Bugüne kadar hep öğrenciler arasında yaygın bir sorun sayılmış olan tembellik noktasında önemli olan, bu sorunu aşmak ve başarılı bir öğrenci olabilmektir. “Tembel öğrenci nasıl başarılı olur?” sorusu, pek çok ebeveynin ve öğrencinin merak ettiği bir konudur. Başarı, sadece zeka veya yetenekle değil, aynı zamanda doğru alışkanlıklar, motivasyon ve yöntemlerle elde edilir. Tembel öğrencilerin başarılı olabilmesi için bazı temel ilkeler vardır. İlk olarak, öz disiplin kazanmak ve düzenli çalışma alışkanlığı edinmek önemlidir. Bu, işleri zamanında yapabilme yeteneğini geliştirir ve son dakika telaşını azaltır. Elbette çocuklardaki, öğrencideki kaydedilmeye çalışılan bu aşamalarda motivasyon ve toplum faktörleri de kritik faktör durumundadırlar. Zira unutulmamalıdır ki:
Çocuk toplumun eseridir ve onun ömrü boyunca eğitimi ile kazandıkları toplumdan gelir (Sosyoloji açısından bakan pedagoglara göre) (Arvasi, 2015, s.34).
Peki, şimdi esas soruya cevap bulmaya çalışalım:
Okulda hangi öğrencilere tembel denilmektedir? Notların düşük olmasıyla tembellik bire bir eş olmayabilir. Akademik beklentiler yerine getiriliyor, ortalama notlar alınıyorsa tembellik sorununun söz konusu olmadığı düşünülebilir. Öğrenmekle ilgili bir güçlük var ve bu nedenle notlar beklentinin altındaysa, “evet sorun var ancak sorun tembellik değil” denebilir. Öyleyse genel uygulamada bir öğrenciye tembel diyebilmek ve tembelliği bir sorun olarak görmek için iki etkenin bir araya gelmesi gerekir: bunlardan ilki harekete geçememe hali, diğeri ise bu nedenden dolayı akademik başarısızlık olması durumudur. Tembel öğrenci için hepimizin sık sık duyduğu hatta söylediği, çocukların ise yine sık sık maruz kaldığı şu cümle okulda her zaman dile getirilir: “Potansiyeli var, isterse yapar ama yapmıyor, çalışmıyor.”
Bu cümle birçok duyguya gebedir. Ve bu duygular da genellikle öfke, kızgınlık, çaresizliktir. Ancak açık bir suçlamayı, baskıyı, dayatmayı, yıkıcı bir etkiyi içeren “potansiyeli var, isterse yapar ama yapmıyor” ifadesi bir tür bumerang gibidir. İlk hedef öğrenci olsa da zamanla anne-babaya ve öğretmene de döner. Anne-baba çocuğu yeteri kadar desteklemiyordur, takip etmiyordur, öğretmen ise bu potansiyeli değerlendiremiyordur, öğretemiyordur. Yani buradan kimseye olumlu bir çıkış yoktur. Hakikaten bazı öğrenciler umursamıyor, hatta genel olarak ebeveynleri de umursamıyor. Eğitime evde değer verilmiyorsa ve çocuk oldukları için henüz faydalarını göremiyorlarsa, yapabileceğiniz pek bir şey yok. Bir atı suya götürebilirsiniz, ama esas olan o suyun imkanlarının kıymetini bilip ondan istifade etmek de ona kalmıştır…
Ayrıca bir de şuna dikkat etmek elzemdir:
Öncelikle “tembel” öğrencilerin neden böyle olduklarını tespit edin.
Bazı öğrenciler sıkılıyor. Onlara meydan okuyun. Ders anlatmayın; bir şeyler yapmalarını sağlayın. Geri bildirim vermeleri gereken tartışma grupları, projeler, “ya şöyle olsaydı” soruları. Bir öğretmen olarak, tüm materyali sunmak zorunda değilsiniz. Kendi başlarına bir şeyler bulmalarına yardımcı olursanız, onlara büyük bir iyilik yapmış olursunuz. Daha hızlı öğrenen öğrencilerin daha ileri düzey çalışmalar yapmasını bekleyin. Adil olmak görecelidir.
