
Amerika kıtasında yaşayan Türkler şu kategorilere ayrılır:
1) ABD’DE YAŞAYAN TÜRKLER

İlhan Kaya’nın Coğrafi Bilimler Dergisi’nde yayınlanan “Amerikalı Türkler” makalesinden bu kısmı aynen iktibas ederek ifade etmek gerekirse, durum şudur:
ABD’de yaşayan Türklerin çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti zamanında gelmiştir, ancak Kıbrıs adasından, Balkanlardan, Kuzey Afrika’dan, Levant’tan ve eski Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinden gelen önemli etnik Türk toplulukları da vardır. Buna ek olarak, son yıllarda, modern Türk diasporasından (yani eski Osmanlı topraklarının dışında), özellikle Doğu Avrupa’daki Ahıska Türk diasporasından (örneğin, Rusya’daki Krasnodar bölgesinden), Orta ve Batı Avrupa’dan (örneğin, Almanya) ABD’ye gelen önemli sayıda etnik Türk vardır.

Türklerin ABD’de en yoğun olarak yaşadıkları eyaletler New York, Kaliforniya, New Jersey, Florida, Teksas ve Illinois’tir. Türkler şehir olarak da Paterson, New York, Miami, Chicago, Boston ve Los Angeles şehirlerinde yoğunlaşmışlardır.

Türklerin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki geçmişleri 17. yüzyıla kadar uzanır. Ancak, oldukça detaylı olan Osmanlı Devleti arşivleri dışında bunu doğrulayan fazla bir kayıt bulunmamaktadır. Türklerin ABD’ye göçleri 1820’li yıllara dayansa da, kayda değer göç hareketleri 19. yüzyılın son çeyreğinde başlar ve 20. yüzyılın hemen başında doruk noktasına ulaşır.

Amerikan göçmen bürosu verilerine göre 1820-2000 tarihleri arasında Osmanlı imparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nden 450,539 kişi ABD’ye göç etmiştir (INS, 2001). Özelikle, Osmanlı İmparatorluğunun son yılları, ABD’ye göçün doruğa ulaştığı zamanlardır. Örneğin, 1900-1920 tarihleri arasında 291,435 göçmen Atlantik Okyanusunu aşarak ABD’ye gitmiştir.

Osmanlı Devleti’nden ABD’ye en büyük göç dalgası ABD’de köleliğin yasaklanmasından sonra olmuştur. 20. yüzyılın başlarında Ford Motor Şirketi’nin Detroit fabrikalarında çoğu Elazığ kökenli 7 binden fazla Türk işçinin çalıştığı bilinmektedir. Ancak I. Dünya Savaşı Türklerin ABD’deki varlığını olumsuz yönde etkilemiştir. Göçün en yavaş olduğu dönem ise iki cihan harbi arasındaki tarihlere tekabül eder. Bu süreçte ABD’deki Türklerin çoğu ülkelerine dönüp Osmanlı ordusu saflarında savaşa katılmıştır.

İstanbul ve İzmir’in işgalleri üzerine fabrikalardaki Yunan ve Türk işçileri arasında kavgalar çıktığı, ABD’deki Türklerin yarısına yakınının Türkiye’ye dönerek Türk Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci kuvvetlere karşı savaşmayı tercih ettikleri bilinmektedir. Türklerin ikinci büyük geri göçü, Büyük Buhran sırasında olmuştur. Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ABD’ye gemiler göndererek geri dönmek isteyen Türklere ücretsiz biçimde Türkiye’ye geri dönüş imkânı sağlamıştır. Bu yüzden de Türkiye’den ABD’ye doğru göçlerde gittikçe bir azalma yaşanmıştır. Özellikle de 1930’lu yıllar, Türkiye’den ABD’ye göçün en düşük olduğu yıllardır (INS, 2001). Tarihsel boyutta Türklerin ABD’ye göçü incelendiğinde, üç farklı “göç dalgasının” varlığı dikkati çeker:
Birinci Dalga: Osmanlı Türkleri
Birinci göç dalgası 1820’de başlayıp, birinci dünya savaşının sona ermesi ile biten yaklaşık yüz yıllık bir dönemi ihtiva eder. Bu dalga, düşük gelirli ve eğitim düzeyi düşük Osmanlı köylüsünü temsil etmektedir. 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı ekonomik çöküntü, ABD’ye yapılan ilk göç dalgasının en önemli itici faktörüdür. Amerikan göçmen bürosu verilerine göre, bu dönem zarfında 300 bine yakın kişi Osmanlı İmparatorluğu’ndan ABD’ye göç etmiştir. Osmanlı Devleti kaynakları ise 1885-1912 arasında 80,000 kişinin ABD’ye göç ettiğini göstermektedir (Karpat, 1995).
