EğitimSosyoloji

Aile Yapısı, Ailenin Sosyolojik Açılımı ve Aileye Pedagojik Bakış

Aile Nedir?

Aile, en temel toplumsal kurum ve birliktir. Bireylerin kan bağı, evlilik ya da evlat edinme yoluyla bir araya gelmesiyle oluşur. Hem biyolojik hem de sosyal yönü olan aile, insanın doğumundan itibaren ilk sosyalleştiği ve kimlik kazandığı ortamdır.

Ailenin Temel Özellikleri

•Biyolojik yönü: Soyun devamını sağlar.

•Sosyal yönü: Bireylere toplumun değerlerini, normlarını ve rollerini öğretir.

•Ekonomik yönü: Kaynakların paylaşımı, tüketim ve geçim birliği oluşturur.

•Duygusal yönü: Sevgi, güven, aidiyet ve dayanışma ortamı sunar.

Ailenin İşlevleri

1)Toplumsallaşma: Çocuğun toplum kurallarını öğrenmesi.

2)Kültürel Aktarım: Gelenek, görenek ve inançların nesiller arası aktarılması.

3)Ekonomik İşlev: Geçim, üretim ya da tüketim birimi olma.

4)Psikolojik Destek: Bireylere sevgi, güven ve aidiyet sağlama.

5)Toplumsal Düzen: Topluma uyumlu bireylerin yetişmesine katkı.

Kısacası aile, birey ve toplum arasında köprü kuran, hem biyolojik hem de toplumsal yönleri olan, kültürel sürekliliği sağlayan en küçük sosyal birimdir.

Şimdi aile kurumuna sosyolojik ve pedagojik(eğitim bilimi) yönlerle ele alalım:

Sosyolojik Açılım

Bir defa şunu bilmek icap eder ki aile, sosyolojide en temel toplumsal kurumların başında gelir. Hem bireyin sosyalizasyon sürecinde hem de toplumun kültürel devamlılığında merkezi bir rol oynar. Sosyolojik açıdan aile, yalnızca biyolojik bağlara dayalı bir birliktelik değil; aynı zamanda ekonomik, kültürel, duygusal ve toplumsal ilişkilerin şekillendiği bir kurumdur.

1. Tanım ve Temel Özellikler

Aile, kan bağına, evlilik veya evlat edinme yoluyla kurulan; üyeler arasında karşılıklı hak ve sorumlulukların bulunduğu toplumsal bir birimdir. Sosyoloji açısından aile, bireylerin topluma katılımını sağlayan, değerlerin aktarımını gerçekleştiren, aidiyet duygusunu güçlendiren bir kurumdur.

2. Ailenin Toplumsal İşlevleri

•Toplumsallaşma (Sosyalleşme): Çocuk, aile aracılığıyla toplumun değerlerini, normlarını ve kültürel kodlarını öğrenir.

•Ekonomik İşlev: Geleneksel toplumlarda üretim birimi olan aile, modern toplumlarda tüketim ve kaynak paylaşımı birimi hâline gelmiştir.

•Duygusal Destek: Aile, bireye sevgi, güven, dayanışma ve aidiyet sunar.

•Toplumsal Kontrol: Aile, bireyin davranışlarını yönlendiren ilk kuralları öğreten ve uyum mekanizması geliştiren yapıdır.

•Kültürel Aktarım: Dil, inanç, gelenek ve görenekler aile aracılığıyla nesilden nesile aktarılır.

3. Sosyolojik Yaklaşımlarda Aile

•Yapısal-Fonksiyonalist Yaklaşım: Aile, toplumun düzenini koruyan ve işlevsel devamlılığını sağlayan bir kurumdur.

•Çatışma Teorisi: Aile, güç ilişkilerinin ve otoritenin yeniden üretildiği bir alandır; özellikle ekonomik ve cinsiyet eşitsizliklerini sürdürme rolüne dikkat çeker.

•Sembolik Etkileşimcilik: Aile, bireylerin günlük yaşamda rollerini ve kimliklerini inşa ettikleri bir etkileşim alanıdır.

4. Ailenin Değişen Yapısı

Geleneksel geniş aileden çekirdek aileye geçiş şeklinde yaşanan aile yapısının değişimindeki en büyük faktörler hiç şüphesiz ki teknoloji ve küreselleşmedir. Bu faktörlerin aile ilişkilerine etkisi (örneğin iletişim biçimleri, değerler değişimi) özellikle kendini modern toplumlarda göstermektedir. Modern toplumlarda tek ebeveynli aileler, boşanma sonrası aile yapıları ve bireysel yaşam biçimlerinin artışı değişen aile yapısına en güzel örnektir.