Bazı öğrencilerde tanımlanmamış öğrenme güçlükleri olabilir. Muhtemelen yıllar önce pes etmiş olabilirler. En çok nerede başarısız olduklarını görmek için onları gözlemleyin. Bu öğrencilerin motive edilmesi için kişisel hedefler belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmanın önemine vurgu yapılmalıdır. Motivasyon, öğrenme sürecini daha ilgi çekici hale getirebilir. Ayrıca, etkili öğrenme stratejilerini öğrenmek ve uygulamak da başarıya giden yolda önemlidir. Dikkatli bir şekilde not almak, düzenli tekrar yapmak ve öğrenilenleri uygulamak, bilginin kalıcı hale gelmesine yardımcı olur. Tembel öğrencilerin başarılı olabilmesi için sabır ve azim de gereklidir. Başarı her zaman anında gelmeyebilir, bu nedenle hatalardan ders çıkarmak ve zorluklar karşısında asla pes etmemek önemlidir. Aynı durumlar çocuğun haşarı durumları için de geçerlidir.
Kısacası tembel öğrenci yoktur. Problemli öğrenci vardır. Öğrenme problemi çeken öğrenci vardır. Bir öğrenci ders çalışmıyorsa tembel diyemeyiz. Çocuk çok zekidir. Fakat öğrenme güçlüğü çektiği için kendini bir türlü derse veremez. Bu, tıpkı son model bir arabanın el freninin çekik olmasına benzer.
Elbette ki çocuğun veya öğrencilerin haşarılıkları (yaramazlık, yerinde durmama, dikkati dağınık davranışlar, sınıf düzenini bozma vb.) karşısında yapılacaklar, sadece disiplin değil aynı zamanda gelişimsel ve psikolojik açıdan da ele alınmalıdır. Burada önemli olan, haşarılığı ”olumsuzluk” olarak değil, doğru yönlendirilmediğinde sorun çıkarabilecek bir enerji ve merak göstergesi olarak görmektir.
1)Öncelikle Anlama
•Çocuğun haşarılığının kaynağını anlamak gerekir: Dikkat çekme isteği mi? Can sıkıntısı mı? Enerji fazlalığı mı? Öğrenme güçlüğü mü? Evdeki ortamdan kaynaklı sorunlar mı?
•Çocuk, çoğu zaman ilgisini çeken şeyler karşılaşmadığında ya da kendini ifade edemediğinde haşarılık yapar.
2)Olumlu Yönlendirme
•Çocuğun enerjisini tüketebileceği oyun, spor ve sanat etkinliklerine yönlendirmek.
•Ders sırasında küçük hareket molaları vermek (özellikle ilkokul çağında çok etkilidir).
•Onu yapıcı davranışlara yönlendirmek: Sınıf içinde görev vermek, sorumluluk aldırmak.
3)İletişim ve Sabır
•Çocuğa öfkeyle yaklaşmak yerine, onunla sakin bir dille konuşmak.
•”Sen haşarı bir çocuksun” etiketini yapıştırmamak, davranışı kişiliğe değil eyleme bağlamak: ”Bu yaptığın sınıfın dikkatini dağıtıyor” demek.
•İyi davranışını fark edip takdir etmek, olumlu pekiştireç kullanmak.
4)Sınır ve Kurallar
•Çocuğun kendini güvende hissetmesi için açık ve net kurallar koymak.
•Kurallar ihlal edildiğinde tutarlı sonuçlar uygulamak (örneğin oyundan kısa süreli çıkarma, ayrı bir sorumluluk verme).