Frank Ahmed’e (1986) göre aradaki fark Osmanlı Devleti’nden göç eden birçok göçmenin, devletten izinsiz olarak ABD’ye göç etmesinden kaynaklanmaktadır. Anadolu köy ve kasabalarından gelen bu birinci dalga göçmenler, Trabzon ve Samsun limanlarından fındık yükleyen Fransız gemilerine binerek Marsilya üzerinden ABD’ye geçiyorlardı (Ahmed, 1986). Amerikan göçmen bürosu Osmanlı Devleti ve Türkiye’den 1920 yılına kadar göç eden insanlar için, yaklaşık 300 bin gibi bir rakam vermesine rağmen ilk göçmenlerin birçoğu aslında etnik Türkler değildi. Etnik sınıflandırma probleminden dolayı göçmen bürosunun bu döneme ilişkin kayıtları, yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı gerçeği yansıtmaz. Buna rağmen Altschiller (1995) ve Frank Ahmed (1986) 1920’li yıllara kadar ABD’ye gelen Müslüman Türklerin sayısını 45 bin ile 65 bin arası gibi bir rakam olarak vermektedirler.
İlk göç dalgasında dikkat çeken diğer önemli noktalardan birisi de, göçmenlerin Türkiye’deki ikamet yerleridir. Türk göçmenlerinin birçoğu Harput (Elazığ), Antep, Trabzon, Akçadağ, Dersim (Tunceli), Siverek, Rize ve Samsun gibi daha çok Anadolu’nun doğusundan diyebileceğimiz kentlerden geliyorlardı (Ahmed, 1986). İzmir ve Mersin’den de göç edenler olmuşsa da, büyük çoğunluk Anadolu’nun doğusundandı. Göçün çoğunlukla, söz konusu yerlerden olması da sebepsiz değildi. Harput’taki Amerikan misyoner okulu, sadece o bölgedeki Hıristiyan Ermenilere yardımcı olmuyor, aynı zamanda ABD’deki zenginlikleri ve imkanlarından bahsederek, birçok Anadolu insanının da bilgilenmesini sağlıyordu (Karpat, 1995). Zira Anadolu’nun doğusundan göç eden kırsal kökenli Türklerin ekonomik standartları oldukça düşüktü ve daha iyi şartlarda yaşama yolları arıyordu. Bu yüzdendir ki Anadolu’nun doğusundan göç edenlerin temel göç sebepleri ekonomikti. Bu göçmenler sanayileşmiş büyük şehirlere yerleşip vasıfsız işçi olarak çalışmışlar, kazandıkları paraların büyük bir kısmını Türkiye’ye geri göndererek ailelerine katkıda bulunmuşlardır. Bir yandan Osmanlı Devleti’ndeki ekonomik zorluklar, öte yandan ABD’nin duyduğu iş gücü ve sunduğu iş imkanları, ABD’ye göçü cazip hale getiriyordu. Göç eden Türklerin hemen hepsi genç ve bekar erkeklerden oluşuyordu. Türkler, eşleri ve çocuklarını ABD gibi uzak ve Müslüman olmayan bir diyara götürmek ya da arkalarında kendilerini yıllarca bekleyecek birilerini bırakmak istemiyorlardı. Bununla birlikte birinci göç dalgasıyla ABD’ye gelen Türklerin diğer bir özelliği ise, kendilerini Türk olarak değil de, Osmanlı ya da Müslüman olarak tanımlıyor olmalarıydı. Türkiye’den ayrıldıkları zaman Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmadığı ve ulusçu düşünceler yaygınlaşmadığından, ulusçuluk fikri onlar için çok fazla bir anlam taşımıyordu. Kimliğin asıl belirleyicisi ulustan ziyade din idi (Ahmed, 1986). Zaten Osmanlı döneminde millet yapısında ırk, milliyet, ulus değil din esas alınıyordu. Osmanlı millet yapısı Müslüman ve gayrimüslim olmak üzere iki grupta incelenirdi.