5. Toplum ve Birey Açısından Önemi

•Toplumun devamlılığı, kültürel kimlik ve sosyal düzen açısından ailenin rolü hayati önemdedir.

•Bireyin kimlik gelişimi, psikolojik dengesi ve toplumsal aidiyeti aile aracılığıyla şekillenir.

Ayrıca şu hususları da akıldan çıkarmamak gerekir:

Aile toplumsal sisteme açılan bir alt sistemdir. Koca-baba erkekler sınıfından, kadın kadınlar grubundan, çocuk ise bir yaştan itibaren henüz topluma intisap etmemiş gençler topluluğundandır. Bu açılımla birlikte aile, akrabalığın örgütlenmesi yoluyla topluma eklemlenecektir. Akrabalıkla ilgili düzenlemeler de dışarıdan evliliğin kurumsallaşması yoluyla toplumun, başka müttefik toplumlara açılmasını getirecektir: Makro sosyal bir üst-sistemin oluşumu buradan kaynaklanır. Böylece içsel karmaşıklığa sahip ve topluma eklemlenmiş bir aile yapısının doğuşu, kesin bir biçimde ve toplumsal karmaşıklığın bütün düzeylerinde büyüyen bir genel yeniden örgütlenme çerçevesine yerleşir. Bu karmaşıklaşma sürecini, erkekler sınıfının iktidarının genişlemesi ve derinleşmesi süreciyle sıkıca ilintilendirmek gerekir.

Nitekim sınıf iktidarı, üyeleri arasında çatışma kaynağı olabilecek her konuyu nesnel bir kurala bağlar ve böylelikle topluma genel örgütleme kaideleri getirmiş olur. Bu kural koyma muhtemelen, gördüğümüz gibi av ürünlerinin dağıtımıyla başladı ve oradan başka alanlara yayılabildi (Morin, 2017, çev. Çetinkasap).

Sınıf İktidarının Yeni Bir Mikro Yapı Olarak Ailenin Ortaya Çıkmasına Etkisi

Aile, sadece biyolojik bir birlik değil; tarihsel süreç içinde toplumsal üretim biçimleri ve sınıf ilişkileriyle şekillenen bir kurumdur. Sosyolojik açıdan bakıldığında, sınıf iktidarının ve ekonomik sistemlerin aile yapısının ortaya çıkışı ve dönüşümünde belirleyici olduğu görülür.

1. İlkel Toplumlarda Aile

•İlkel komünal toplumlarda özel mülkiyet ve sınıf ayrımları olmadığı için aile yapısı da bugünkü kadar katı ve hiyerarşik değildi.

•Ortak üretim ve paylaşım esasına dayalı bir toplumsal düzen içinde aile, daha çok biyolojik ihtiyaçları karşılayan bir birlikti.

2. Sınıf İktidarı ve Ailenin Kurumsallaşması

Özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile birlikte aile, üretim araçlarının ve mirasın aktarılacağı bir kurum hâline geldi. Sınıf farklılıkları geliştikçe aile, yalnızca duygusal değil, ekonomik ve toplumsal çıkarların korunduğu bir mekanizma oldu. Ataerkil düzen, erkek egemen sınıf iktidarının ailede yansıması olarak ortaya çıktı. Kadın, hem emek gücü hem de soyun devamı için aile içinde denetim altına alındı.

3. Modern Toplumlarda Aile ve Sınıf

Kapitalizmde aile, işgücünün yeniden üretim merkezi olarak işlev görür. Farklı sınıflara ait aileler, çocuklarına farklı sosyo-kültürel sermaye aktararak sınıfsal farklılıkların sürmesine aracılık eder. Dolayısıyla aile, toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretildiği temel kurumlardan biridir.

Sonuç olarak sınıf iktidarı, aile kurumunun ortaya çıkışı ve şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Özel mülkiyetle birlikte aile, sadece biyolojik ihtiyaçların değil; sınıfsal çıkarların, mirasın ve toplumsal düzenin korunmasının aracı hâline gelmiştir. Böylece aile, bir mikro iktidar yapısı olarak, makro düzeydeki sınıf ilişkilerinin küçük ölçekte yeniden üretildiği bir alan olmuştur. Ama elbette ki makro düzeydeki sınıf ilişkilerinin küçük ölçekte yeniden üretildiği bir alan olarak ailenin ortaya çıkmasını sağlayan çok boyutlu karmaşıklaşmanın makro yapılara da zemin hazırlayacağı da aşikardır.