•Ancak cezayı değil, doğal sonuçları işletmek: Ders sırasında sürekli konuşuyorsa, etkinliği kaçırabileceğini görmesi.
5)Aile-Okul İşbirliği
•Öğrencilerin haşarılıklarının sürekli hale gelmesi durumunda öğretmen ile ailenin ortak hareket etmesi.
•Evde ve okulda farklı tutumların olmaması için tutarlılık sağlanması.
6)Gelişimsel Bakış
•Unutulmamalı ki hareketlilik ve yaramazlık, çocuğun yaratıcılığının ve merakının bir göstergesi de olabilir.
•Fazla bastırmak yerine, uygun kanallar açıldığında bu özellikler avantaja dönüşebilir.
Ezcümle, çocuğun haşarılığına karşı sabırlı, anlayışlı ama tutarlı olmak gerekir. Enerjinin yapıcı alanlara yönlendirilmesi, iletişim ve ödüllendirme ile destek yoluna gitmek, sınırları korumak en etkili yollardır.
Daha da mühimi çocukluğunda yaşadıkları öğrenciliğine haşarılık veya tembellik şeklinde yansıyacağı bilinen bir hakikat iken bu yansımanın erişkinlikte ve ebeveyn olunduğunda da ister istemez olacağı da bir gerçektir. Tembellik ve haşarılık gibi huyların yönlendirilme ve yansıma durumları, o çocuğun yetişkin olduğunda nasıl bir kişiliğe sahip olacağını doğrudan etkiler.
1)Tembellik Huyunun Yansımaları
Çocuklukta tembellik, genellikle sorumluluklardan kaçma, erteleme, çalışmaya isteksizlik gibi davranışlarla ortaya çıkar. Eğer aile ve çevre doğru yönlendirme yapmazsa, bu özellikler erişkinlikte şu şekilde yansıyabilir:
•Sorumluluk almaktan kaçınma: İş, aile ve toplumsal yaşamda görevleri üstlenmekte isteksizlik.
•Motivasyon eksikliği: Hedef belirleme ve başarma konusunda düşük istek.
•Bağımlılık eğilimi: İşlerini başkalarına bırakma, kolay yolu tercih etme.
•Mesleki ve akademik başarısızlık: Çalışma disiplini geliştirememe.
•Psikolojik etkiler: Sürekli ertelemenin getirdiği stres, özgüven kaybı.
Ancak tembellik eğitimi doğru yönlendirilirse, çocuk ilerleyen yaşlarda enerjisini verimli kullanmayı, stratejik düşünmeyi öğrenebilir. Örneğin bazı ”tembel” çocuklar pratik çözümler bulmaya yatkın olur, bu da yaratıcılığa dönüşebilir.
2)Haşarılık Huyunun Yansımaları
Haşarılık (yaramazlık, hareketlilik, kurallara meydan okuma) çocuklukta çevre tarafından genelde olumsuz görülür. Ancak yönlendirilmeyen haşarılık erişkinlikte şu şekilde görülebilir:
•Otoriteye karşı gelme: Kuralları ve düzeni reddetme, otorite figürleriyle çatışma.
•Dürtüsellik: Sonunu düşünmeden hareket etme, riskli davranışlarda bulunma.
•Sabırsızlık: İş, ilişkiler ve sosyal hayatta tahammülsüzlük.
•Toplumsal uyum sorunları: Çevresiyle sık sık çatışma yaşama.
Öte yandan haşarılık, doğru yönlendirildiğinde yetişkinlikte liderlik, yenilikçilik, yaratıcılık ve enerjik bir karakter olarak da ortaya çıkabilir. Hareketli ve meraklı çocuklar, doğru eğitim ve yönlendirme ile cesur, girişimci ve problem çözücü bireyler olabilir.
Sonuç olarak şu göstergeler meydana gelir:
•Tembelliğin yönlendirilmediği durumlarda pasif, sorumluluktan kaçan bir yetişkin ortaya çıkacaktır. Eğer tembellik yönlendirilirse stratejik, verimli çalışan bir toplum neferi ortaya çıkar.
