HikayeKültürel Tarih

Baş Terzinin Küpeleri

1972 yılında bir gün, Kurtuluş’ta genç bir Ermeni kuyumcu olan ve aileden gelen sanatını hemen hemen bütün kuyumcuların takdir ettikleri Avedis’in dükkanına, en büyüğü 50’sini aşmış üç kız kardeş gelir. Büyük kız kardeş çantasından dikkatlice çıkardığı elmas küpeyi Avedis’in tezgahına koyarak, küpenin değerini öğrenmek istediklerini söyler.

Genç Avedis küpenin- daha doğrusu bir küpeden arta kalanların- işçiliğindeki inceliği hemen anlamış ve neredeyse elindeki pertavsız ile elmas küpeyi inceledikten sonra, “Belki inanmayacaksınız ama bu küpe benim babamın babası Saray Kuyumcusu Boğos Bey tarafından yapılma bir küpe. Daha doğrusu bir şaheser olarak yapılan o küpenin hemen hemen üçte biri burada. Bunu nereden biliyorsun diye sorarsanız Sarayda yapılan o küpenin bende hala çizimleri var” demişti.

Üç kız kardeşten büyük olanı, “Evet küpenin Saray’da yapıldığını biz de annemden duymuştuk. Annemin annesi Saray’ın Baş Terzisi imiş ve bu küpe ona Saray’daki bir Sultanın düğün hediyesi olarak verilmiş. Aslında satmak gibi bir niyetimiz yok. Bunu biz bölüşmek istiyoruz, bize bu konuda yardımcı olun” dedi.
Avedis gerçekten heyecanlanmıştı. “Elbette size yardımcı oluruz ama satma niyetiniz olduğunda ilk gelmeniz gereken yerin Avedis’in dükkanı olduğunu umarım unutmazsınız” dedi.

Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde Saray Kuyumcusu Boğos Bey’in yaptığı bu küpenin adı “On İki Ayın Işıltısı”ydı. Küpeler, kulak memesine zarifçe tutunan küçük bir hilal biçimli elmas parça ile başlıyor ve bu hilal, “Ocak” ayını simgeliyor; kar kristali gibi kesilmiş minik elmaslarla bezeli, soğuk ve saydam bir zarafeti taşıyordu. Buradan başlayarak, zincir değil; her biri ayrı işlenmiş, takvimsel sıraya göre dizilmiş, on iki ayrı ayı simgeleyen elmas halkalar birbirine incecik altın menteşelerle bağlanmıştı.

Elmaslar Hindistan’ın Golconda madenlerinden seçilmiş en berrak taşlardandı.Her ayın simgesi olan elmas parça farklı bir kesime sahip (örneğin Mart için damla kesim, Temmuz için zümrüt kesim elmas gibi).
Aralardaki bağlantılar 24 ayar altınla yapılmış, fakat gözle görünmeyecek kadar inceydi.

Elmaslar gümüşle değil, Osmanlı kuyumculuğuna özgü “çatkı” tekniğiyle doğrudan altına gömülmüştü.
Küpelerde her ay farklı elmaslarla gösterilmişti:

Ocak: Kar tanesi biçiminde yıldız kesimli elmas
Şubat: İç içe geçmiş iki kalp formunda, ikili elmas
Mart: Minik tomurcuk biçiminde, yeşil altınla çevrili damla kesimli elmas
Nisan: Lale motifli, merkezinde pırlanta
Mayıs: Açmış bir gül figürü içinde dönen elmaslar
Haziran: İnci yuvalı ama inciler yerine yıldız biçimli küçük elmaslar
Temmuz: Zümrüt kesim elmas, kenarında altın yapraklar
Ağustos: Güneş şeklinde işlenmiş, merkezi iri bir taş
Eylül: Sararmış yaprak formu içinde küçük taş dizileri
Ekim: Hasat sepeti biçiminde, minyatür biçimli elmaslarla bezeli
Kasım: Yağmur damlası şeklinde uzun ve ince taşlar
Aralık: Buz sarkıtı gibi sivri kesimli, aşağıya doğru incelen bir pırlantaydı.

Küpenin omuzda biten son parçasında ise, yani Aralık ayı taşının ucuna bağlı olarak, şeffaf ve zar zor görünen ipek bir ipliğe tutturulmuş, yalnızca yakından bakıldığında seçilebilen mikroskobik bir ay taşı asılıydı. Bu taş ise, “zamanın geçiciliği ve kadının içsel takvimi”ni simgeliyordu.