Yeni bir mikro yapının (ailenin, yeni duygusal ilişkilerin) ortaya çıkmasını sağlayan çok boyutlu karmaşıklaşma, aynı zamanda bir makro yapının ortaya çıkmasını da sağlar. Bu makro yapı ilkel toplumun kapalı kalıplarını kırarak, toplumsal örgütlenmeyi nüfus boyutunda geliştirip zenginleştirir. Nitekim insangil toplumlarının nüfusu birkaç düzineyle sınırlı olsa gerektir ve bu bireylerin organik bağları yoktu. Gruplararası organik bağların kurulması için, aynı şecereden gelen, tek dil ve özdeş bir kültürel sistemle birbirine bağlı, akrabalığın ortak bir ataya referansla mitolojik açıdan kutsandığı ve sağlamlaştırıldığı toplulukların varlığını hayal etmemiz gerekiyor. Keza toplumsal karmaşıklığın, hep birlikte büyük avlara çıkan bu komşu toplumlar arasında toprak paylaşımını, işbirliğini, hizmet değiş tokuşunu ve dostlukları doğurduğunu hayal edebiliriz. Gruplararası daimi ittifakı ve kadın değiş tokuşunu kurumsallaştıran kurallar sisteminin, dışarıdan evlenmenin ortaya çıkabilmesi ancak ekonomi öncesi mübadelelerin ve ittifakların halihazırda mevcut olduğu bu koşullar altında mümkün olabilmiştir. Fakat aynı zamanda dışarıdan evlenme, gruplararası bağların organik bağlara dönüşmesinde katolizör işlevi de görür. Dışarıdan evlenme sayesinde mal ve bilgi değiş tokuşunun ve her türden anlaşmanın gelişeceği yeni bir bağlayıcı ve ekleyici sistemin iskeleti, modelidir. Şu halde, dışarıdan evlenme, sosyolojik açılımın ve iki veya daha çok sayıda toplumu birleştiren bağların örgütlenmesinde kilit rolde gözüküyor. Bundan böyle kapalı toplum birimi açık bir toplumsal sisteme dönüşecektir; açık sistemler arasında yapılanan üst sistem “kabile”ye, giderek açılan toplum da bir alt sistem veya “klan”a dönüşmeye meyleder.

Dışarıdan evlenmeyi örgütsel bir zorunluluk olarak en sağlam şekilde vazedip açıklayan kişi Lévi-Strauss’tur. Strauss bunların toplumsal birlik ve bütünleşmedeki rolünü gayet iyi görmüştür: “Grubu grup olarak sürdürmenin tek yolu”dur bunlar (Lévi-Strauss, 1949, s. 349). Elbette bu toplumsal birlik, toplumsal karmaşıklığın ancak belli bir düzeyinden itibaren anlamlıdır (Morin, 2017, çev. Çetinkasap).

Bütün bunlara ek olarak evlenmeye ve bir toplumsal birlik türü olarak aile kurumunun var edilmesinde eğitim biliminin de payı gerçekten çok büyüktür. Şimdi ailenin kurulmasında eğitim biliminin önemine göz atalım:

Bir Toplumsal Birlik Türü Olarak Ailenin Kurulmasında Eğitim Biliminin Önemi

Aile, bireyin toplumsallaşma sürecinde en temel birim olmakla birlikte aynı zamanda toplumun devamlılığını sağlayan bir toplumsal birlik türüdür. Bu birliğin sağlıklı bir şekilde kurulmasında ve sürdürülebilirliğinde eğitim bilimi (pedagoji) önemli rol oynar.

1. Ailenin Toplumsal Birlik Niteliği

•Aile, bireylerin yalnızca biyolojik değil, kültürel, ekonomik ve duygusal ilişkiler içinde bulunduğu ilk sosyal kurumdur.

•Toplumun değerleri, normları, inançları ve davranış kalıpları aile içinde şekillenir ve gelecek kuşaklara aktarılır. Bu nedenle aile, toplumsal düzenin temel taşıdır.

2. Eğitim Biliminin Ailenin Kurulmasındaki Rolü

•Evlilik Öncesi Eğitim: Eğitim bilimi, bireylerin aile kurma sürecinde bilinçlenmelerini sağlar. Evlilik, ebeveynlik ve iletişim konularında verilen eğitimler, sağlıklı aile yapılarının oluşmasına katkıda bulunur.

•Ebeveynlik Eğitimi: Eğitim bilimi, anne-babalara çocuk gelişimi, pedagojik yaklaşımlar, değerler eğitimi ve iletişim becerileri kazandırır.