•Yönlendirilmediğinde uyum sorunu ve dürtüsellik ortaya çıkarabilecek olan haşarılık yönlendirildiği takdirde girişimcilik, cesaret ve yaratıcılık getirir.
Yani kısaca bu huyların erişkinliğe yansıması çocuğun çevresinden aldığı eğitim, aile tutumu ve sosyal deneyimlerle doğrudan bağlantılıdır.
Şimdi bu hususlara bir hikâyeden örnek verelim:
Kendi Çocukluk Çağımız Ebeveynliğimize Nasıl Yansır?
Henry üç yaşını doldurmuştu ve anaokulundaki tüm arkadaşları doğum günü partisine davetliydi. Henry’nin annesi Susan, yanlarında ebeveynleri veya bakıcılarıyla gelen her çocuğu mutlu bir gülümsemeyle karşılıyor ve onları, bir köşede grup halinde oynayan çocukların arasına yönlendiriyordu. Yetişkinler ve çocuklar anaokulundaki kadar geniş olmayan salonu doldurdukça, ev çok geçmeden iğne atılsa yere düşmeyecek hale gelmişti.
Will diğer çocuklara sırtını dönmüş, tek başına sessiz sessiz kamyonuyla oynuyordu; babası az önce sevecenlikle sırtına hafifçe vururken neşeyle “Muhteşem zaman geçireceksin evlat!” dedikten sonra arkasını dönüp gitmişti. Susan eğilerek Henry’yle birlikte oynamak isteyip istemediğini sorduğunda, üç buçuk yaşındaki Will yüzünde ciddi bir ifadeyle “önce elindeki işi bitirmesi gerektiğini söyleyip kamyonu şevkle halının üzerinde itmeye başladı. Önce tereddüt eden Susan, ardından omuz silkerek Pekâlâ, sen bilirsin. Ama kendini hazır hissettiğinde gelip diğerlerine katıl” dedi. Will o gün salonun orta kısmına hiç yönelmedi.
Sınıfın en uzun boylu kızı Bella kanepede annesinin yanına tuhaf bir biçimde ilişmiş, bacaklarını kenardan sarkıtmışı. Ne zaman biri bacaklarına değse sıkışmaya çalışıyor, biraz mızırdanıyor, kıpırdanıyor, başını kaldırıp annesine bakıyordu. Annesi de omzunu okşayıp kızını biraz daha yakınına doğru çekiyordu. Konuklarını dolaşırken Susan Bella’ya, şu an oyuncu eksiği bulunmayan oyuna onu başkasının yerine rahatlıkla alabileceklerini söyledi. Gözleri parlayan Bella kanepeden aşağı kaymaya başlarken annesi “Tabii ki, eğlenceli olur değil mi tatlım?” diyordu fakat eli hála kızının kolundaydı. Biraz daha sıkı tutunca da Bella başını kaldırıp ona baktı ve ardından tekrar yerine yerleşti. Gözleri, salonda o sırada gerçekleşen faaliyete odaklanmış haldeydi.
O sırada mücadelenin merkezinde bulunan Callie oyunu kazanmıştı ve sırasını bir sonraki oyuncuya bırakmayı reddediyordu. Yerde oturan annesi de ona omuz veriyordu: “Aferin Callie! Aferin! Tebrikler! Aynı sana söylediğim gibi yaptın! Ah tamam, senin sıran geçti… Biliyorum, bırakmak istemiyorsun… Hey çocuklar, Callie bir tur daha oynasa sizin için sorun olmaz, değil mi? Sadece bir dakika sürer. Callie gerçekten çok çalıştı. Bakın seyredin onu; bu işte gerçekten çok iyi!” Henry gruptan ayrılarak Will’in ne yaptığına bakmaya gitti, çocuklardan birkaçı da onu takip etti.