Bu arada o süreç içerisinde ABD’ye göç eden Türklerin anlattığı hikayeler zamanın şartlarından ve insanların olaya bakışı açısından ilginç kesitler sunmaktadır. Frank Ahmed’in (1986, s. 86) kitabında aktardığı genç bir adamın hikayesi şöyledir;
“20 yaşında ve arkadaşlarımın gözünde güçlü ve kuvvetli biriydim. Çalışmak istiyordum fakat iş yoktu. Çaresizdik. Bugünün Türkiye’sinde bunu anlamak güç olabilir. Bugün bir çoğumuz 1912 standartlarına göre zenginiz. İşimizin ve aşımızın olmadığı bu çaresizlik zamanında duyduk ki Amerika gibi bir ülke varmış. Orada iş çok ve işçiye ihtiyaç varmış. Çünkü bu ülkenin nüfusu çok azmış. Sakat veya kör olmayan herkes için iş olduğunu duyduk. Amerika’nın hiç kimsenin milliyetine bakmadan herkese kucak açtığını duyduk ve hissettik. Köye bu haberi ilk kez kimin getirdiğini bilmiyorum, fakat bütün konuştuğumuzun bu konu olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Amerika yaşam ümidimiz olmuş, rüyalarımıza girmişti.
Binlerce genç ve bekar Türk erkeği, memleketlerini bırakıp, yeni fırsatlar ülkesi diye işittiği ABD’ye göç ettiler. Bu gençlerin, kol gücü dışında bir becerileri olmadığı gibi, gittikleri toplumla iletişim kuracak bir dilleri de yoktu. Çoğu henüz bir Anadolu kenti bile görmemiş, kırsal kesimden gelen bu delikanlıların tek varlıkları, kendilerini her şeye rağmen bilinmeyenler diyarına götüren cesaretleri idi. Gittikleri diyar sadece uzak değil, aynı zamanda çok farklıydı.”
Türklerin göç ettiği yerler, ABD endüstrisinin işçiye ihtiyaç duyduğu New York, Massachussetts, Michigan, Illinois, Pennsylvania gibi endüstrinin ağırlıkta olduğu eyaletlerdi.
Chicago, Pittsburgh, Detroit, Philedelphia, New York, Peabody, Salem gibi şehirler Türklerin akın ettiği endüstri merkezleriydi (Halman, 1980). Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen diğer göçmenler gibi Türkler de Ellis adasından ABD’ye geçiş yaptıktan sonra diğer bölgelere dağılıyorlardı. Ellis adası Amerikalı yetkililerin, bütün göçmenlerin sağlık kontrolunu yaptığı ve sorguya çektiği bir mahşer yeri gibiydi. Birçok Müslüman Türk, Müslüman oldukları için ülkeye sokulmayacağı endişesini taşıyordu. Bu endişelerden dolayı, giriş kapısında müslüman olduklarını deşifre edebilecek isimlerini değiştirenler de az değildi (Ahmed, 1986). Bekir Baker, Hüseyin Sam, Ali Alli, Ahmet Frank oluyordu. Ülkeye kabullerini kolaylaştırmak için izledikleri diğer bir strateji ise, kendilerini Ermeni ya da Süryani olarak takdim etmeleriydi. Böylece geçişlerinin daha kolay olacağını düşünüyorlardı. Balkanlardan gelen Türkler de vardı. Onlar da sınır kapısındaki Amerikalı görevlilere kendilerini Arnavut, Bulgar ya da Sırp olarak tanıtıp ABD’ye kabullerini kolaylaştırmaya çalışıyorlardı (Ahmed, 1986).
