmektedir. Dünyanın ve Türkiye’nin ortak çıkarı; Orta Doğu’da istikrar, ekonomik refah, bölgesel işbirliği ve bölge gerçeklerinden hareket eden demokratik bir anlayışın gelişmesidir. Batı Asya’nın daha güvenli hale gelebilmesi için kalkınma amaçlı projelerde Türkiye’nin sunacağı katkıların önemi büyüktür.
Özellikle Libya’daki bu devasa projeye Türkiye’nin sunacağı katkı çok kıymetli olacaktır. Ancak bu ve bunun gibi projeleri hayata geçirirken doğal güzellikleri katletmemek, doğayı hırpalamamak esastır. Kaddafi’nin şehircilik ve yapılaşma anlayışı da bu esasa dayanır. Sonültçe doğayla fazla oynanmamalıdır; çünkü elbet sonunda doğa intikamını alır.