Bu, oldukça sık rastlanan bir üç yaş grubu doğum günü partisidir. Çocuklar hep birlikte, yalnız başlarına veya aralarında birer birer yer değiştirerek oyun oynarlar. Ebeveynleri ya yapışmışçasına yakınlarında durur ya da mesafeyi korurlar. Ortamda eğlence, kaos ve ara sıra da tatsızlık olur. Henry o kadar yüksek düzeyde uyarılmıştır ki kendine hâkim olamaz ve oynamak istediği oyuncağı bir türlü bırakmayan arkadaşına vurur, o da gözyaşlarına boğulur. Hediye açma töreninin ardından ebeveynlerden biri neşeyle “yemek zamanını” ilan edince pasta ve meyve suyu ritüeli başlar, çok geçmeden ortam yapış yapış hale gelir; Susan artık biraz Frankenstein’ın Gelini’ni andırmaktadır.
Nihayetinde Susan partinin son derece iyi geçtiğini söyler. Fakat neden Will hiç kimseyle oynamamıştır? Neden Bella kanepeden kalkmaya nadiren cesaret edebilmiştir? Callie’nin annesi neden kızına alkış tutmayı bir türlü bırakamamıştır?
Ebeveynler bazen, çocuklarının ifade ettiği birtakım ihtiyaçlarla ilgili kendilerini rahatsız hissedebilirler (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.166,167,168).
Bu rahatsızlığın farkındalığını her zaman bilinç düzeyinde yaşamasalar da söz konusu ihtiyacın varlığından bir şekilde kaçınma dürtüsüyle hareket ederler; çocuğu keşif yapma ihtiyacından rahatlama ihtiyacına yönlendirmek ya da tersi, duygusal ya da fiziksel bakımdan uzaklaşmak veya belki çocuk kendini artık öyle hissetmeyinceye kadar onun dikkatini dağıtmak gibi.
Ebeveyn gönderdiği mesajın farkında bile olmasa da çocuk bunu yüksek tonda ve net biçimde alır: Will’in “düşünmeden bildiği” şey, yabancı bir ortamda babasından güvende olma hissi ve rahatlama beklememesi gerektiğidir. Bella’nın örtülü ilişkisel bilgisi ona, yeni keşifler yapmaktan çok annesine ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Callie’ye her akran grubunda başı çekeceği, başı çekmesi gerektiği öğretilmiştir (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.168).
Tabi ki bütün çocukların keşif yapma ve rahatlama ihtiyaçlarında gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu hususların olup olmadığı şeklindeki sorulara da verilebilecek yanıt şu olacaktır:
Bütün çocukların keşif yapma ve rahatlama ihtiyaçlarında gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu hususlar vardır ve sağlıklı gelişimleri, her iki türdeki ihtiyaçlarının çoğu zaman karşılanmasına bağlıdır.
Yani bütün çocukların öğrenme, araştırma, deneme-yanılma gibi keşif yapma ihtiyaçlarında da, duygusal, fiziksel, zihinsel dinginlik gibi rahatlama ihtiyaçlarında da ortak birtakım temel unsurlar vardır. Bu hususlar çocuğun bireysel farklılıkları (yaş, mizaç, kültür, özel gereksinim) ne olursa olsun gelişimsel olarak ortaktır.
Oysa görünen odur ki neredeyse tüm ebeveynler, bu ihtiyaçların bir türünü karşılama konusunda diğer türe göre kendini daha rahat hisseder. Birtakım ihtiyaçlarla ilgili hissedilen rahatsızlığın derecesi kişiden kişiye değişir. Ancak zaman zaman Çember üzerindeki bazı ihtiyaçlarla ilgili zorluk yaşarız. Bu belirli zorlukların rahatsızlık hissinden tehlike algısına doğru kaymasının daha çok, tohumları kendi çocukluk dönemlerimizde atılmış birtakım nedenlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla çocuğumuz bu tür ihtiyaçlar ifade ettiğinde alarm zillerimiz yani köpekbalığı müziğimiz çalmaya başlar. Bunu bilinç düzeyinde duyamıyor olabiliriz. Neden o şekilde davrandığımızı muhtemelen açıklayamayız. Ancak pekâlâ çocuğa, bu belirli ihtiyaçların gizli kalması ve davranışa dökülmemesi ya da ifade edilmemesi gerektiğini gösterecek biçimde davranırız (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.169).