ABD’ye birinci göç dalgası ile gelen Türklerin ABD’deki hayatları, yaşadıkları zorluklar ve yeni topluma entegrasyonları hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Frank Ahmed’in yazdığı “ABD’deki Türkler: Osmanlı Türk’ünün Göçü” bu anlamda en önemli kaynaktır. Ahmed’e (1986) göre, Anadolu köylüsünden oluşan birinci göç dalgasındaki Türklerin, ABD’ye gelişlerindeki temel sebep ekonomikti ve hiçbir göçmen ABD’ye yerleşmek maksadıyla gelmiyordu. Asıl gaye birkaç sene çalışıp, para biriktirip, geldikleri köylerine zengin olarak dönmekti. Bu paralarla daha sonra ev, arsa alacak ve rahat bir hayat sürdüreceklerdi.
İlk Türk göçmenleri, çoğunlukla New York, Detroit, Chicago ve Boston gibi şehirlerdeki fabrikalarda, gelir gelmez iş bulabiliyorlardı. Aralarında birkaç kişinin, İngilizceyi biraz anlaması ve konuşması, diğerlerinin iş ve kalacak yer bulması için yeterliydi. Ahmed (1986) ve Karpat’a (1995) göre kültürel ve dini farklılıkların yanında İngilizce bilgisindeki eksiklikler, birçok Türk’ün Amerikan toplumundan kopuk bir hayat sürmesine sebep oluyordu. Kısa zamanda Türklerin ve Rumların açtıkları kahvehaneler, memleket hasreti ile yanan Türkler için önemli bir buluşma yeri oldu. Buralarda kağıt oynayıp sohbet ederek hem eski alışkanlıklarını devam ettiriyor, hem de memleket hasretlerini unutmaya çalışıyorlardı
Bu şekildeki, içinde yaşadığı toplumdan izole hayat tarzı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra değişmeye başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’de ilan edilmesi ile birlikte ABD’deki Türklerin neredeyse yarısı anavatana dönmüştür (Ferris, 1995). Kalanlar ise artık ABD’de kalıcı olmaya karar verip, İrlandalı, İtalyan ve Fransız bayanlarla evlenip yeni memleketlerinde yuva kurarak yeni bir hayata başladılar. Bir kısmı gelenek ve kültürel değerlerini korumaya çalışsa da, bu yeni durum asimile olma yönünde bir başlangıç teşkil ediyordu. Nitekim bütün çabalarına rağmen, küçük bir azınlık halindeki Türk göçmenler, ilerleyen yıllarda Amerikan toplumu içerisinde kaybolup gideceklerdi.
Amerika Birleşik Devletleri 1924 yılında göçmenlik yasalarında büyük değişiklikler yapmış, bir kısım ülkelerden göçü ciddi şekilde sınırlamıştı. 1924 göçmenlik yasası, ABD’ye göçlerde ABD’de yaşayan değişik grupların ulusal kökenlerini esas alıyordu. Yani bir ülkenin ABD’ye göç vermesi büyük oranda ABD’ye daha önce gelmiş göçmenlerinin sayısına bağlıydı (Shanks, 2002). Bu durumda İngiltere gibi ülkeler, uygulanan göç kotasından pek fazla etkilenmiyor, aksine ABD’ye göç verme yönüyle avantajlı duruma geliyorlardı; çünkü ABD’de İngiltere kökenli vatandaşların sayısı oldukça fazla idi.
