Edebiyat

Ağustos Böceği Sustu

Ağustos böceği sustu
Gölgeden başka kimsemiz yok.

Behçet Necatigil

Yazın bütün renkleri, bütün sesleri ve bütün sıcaklığı denize bakan yazlık evimizin dikdörtgen şeklindeki balkonuna çöker ve biz yıllardan beri yaz tatillerini o evde ve o evin balkonundaki büyük cam masanın etrafında yapılan kahvaltılar ve yemeklerde geçirmeye bayılırdık. Renklerden göğün ve denizin mavisi ile ağaçların yeşilliği; seslerden ise bir senfoni orkestrası gibi durmadan çalan ağustos böcekleri korosunun sesleri buranın baskın sesleri arasında olurdu. Gecenin geç vakitlerinde uykunuzun arasında, denizde dolaşan bir teknenin sesini bile duyabilirdiniz burada bazen.

Yazı geçirdiğimiz balkonda eşimle geçenlerde ünlü Japon yönetmen Akiro Kurusawa’nın “Ağustosta Rapsodi” filmini hatırlayıp konuşmuştuk. Anneanne Kane filmde rüyasında atom bombası atılan Nagasaki’de, çocukların kelebek olup göğe uçtuklarını gördüğünü anlatıyordu. Eşim, Kane bu rüyayı anlatırken görüntülerde göğe yükselen kelebekler olduğunu ben ise rüyanın sadece sözcüklerle anlatıldığını savunuyordum. Konu daha sonra sosyal medyaya koyduğum ikimizin fotoğrafının altına neden, “Denize inen Ağustos sokağında” yazdığıma geldi. Karım o sokağın adının Ağustos Sokağı olup olmadığını soruyor ben ise ona bilmediğimi söylüyordum.

Ardından karım bana yaş günüm olan Ağustosun 18’inin yaklaştığını hatırlatmış, ben de ona İnternet’ten Ağustos 18’de doğanların “ailelerinin karmasına karşı çıktıkları”nı okuduğumu söylemiştim. Karım da bana bunun anlamını sormuş ve ben de ona yapay zekaya sorduğumu ve onun bana, “Annem gibi bastırılmak istemedim. Anneannem gibi hiç sevilmemeyi kader bilmedim. Dedem gibi susarak ölmeyeceğim. Ben bu ailede ilk kez kendi sesini yükselten, geçmişin zincirlerini kırmaya çalışan kişiyim” cevabını verdiğini anlatmıştım. “Ne yani doğru mu şimdi bunlar…Akıllarına ne gelirse yazıyorlar oraya” diyordu karım bana sosyal medyanın saçmalığını anlatarak.

Bir önceki yıl, “Seneye yaza görüşmek üzere” diye vedalaştığımız eşimin ve benim eski bir arkadaşımız izleyen Kasım ayında ölmüş, biz de bu yaz denizde yüzerken, alışveriş ettiğimiz marketlerde ve Balıkçılar Kahvesi’nde durmadan onu rahmetle anmıştık. Özellikle çok sayıda arkadaşımızın olduğu bir siteden ölenleri anmaya ve her yaz yolumuzu bekleyen çok yakınımız olan bir çifti anmaya başladığımızda bazen gözlerimizin buğulandığı bile oluyor, lafı başka konulara değiştirmeye çalışıyorduk.

70 sınırını aşmış olan yaşlarımızla artık riskli sularda yüzmeye, yaşamaya başladığımızın elbette farkındaydık. Çocuklar artık bu köyün çok sıcak veya çok pahalı olduğu gibi bahanelerle çocukluklarında ve gençliklerinde yaşadıkları bu köyü unutmuş görünüyorlar, onlar gelmeyince doğal olarak torunlar da bizden uzakta oluyorlardı.