Bu tür ihtiyaçlardan sakınılması gerektiği mesajını çocuğa sadece zaman zaman verdiğimizde ve özellikle de onun ihtiyacını karşılamamış olmanın yarattığı bozulmayı onardığımızda gelişim süreci doğal akışında devam eder (diğer tüm etkenlerin denge içinde olması şartıyla). Gelgelelim ebeveynin bu kaçınma tutumu alışkanlık haline geldiğinde, aynı hassasiyet genellikle sonunda çocuğa da geçer.
Bu büyük bir sorun mudur? Olması gerekmez. Hepimiz bu tür hassasiyetlere sahibizdir: Genç beyin güvendiği ilk hamilerinin öğrettiği dersleri kavrayacak biçimde donatılmıştır, bu dersler de genellikle annenin veya babanın kendi hassasiyetlerini içerir. Bu hassasiyetlerin bunları öğrenip sindiren çocuğa ilerde ayakbağı olup olmayacağı, büyük ölçüde bunların hissettirilme sıklığıyla ilgilidir. Ayrıca çocukluktaki bağlanma bir alınyazısı meselesi olmak zorunda değildir. Yeni güvenli bağlanma figürleri olarak hayatımıza girecek kişilere tesadüf etmemiz ve sağlıklı bir içebakış becerisi edinmemiz sayesinde ömrümüzün herhangi bir kesitinde güvende olma hissini kazanabiliriz (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.169,170).
Yani esasen çıkarabileceğimiz sonuçlar bellidir:
Her şeye rağmen değişim mümkündür…
Armut, düştükten sonra ağacından uzağa yuvarlanabilir. Bu konudaki değişimi gerçekleştirebilmenin başlıca anahtarı içebakış odaklı düşünmedir. Ebeveyn köpekbalığı müziğinin kendi ruh halini nasıl yönlendirdiğini fark edebilirse, bu ruh halini değiştirmek için çaba sarf edebilir ve dolayısıyla istemeden bunu çocuğuna aktarmaktan kurtulabilir. Çocuğun gelişimini şekillendiren birçok farklı biyolojik ve çevresel etken söz konusudur. Ayrıca yansıtma sayesinde hepimiz hayatımızın herhangi bir safhasında, güvende olma hissini edinebilme ve ilişkilere yönelik daha uyumlu bir yaklaşım geliştirebilme imkânına sahibiz (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.195).
Bireyin kendi duygularını, düşüncelerini, davranışlarını ve ihtiyaçlarını fark etme süreci olan içebakış odaklı düşünme sayesinde bireyin kendini tanıması, duygularını düzenlemesi, empati geliştirmesi ve ilişkilerinde daha tutarlı, öngörülebilir ve şefkatli davranmasına aracılık etmesinden dolayı güvenli bağlanmayı desteklemesiyle yarı güçlü, yüksek risk grubundaki ebeveynlerin (evsiz ergen anneler, çocukken istismara uğramış ebeveynler vd.) çocuklarıyla aralarında güvenli bağlanma oluşturmaya halihazırda yatkın oldukları görülmektedir.
Çocukken başlarından geçen yaşantılar ve kendi çocuklarıyla aralarında olup bitenler arasındaki farkı görebilmişler, “burada ve şimdi” çerçevesinde hareket edebilmişlerdir. Neyse ki bu, içebakış odaklı düşünme yönü zayıf kişilerin kendilerine ve çocuklarına yönelik güvende olma hissi edinemeyecekleri anlamına gelmez (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.195).