Küpeler, lal taşıyla kaplanmış kadife bir kutuda Baş Terzi Rümeysa’ya düğün hediyesi olarak sunulmuştu geçmişte. Kutunun iç kapağında eski Ermeni harfleriyle, Boğos Bey’in el yazısıyla şu satır işlenmişti:
“Zamanı kulakta taşıyan kadına, sonsuz güzellik yaraşır.”

Boğos Bey zamanında bu küpeyi tasarlarken, Osmanlı saray takvimini, Ermeni süsleme sanatlarını ve İtalyan rönesans kuyumculuğundaki ‘sarkaçlı anlatı’ üslubunu harmanlamış; Sarayın en usta taş işçileriyle üç ay boyunca gizlice çalışılmış, Baş Terzi’ye olan saygı ve hayranlık bu ışıltılı zaman haritasında bu şekilde somutlaştırılmıştı.

O günlerde Sarayın Baş Terzisi Rümeysa’nın, Topkapı Sarayı’nın iç avlusunda kaderinin en zarif dikişi dikiliyordu sanki. Sultan Mihrişah’ın himayesinde yetişen Rümeysa, güzelliğinin ötesinde, iğneyle devrin kumaşına tarih geçiren bir ustaydı. Saraya dışarıdan girmişti, ama yıllar içinde sanatıyla içerinin bir parçası olmuştu. Rümeysa’nın Saraydaki koruyucusu olan Mihrişah Sultan o günlerde Padişah’ın gözünden düşünce eski gücünü kaybetmiş, kulağına yeni rakip sultanın Baş Terziyi değiştirmek istediği de gelince Hadım Ağasından Rümeysa’yı evlendirme konusunda yardım istemişti.

O sıralar Çatalca’dan Saraya bostan getiren biri Hadım Ağa’ya beşi bir yerdeler vererek, “Rümeysa’nın gönlü bendedir” yalanıyla Mihrişah Sultanın aklını çelmeyi başardı. Mihrişah güzelliği kadar sezgileriyle de tanınırdı ve Rümeysa için saraydan yumuşacık bir çıkış yoluna ihtiyacı vardı. İyi bir düğün hediyesi için hemen Boğos Bey’e haber saldı.

Boğos Bey, Osmanlı sarayının son Ermeni kuyumcularındandı. Saray için elmasların içine gizemi şiir gibi işleyen bu ustaydı o. Rümeysa için her biri yılın bir ayını temsil eden on iki farklı taş ile örgülü bir küpe tasarladı: Küpe kulaktan omuza kadar inen bir elmas salkım, aslında saraydan ayrılışın, şık bir vedanın simgesiydi. Küpeler, Sultan Mihrişah tarafından Rümeysa’ya düğünden önceki sessiz bir gecede verildi.
Rümeysa Çatalca’da, bostanların arasında sıradan bir hayat yaşadı. Küpelerini her bayram taktı. Saraydan uzakta ama sarayı içinde taşıyarak yaşamak, iğnenin batıp ipliğin iz bırakmasıydı ona. İki kızı oldu. Biri, annesinin son zamanlarında yanında kalandı. Diğerleri uzak kentlere gelin gitmişlerdi. Rümeysa öldüğünde, sandığının içinden dört taşı bulunan küpeler çıktı. Geriye kalan sekiz taş yoktu. Sekiz taşın annesinin yanında kalan kızın hakkı olup olmadığını da kimse sormadı.

Dükkanından üç kız kardeş çıktıktan sonra genç Ermeni kuyumcu Avedis, eski defterlerini açtı. Boğos Bey’in orijinal tasarımının bir eskizini buldu. Küpe tamamdı. On iki ay, on iki ışık, on iki kader halkası.
Aylar, yıllar geçmiş zaman bilinen oyununu Baş Terzi Rimeysa’nın küpelerine de oynamıştı. Avedis orijinal tasarımın eskizine bakarak, “Sekiz taş kim bilir nerede şimdi…” diye yakındaki başka bir kuyumcu dükkanını işleten kardeşinin üç kız kardeşin yaşlarına yakın bir kadından o eskizdeki sekiz taşı bir yıl önce satın aldığını bilmeden sordu.

Nedenini niçinini onlar yine anlamadan, kader taşları yine bölüştürmüştü.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu
×

Bültene Ücretsiz Abone Olun

Güncel yazıları e-posta adresinize ücretsiz göndermemiz için bültenimize abone olabilirsiniz.

Siz izin vermediğiniz sürece e-posta adresinizi asla paylaşmayacağız. Gizlilik politikamızı inceleyin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.