•Değerlerin Aktarımı: Eğitim bilimi, ailenin toplumsal değerleri bilinçli ve doğru bir şekilde aktarmasına aracılık eder.

•Kültürel Devamlılık: Eğitim sayesinde aile, sadece biyolojik değil aynı zamanda kültürel bir birlik hâline gelir.

3. Eğitim – Aile İlişkisinin Sosyolojik Boyutu

Eğitim bilimi, bireylere toplumun beklentilerine uygun roller kazandırarak ailenin sosyal işlevlerini güçlendirir. Eğitim yoluyla aile, sadece kendi içindeki ilişkileri düzenlemekle kalmaz; aynı zamanda topluma uyumlu bireyler yetiştirir. Bu durum, toplumsal birlik olarak ailenin istikrarını ve sürekliliğini güvence altına alır.

Sonuç olarak bir toplumsal birlik türü olarak ailenin kurulması, yalnızca biyolojik veya ekonomik nedenlere değil; aynı zamanda eğitim biliminin yönlendirmesine de bağlıdır. Eğitim bilimi, aile kurumunu bilinçlendiren, toplumsal değerlerle uyumlu hale getiren ve nesiller arasında sağlıklı bir köprü kurulmasını sağlayan temel araçtır. Böylece aile, hem birey hem toplum açısından sağlam bir yapı kazanır.

Bütün bunların yanında aile, çocuklarının da ilk öğrenme ve sosyalleşme ortamını bulduğu kurumdur. Dil, iletişim biçimi, temel alışkanlıklar ve davranış kalıpları ailede kazanılır. Bu nedenle aile, pedagojik açıdan çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminin temellerini atar.

İletişim biçimi ve sosyal gelişimi iyi bir seviyede izleyen ve sağlıklı bir sosyalleşme ortamına sahip olan bir çocuğun ebeveynleriyle ilişkisi de sağlıklı bir seyre sahip olacaktır.

Sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkileri, sağlıklı ve kişilikli bireylerin gelişmesine zemin hazırlar. Çocuğun sağlıklı kişilik özellikler geliştirebilmesi, öncelikle anne-babanın sağlıklı kişilik özellikleri geliştirebilmiş olmalarının yanında, çocuklarıyla ilişkilerinde onların kişiliklerini özgürce geliştirebilme imkânı sağlayacak ortamları oluşturabilmeleriyle mümkün olabilecektir(Dam, 2008/2, c. 7, sayı: 14, ss. 75-99).

Çocukta sağlam bir özkimlik duygusu, ancak dengeli, samimi, sıcak, saygı gösterilen, güvenilen, sorumluluk verilen bir aile ortamında yetişen çocuklarda mümkün olabilir. Bunun aksine, anne-babanın sürekli tartışmaları, içki ve kumar alışkanlıkları, çocuğun ihmal edilmesi, yeterli sevgi ve ilgiyi bulamaması, şiddet ve kötü muamele görmesi (Büyükkaragöz, Ankara 1990, sayı: 23, syf. 34), çocuklarda uyumsuzluğun, kişilik bozukluğunun ve tepkisel davranışların ortaya çıkmasına neden olacaktır. İstanbul’da çocuklar üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada, anne-baba baskısının, çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini olumsuz etkilediği ortaya çıkmıştır (Yavuzer, İstanbul 2001, s. 131).

Özetle şunu diyebiliriz ki, aile yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda kültürel ve eğitsel bir kurumdur. Çocuğun değerler sistemi, ahlak anlayışı, sorumluluk bilinci, disiplin alışkanlığı gibi yönleri aile içinde şekillenir. Pedagojik açıdan aile, eğitimin sürekliliğini sağlayan bir “eğitimci kurum” olarak görülür. Aslına bakılacak olursa çocuğun eğitimi okuldan önce ailede başlayıp sürmektedir. Eğitim bilimi açısından aile, “yaşayan bir okul” olarak değerlendirilebilir.

Kaynakça:

  • Yitik Paradigma: İnsan Doğası-Edgar Morin, 2017, çeviri: Devrim Çetinkasap, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Claude Lévi-Strauss-Les Structures élémentaires de la parenté (Akrabalık İlişkilerinin Temel Yapıları), 1949
  • Savaş Büyükkaragöz-Okula Uyumsuzluk ve Başarısızlıkta Ailenin Rolü‛, Din Öğretimi Dergisi, MEB Yay. Ankara 1990, sayı: 23, s. 34
  • Haluk Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 21. basım, İstanbul 2001, s. 131.
  • Hasan Dam. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2008/2, c. 7, sayı: 14

Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.