İçebakış odaklı düşünme yönü zayıf ebeveynlerin de terapi yardımıyla çocuklarıyla aralarında güvenli bağlanma oluşturma konusunda ciddi bir şansa sahip olduğunu gözlemlenmektedir…
Bu durum, çocuk sahibi olan herkesin ebeveynlik çerçevesinde iyi niyetler taşıması konusunda çok şey ifade eder; John Bowlby bunun bir tür tesadüfi “önprogramlanma” olduğunu söyler (Hoffman, Cooper, Powell, Çev: Doğangün, 2021, s.196).
Geçmiş asla ölmez. Hatta geçmiş, geçmiş bile değildir.
WILLIAM FAULKNER, Rahibe için Requiem
Ayrıca şu gerçeği de unutmamak lazımdır:
Şüphesiz hiç kimse bir çocuğun yaşam boyu izleyeceği yolu öngöremez.
Çocuğun yaşam boyu hangi yolu izleyeceğini kesin olarak öngörmek mümkün değildir; çünkü bireyin gelişimi çok sayıda faktörün (ailesel, toplumsal, biyolojik, kültürel, çevresel) etkisi altında şekillenir. Ancak bu belirsizlik, ebeveynler ve eğitimciler için ”kontrol edilebilir alanlara odaklanma” imkanı sağlar. Yapılabilecek bazı şeyler:
1) Esnek ve uyarlanabilir bir yaklaşım benimsemek Çocuğu katı kalıplara sıkıştırmak yerine, değişen koşullara uyum sağlayabilecek beceriler geliştirmesine yardımcı olunmalıdır. Ayrıca problem çözme, yaratıcılık ve eleştirel düşünme bu açıdan önemlidir.
2) Temel yaşam becerilerine odaklanmak
•İletişim, öz düzenleme, empati, işbirliği, sorumluluk gibi beceriler her yaşam senaryosunda işe yarar.
•Çocuğun kendi duygu ve düşüncelerini tanıması ve ifade etmesi, hangi yolu seçerse seçsin güçlü bir temel oluşturur.
3) İlgi ve yetenekleri keşfetmeye alan açmak
Çocuğu yalnızca akademik başarıya değil; sanat, spor, doğa, sosyal etkinlikler gibi farklı alanlara da yönlendirmek gerekir. Bu, onun ileride daha bilinçli seçimler yapmasına katkı sağlar.
4) Güçlü bir değerler ve etik temeli kazandırmak
Dürüstlük, adalet, saygı, sorumluluk gibi evrensel değerler, belirsiz yollar karşısında yön gösterici olur.
5) Yaşam boyu öğrenme alışkanlığı kazanmak Çocuğa sadece ”bilgi” değil, öğrenmeyi öğrenme becerisi kazandırıldığında, karşısına çıkan yeni koşullara uyum sağlayabilir.
6) Psikolojik dayanıklılığı desteklemek Hatalarla başa çıkabilme, başarısızlıktan ders çıkarabilme, sabır ve azim, çocuğun gelecekteki belirsizliklere karşı dirençli olmasını sağlar.
Yani sonuç olarak her ne kadar çocuğun izleyeceği yolu öngörmek mümkün olmasa da; ona güçlü bir kişisel donanım, değerler sistemi ve uyum becerileri kazandırarak her yolda başarılı ve mutlu olmasına zemin hazırlanabilir.
Kaynakça:
- Eğitim Sosyolojisi-Seyyid Ahmed Arvasi, 2015, Bilgeoğuz Yayınları
- Güvenli Çocuklar Yetiştirmek D. J. Siegel’in Önsözüyle-Kent Hoffman, Glen Cooper, Bert Powell, 1. Basım, 2021, Çeviren: Işık Doğangün, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.