Son dönemde dikkatleri üzerine çeken en kritik gelişmelerden biri, Karadağ’da patlak veren gerilimler oldu. Bu olaylar, Türk topluluklarına yönelik saldırıları ve günlük hayatı altüst eden yıkımları beraberinde getirdi.
Olayların Gerçek Yüzü: Bir Tertip mi?
Karadağ’da Türklerin hedef alındığı, ev ve iş yerlerinin tahrip edildiği, hatta Türk vatandaşlarına vize kısıtlaması getirildiği bir dizi olay yaşandı. Başlangıçta, bu kaosun bir Türk kökenli birey tarafından tetiklendiği yönünde haberler dolaştı. Ancak Kodex.me sitesinde yayınlanan son videolar, bu iddiayı çürüttü.
Videoda, bir grup Karadağlının kafenin bahçesinde içki içtiği görülüyor. Ardından bir Karadağlı, bir Türk vatandaşa yumruk atıyor. Hemen peşinden, sopa ve bıçaklarla donanmış bir kalabalık kafeden fırlayarak saldırıya geçiyor. Bu görüntü, ülkeyi sarsan olayların fitilini ateşleyen gerçek başlangıç anını netleştiriyor.
Kısacası, Türkler’e yönelik organize bir provokasyon söz konusu. Olayların sorumlusu belli olmasına rağmen, Karadağ hükümeti vize politikasından vazgeçmiyor. Üstelik Arnavut Azınlık Partileri Birliği’nden Capuni’nin savunusu da düşündürücü: Medya ve siyasette, “100 bin Türk’ün Karadağ’a akın ettiği ve Osmanlı’yı diriltme planları yaptığı” gibi iddialar pompalanıyor.
Bu söylemleri, bıçak ve sopalı saldırılarla birleştirdiğimizde, resim netleşiyor. Yapboz tamamlanıyor ve taşlar yerlerine oturuyor.
Geniş Açı: Avrupa’daki Türkofobi ve İslamofobi Dalgası
Karadağ’daki bu gerilimler, Avrupa’nın diğer köşelerinde camilere yapılan saldırılardan ve Türkler’e yönelik ırkçı söylemlerden kopuk değil. Tıpkı ABD’de olduğu gibi, kıtada da 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısı, Türkofobi ve İslamofobi’yi tetikleyen bir dönüm noktası haline geldi.
Bu korku dalgasını besleyen ana unsur, şu tür provokatif söylentiler: “Türkler gelirse her yer camiye döner, kadınlarınız örtünür, domuz eti ve alkol yasaklanır.” Bu retoriğin öncüsü ise aşırı sağcı gruplar.
Aşırı sağın yükselişi tesadüf değil. 11 Eylül sonrası, 2010’larda Ortadoğu’daki iç savaşlar milyonlarca mülteciyi tetikledi. Batı’da mülteci krizi patlak verdi. 2020’de COVID-19 pandemisi ise bu hoşnutsuzluğu zirveye taşıdı.
Post-Modern Haçlı Seferinin Kökenleri
Bu süreçte kilit rolü, 11 Eylül’ü bahane eden dönemin ABD Başkanı George Bush oynadı. “Haçlı Seferi”nden bahsederek, “Ya bizimlesiniz ya da Müslümanlarla” diyen Bush, Afganistan ve Irak işgalleriyle zincirleme bir saldırıyı başlattı. Bu, uluslararası terörizme karşı diye sunulan ama İslam dünyasını geriye atan bir furyaydı.
Günümüzde bu miras, Filistin, Lübnan, Suriye, Libya ve İran’daki yıkımlara uzanıyor. Türkiye’de ise 15 Temmuz darbe girişimi, terör eylemleri ve orduya yönelik kumpaslar aynı zincirin halkaları.
2001’den beri ABD ve Batı liderlerinin kullandığı dil, Türkofobi ve İslamofobi’yi besledi. Batılı devlet adamlarının jargonları, düşmanlık tohumlarını ekti.
Sonuç: Tertip Edilmiş Bir Düşmanlık Döngüsü
Özetle, Karadağ olayları ve Avrupa’daki Türkler’e, İslam’a yönelik tutumlar, post-modern Haçlı Seferleri’nin uzantısı. Bu, 2001’den beri sürdürülen Haçlı vurgularının ve Türk-İslam düşmanlığının meyvesi. Türk toplulukları, bu tertipli düşmanlık karşısında uyanık olmalı.