Olsun biz burayı, havasını ve denizini seviyorduk. Sabah kahvaltılarından sonra eşim bana, “Birbirimizi unutmayalım” diyerek B vitamini veriyor ve bir tane de kendi içiyordu. Benim annem ve babam Alzheimer’den onun babası ise demanstan öldüğü için aklımız sıra Ağustos sıcağında unutkanlığa karşı olağan mücadelemizi, ani bir kalp rahatsızlığı ile ölmemek kaydıyla, sonunda çok şeyi unutacağımızı bile bile veriyorduk.

Şahidimiz ağustos böcekleriydi, onlar hiç susmuyorlardı. Erkek ağustos böcekleri dişi böcekleri cezbetmek için, aşk için, durmadan sahip oldukları ses üretme organı “timbal” ile benzer sesleri çıkarıp duruyorlar bazen de bu seslerle rakip erkekleri oradan uzaklaştırıyorlardı. Garipti bu hayvanlar, aşk şarkısı ile karışık ortaya savaş naraları atıyorlardı.

Onların hayatlarını zamanında bir köle olan Ezop yazmış, ardından tam bir dezenformasyon üstadı olan La Fountaine de bu hayvanları tembel, karıncaları çalışkan olarak anlatarak öyküye tüy dikmişti. Tembel ağustos böcekler bütün yaz boyu saz çalıp, geleceği düşünmeden tembellik yapıyor; karıncalar ise kışı düşünerek erzak biriktiriyorlardı.

Ağustosun başında yine bir gün en üst dereceye yükselmiş ağustos böceği sesleri içinde balkondan denize bakarken birden nedense aklıma ağustos böceklerinin hayatını kurcalamak geldi. Hayatları hiç de benim beklediğim gibi değildi. Okuduklarım inanılır gibi değildi. Her okuduğum satırdan sonra adeta ağzım açık kalıyordu.

Bunlar bir çim makinesi kadar ses çıkarabiliyor ve hayatlarının çoğunu yer altında, sessiz ve görünmez bir biçimde yaşıyorlarmış. Dişi ağustos böcekleri yumurtalarını genellikle ağaçların ince dallarına bırakırlar, yaklaşık 6-10 hafta sonra da yumurtalardan çıkan minik larvalar yere düşüp toprağa girermiş. Bu larvalar ağaç köklerinden beslenerek toprağın 30-60 santim altında türlerine göre 3-17 yıl kalabilirmiş. Yaz başı topraktan çıkıp çiftleşme şarkılarını söyleyip çiftleştikten sonra ağustos böcekleri 3-6 hafta içinde sonbahar gelmeden ölürlermiş.

Sanki tüm ömürleri bir yaz şarkısı içindi bunların…

Bu da yetmiyor. Eşek arıları, ağustos böceklerini avlar ama bu süreçte onları zehirleyerek öldürmez, daha çok felç eder ya da canlı canlı taşırlarmış. Eşek arısı ağustos böceğine iğnesini sapladığında, iğnedeki nörotoksin içeren zehir, böceğin sinir sistemine etki ederek felç olmasına neden olurmuş. Bu felç, öldürücü olmadığı için eşek arısı böceği canlı olarak yuvasına götürürmüş. Felçli ağustos böceği, eşek arısı tarafından yuvasına ya da bir toprak oyuğuna taşındıktan sonra arı onun üzerine tek bir yumurta bırakıp yuvayı kapatırmış. İşin sonrası ise çok kötü, yumurtadan çıkan larva, felçli ama canlı olan ağustos böceğini yavaş yavaş yemeye başlarmış.

Eşek arısı larvaları için canlı besin olan bu hayvanlara biz tembel diyoruz…

Yeryüzünde 3-6 hafta şarkı söyleyip çiftleşen bu hayvanlar, bizim için gününü gün eden sorumsuz yaratıklar…

Gerçek çoğu zaman bizim bildiğimizden çok farklı. Belki bunun en iyi örneği de ağustos böcekleri.

Ağustos böceklerinin hayatları bir korku filmi…

Artık onların şarkılarını balkonda farklı bir açıdan dinliyoruz.

Bizim için ağustos böcekleri sustu…

Gölgeden başka kimsemiz olup olmadığını da hiç düşünmüyoruz.


Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.