Kültürel Tarih

Buhara Emirliği’nin Tarihi

Buhara Emirliği, Moğol asıllı Manghit emiri Şah Murad’ın yönetimi devralıp Buhara Hanlığı’nın adını Buhara Emirliği olarak değiştirmesiyle 1785 yılında resmen kuruldu. Şah Murad, ailenin hanedan yönetimini (Manghit hanedanı) resmileştirdi. Moğol İmparatorluğu’ndan sonra Türkistan’da Timur idaresi hariç Cengiz Han’ın soyundan gelenler tarafından yönetilmeyen birkaç devletten biri olarak, hükümdarı Han yerine Emir unvanını aldığı için meşruiyetini Cengiz yasalarına ve Moğol törelerine değil, İslami ilkelere dayandıran Buhara yönetimi, 1868 yılına gelindiğinde bölgede hakimiyet emelleri olan Rus İmparatorluğu ile girdiği savaşı kaybetti.

Rusya, önemli Semerkant şehri de dahil olmak üzere emirliğin topraklarının çoğunu ilhak etti. Bu gelişmelerden sonra Türkistan üzerindeki Rus baskısı gittikçe arttı. Bu yüzden Rus baskısına karşı büyük halk direnişleri Türkistan’da yaşanacaktı ki bu bağlamda Rus baskısına karşı en büyük halk ayaklanması 1916 yılında yaşandı. Türkistan halkının Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla askere alınmak istenmesi üzerine meydana gelen bu ayaklanma sonucunda Rus Çarlığı ayaklanmalara katılanları sert bir biçimde cezalandırdı. Geniş bir katılımla gerçekleşen bu isyan Türkistan topraklarındaki çeşitli topluluklardaki siyasi bilinci geliştirmiş ve netice itibarıyla uzun yıllar Rus işgali altında olan Buhara Emirliği bağımsızlığını kazanmıştı.

Bağımsız Buhara Emirliği ve Küçük Kıyamet

Uzun yıllar süren Rus hegamonyasından kurtularak bağımsızlığını kazanan Buhara Emirliği, Rus topraklarında iyice artan Bolşevik-Menşevik çatışmasından son derece memnundu. Onlar bu çatışmanın ardından hangi grup başa gelirse gelsin bir nebze rahatlayacaklarını ve Rus baskısından kurtulabileceklerini düşünüyorlardı. Ancak bu durum beklendiği gibi gerçekleşmeyecekti. Çünkü Bolşevikler Rusya’da çıkan bu hareketin bir iç savaş olduğunu ve özellikle de egemenlikleri altındaki Türklerin bu mevzuya karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorlardı.

Bolşevikler Türkistan gibi büyük coğrafyanın ellerinden çıkmasını istemedikleri için Çarlık Rusya’dan kendilerine miras kalan Türkistan siyasetini devam ettirmek istiyorlardı. Bu yüzden Bolşevik İhtilali ile birlikte dış dünyadan tamamen soyutlanan Buhara, yeni rejimin bazı iktisadi darbelerine de maruz kaldı. Rus yetkili Kolesov 1918 yılında eski Buhara’ya karşı askerî harekât düzenledi ve bu olayda çok sayıda Buharalı hayatını kaybetti. Bu süreçten sonra iyice çileli şair Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’ndaki dizelerinde belirttiği “hayasızca akın”lar daha da çoğalmış, bu “hayasızca akın”ları düzenleyen kızıl Ruslar, Buhara’yı kendi topraklarına katmak için gösterdikleri gayreti artırmış ve maalesef Buhara iyice kıskaca alınmıştır.

Neticede 1920 yılı ağustos ayında Frunze komutasında bir kere daha taarruza geçen Sovyet kuvvetleri 2 Eylül 1920’de Buhara’yı ele geçirdiler ve Emir Alim Han ülkesini terk edip yardım amacıyla Afganistan’a hicrete mecbur kalmıştır.

Fakat tekrar ülkesine dönememiş ve 1944 yılında Afganistan’da vefat etmiştir.

1227’de Cengiz Han’ın öncülüğünde gerçekleşen Moğol istilasından sonra 1920’ye gelindiğinde bu kez Ruslarca gerçekleştirilmek suretiyle bir kere daha tahribe maruz kalan Buhara’nın hazinesi de bu yağmadan nasibini fazlasıyla almış, Ruslar, talan ettikleri Buhara Hazinesi’nin bir kısmını Sovyet yardımı adı altında Anadolu’ya yollamışlardır. Oysa ki bu paralar Ruslar’ın değil Buhara Hanlığı’nın ve halkının paraları idi.

Yani Millî Mücadele’de bize yıllarca Rusların yardım için gönderdiği iddiasının atıldığı altın paranın ve silahın gerçek kaynağı Moskova değil Buhara idi. Resmi tarihin ele alması gereken bir başka gerçek de budur.

Gelgelelim bu çileli süreçte Osman Kocaoğlu tarafından Buhara Cumhuriyeti ilan edilse de Sovyetlerin güdümünden çıkamamış ve Osman Kocaoğlu da tıpkı Muhammed Alim Han gibi hicrete mecbur kalmıştır. Muhammed Alim Han, Afgan ellerinde ebedi aleme intikal ederken Osman Kocaoğlu da Rus mezalimine karşı mücadele ederken muvaffak olamamış ve Türkiye’ye hicret ederek 1968’de bu yalancı dünyadan göçmüştür. İstanbul’da bulunan ve Millî Mücadele’ye destek için Mehmed Âkif, Halide Edib, Fevzi Çakmak, kafasında sarıkla gezen Galip Hoca lakaplı Celal Bayar gibi isimlerin İstanbul’dan Anadolu’ya geçiş güzergahı olarak da kullandığı Özbekler Tekkesi’ne defnedilmiştir.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.