Amerika Birleşik Devletleri 1924 yılında göçmenlik yasalarında büyük değişiklikler yapmış, bir kısım ülkelerden göçü ciddi şekilde sınırlamıştı. 1924 göçmenlik yasası Türkiye’ye ise yıllık yüz kişilik bir kontenjan öngörüyordu. Ancak Türklerin ABD’ye göç etmekteki isteksizliği nedeniyle, 1930-1940 yılları arasında Türk göçü yüz kişilik kontenjanı bile doldurmuyordu. Bu kontenjanlardan öncelikle faydalananlar ise ABD’de akrabası olan Türk göçmenlerdi (Shanks, 2002). Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk göçünün azalmasının önemli bir sebebi, yeni kurulan Türk devletiydi. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti için yeni ümitleri beraberinde getirmiş ve başka yerlerde fırsatlar aramasına gerek bırakmamıştı (Halman, 1980). Hatta Cumhuriyetin kurucuları, Doğu Avrupa ve ABD gibi dünyanın değişik taraflarında yaşayan Türkleri Türkiye’ye dönmeye teşvik ediyordu.
Ortaya çıkan bu yeni durum, Türklerin ABD’ye ilgisini azaltarak, Türk göçünün büyük ölçüde düşmesine sebep olmuştur.
ABD’ye göçün azalmasının diğer bir sebebi de, Türkiye’den göç etmek isteyen gayrımüslim Osmanlı/Türk vatandaşlarının sayısında meydana gelen azalmadır. Zaten yıllarca Türkiye dışına yaşanan gayrimüslim göçü giderek azalmış, geriye kalanların hakları ise 1923 Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmıştı (Lewis, 1961). Onlar da yeni şartlar altında göç etme ihtiyacı duymamışlardır (Bali, 2004).
Neticede, Birinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’den ABD’ye göç, ciddi bir şekilde yavaşlayarak yıllık yüz kişinin altına düşmüştür. Haliyle, 1930-1950 yılları arası Türkiye’den ABD’ye göçün en yavaş olduğu dönemleri temsil etmektedir (Altschiller, 1995). Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye’ye tanınan yıllık yüz kişilik kontenjan yetersiz olmaya başlamıştır. Bu durum ABD’nin 1965 yılında yaptığı yeni göçmenlik yasasıyla ciddi anlamda değişmiş ve Türk göçünün yeniden artmasını sağlamıştır.
Geriye Dönüş
Türklerin ABD’ye göçlerinin dikkat çeken ilginç bir yanı ise, Birinci Dünya Savaşı öncesi ABD’ye giden Türklerin, savaşın bitimi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte, geriye dönmesidir. Karpat’a (1995) göre ABD’deki Türklerin Türkiye’ye dönüş oranları, geriye dönen Hıristiyanların üç katından daha fazla idi. Ahmed (1986) ABD’den Türkiye’ye geri dönen Türklerin rakamlarını 25,000 olarak verirken, Halman (1980) geriye dönüşlerin yüzde seksenlere vardığını ifade etmektedir. Geriye dönüşler ABD’de kalan Türkler üzerinde de büyük etkiler bırakmıştır. Önceleri birçok Türk’ün yaşadığı mahalleler bu dönüşler nedeniyle boşalmaya başlamıştır. Türkler, çoğunlukta oldukları semtlerde azınlık durumuna düşmüş ve bu durum, kalanlar üzerinde duygusal olarak olumsuz etkiler bırakmıştır.
Bugün birçok Türk’ün yaşadığı yere geriye dönüp dönmeme yönündeki kararsızlık, ilk Türkler için de sözkonusuydu. 2002 yılı ABD Kongresi milletvekilleri seçimlerinde Demokrat Parti’nin aday adaylarından Osman Bengur (Oz Bengur)’ün makalenin yazarına aktardığına göre, babası, ABD’de geçirdiği kırk yıla rağmen, Türkiye’ye geri dönmeyi düşünmüş, fakat bir türlü dönememişti. ABD’ye geçici olarak gelmiş olmanın verdiği duyguyla birçok Amerikalı Türk, bir gün mutlaka döneceğini düşünmüş ancak birçoğu neticede dönmemiştir. ABD’de geçici yaşama düşüncesinin, ABD’deki Türk toplumu üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını da unutmamak gerekir. Kalıcılığın önemli belirtilerinden olan kurumsallaşma, ilk Türkler arasında oldukça düşük düzeydedir. Okul açma ve dernek kurma gibi müesseseleşme faaliyetleri, daha çok İkinci Dünya Savaşından sonra giden Türkler tarafından gerçekleştirilmiştir.
İkinci Göç Dalgası: Profesyoneller
Birinci Dünya Savaşını takip eden 30 küsür sene içerisinde Türkiye’den ABD’ye göç, en düşük düzeyde gerçekleşti. 1930 ve 1940’lı yıllarda yıllık Türk göçmen sayısı yüz bile değilken, 1950’lerin sonlarından itibaren ciddi artışlar oldu. İkinci göç dalgası, 1950 ve 1960’lı yıllarda ABD’ye akın eden eğitim düzeyi yüksek “Cumhuriyet çocuklarını” temsil etmektedir. Özelikle 1965 yılında ABD hükumetinin düzenlediği yeni göçmen yasası ile göç dalgası oldukça yüksek bir seviyeye ulaştı. Johnson hükumetinin yaptığı 1965 tarihli göçmenlik yasası, göçlere liberal bir yaklaşım getirerek, ABD’ye göçü ulusal orijin, ırk ve din kriterlerine göre ayarlayan ayrımcı nitelikteki 1924 yasasını yürürlükten kaldırdı (Shanks, 2002). 1924 göçmenlik yasası Rusya, Polonya ve İtalya gibi Avrupa ülkeleri ile birlikte, birçok uzak doğu ülkesi ve Türkiye gibi Müslüman ülkelere de kotalar öngörüyordu. Bunun sonucu olarak ta, bu ülkelerden ABD’ye göç minimum seviyeye inmişti. 1965 yasası ABD’ye göç verebilecek ülke ve millet çeşitliliğinin artması için gerekli olan düzenlemeleri sağlamış ve Türkiye gibi ülkelerden ABD’ye göçün ciddi oranlarda artmasını sağlamıştır.
1950-1980 arasındaki otuz yıllık süre zarfında 27 binin üzerinde Türk ABD’ye gitmiştir. Bu rakamın 23 binden fazlası 1960 sonrasına tekabül eder (INS, 2001). 1970’li yıllara gelindiğinde, Türk göçmen sayısı giderek artmış ve yıllık iki binin üzerinde gerçekleşmişti. Dolayısıyla 1965 göçmenlik yasası, Türklerin ABD’ye göçleri açısından oldukça önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir.
Bir önceki göç dalgasındaki Türklerle kıyaslandığında, çok büyük farklılıklar arz eden ikinci göç dalgasını oluşturan Türkler (1950-1980 arası göçmenler), Türkiye dışına yaşanan beyin göçünün de öncüleri olmuşlardır. Oldukça ulusçu ve seküler olan bu gruptaki Türkler, doktor, mühendis, mimar ve akademisyenlerden oluşan yüksek eğitimli profesyonellerdi (Karpat, 1995). Kendilerini dini kavramlar yerine ulusçu kavramlar ile tanımlıyorlar, Türklüklerini ön plana çıkarıyorlardı. Ağırlıkla erkeklerden oluşan bu profesyoneller arasında, önceki göç dalgasına nisbeten daha fazla kadın göçmen vardı. Çeşitli profesyonel meslek gruplarından gelen bu göçmenlerin bir kısmı, ailelerini beraberlerinde getiriyorlardı. Bu grubun üyeleri bugün aynı zamanda aktif halde çalışan birçok Türk derneğinin de kurucularıdırlar (Kaya, 2003).
Karpat’a (1995) göre 1948-1980 arasında ABD’ye gelen profesyonellerin sayısı, 10 ile 50 bin arasında değişmektedir. Bu profesyonellerin de bir kısmı Türkiye’ye dönmesine rağmen, büyük kısmı ABD’ye yerleşmiştir. Türkiye ile ABD arasında başlayan yakınlaşma, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olması ile zirve noktaya ulaşmış ve profesyonellerin ABD’ye göç etmesine ivme kazandırmıştır. 1950 öncesi yıllık Türk göçmen sayısı 100’ün altında iken, 1970’li yıllar ile birlikte iki bine çıkmıştır. Profesyonel meslek gruplarının (mühendis, doktor ve mimar gibi) ABD’ye ilgi duymasının en önemli sebeplerinden birisi, ABD eğitim sisteminin yararcı olması ve pratikliği ön plana çıkarmasıydı. Eğitimin bu çekiciliği göçün tek sebebi değildi elbette. Eş zamanlı olarak, Menderes hükümetinin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri için getirdiği zorunlu hizmet şartı da, Türkiye dışına çıkma yönünde itici bir faktör oldu.
Bu profesyonel grup, Amerikan toplumu içinde orta ve yüksek sınıf vatandaşlar olarak yer bulmakta gecikmemiştir. Eğitim düzeyleri ve yüksek gelirleri bunu büyük ölçüde kolaylaştırmıştır (Ahmed, 1986). Birçokları, Amerikalı bayanlar ile evlenerek entegre olma yönünde hızlı bir süreç yaşarken, Türk kültür ve ulusçuluğunu da tanıtmak ve desteklemekten geri durmadılar (Bilge, 1996). Bunu hem kişisel çabaları, hem de kurdukları dernekler vasıtasıyla yapmışlardır.
Bu dönemdeki Türk göçü, sadece yüksek eğitimli profesyonel insanlarla sınırlı değildi. 1965 yılı göçmenlik yasasındaki yeni düzenlemeler ile birlikte, bir kısım teknik bilgilere sahip meslek kollarından da göç edenler vardı. Rochester şehrine gelen terzi grubu buna güzel bir örnek teşkil eder.
ABD tekstil endüstrisindeki işçi ihtiyacından dolayı gelen terziler, dikiş atölyelerinde çalışmaya başlamışlardır (Ahmed, 1986). Bugün Rochester’daki Türk toplumu büyük ölçüde göçmen terzi grubunun kurduğu bir topluluktur. Bunlar, profesyonel grubun aksine, daha muhafazakâr kültürel arka-planlardan geliyorlardı. Rochester bölgesindeki Türk camilerinin açılmasında da bu grubun ciddi katkıları olmuştur.

İkinci göç dalgası içinde dikkati çeken diğer bir grup ise eski Sovyetler Birliği sınırları içinde yaşayan değişik Türk grupları ve bunların ABD’ye göçleridir. Sovyet baskısından kurtulmak isteyen Kırım ve Kafkas Türkleri, ABD’nin sağladığı ayrıcalıklardan faydalanarak 1960 ve 1970’li yıllarda ABD’ye göç etmişlerdir. New York ve New Jersey çevresinde yaygın olarak yaşayan Karaçay ve Kırım Türkleri bu nedenle ABD’ye göç eden Türklerdendirler. Bugün New York çevresindeki Türk toplumu içinde aktif olan bu topluluklar, Türk gününde de diğer Türkler ile birlikte Madison Avenue’de her yıl yürüyerek Türk birliği düşüncesine desteklerini göstermektedirler (Kaya, 2004).
Kısaca 1950’den sonraki göç dalgası vasıflı ve iyi eğitimli Türklerin de ABD’ye olan göçüne sahne olmuştur. Meslek olarak çoğunlukla doktor, mühendis veya bilim insanı olan bu göçmenler günümüzde giderek göze batan bir etkinliğe ulaşmışlardır. Çoğu meslek sahibi insanlar olan bu Türkler, ortanın üstünde bir gelir seviyesine sahiptirler. Buna rağmen kırsal kökenli göçler az sayıda da olsa devam etmiş olup; özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Giresun’un Yağlıdere ve Espiye ilçelerinden Amerika’ya yoğun oranda göç yaşamıştır. Bugün Amerika’da 50.000’den fazla Yağlıdere kökenli vatandaş bulunmakta olup bu sayı ilçe nüfusunun 3 katından daha fazladır. Bunun dışında Çorum’un Alaca ilçesi ve köylerinden de ciddi miktarda vatandaş 1980’li yıllarda Amerika’ya göç etmiştir.
Türkiye’den ABD’ye yönelik son göç dalgası ise, 1980’li yılların sonlarında ABD’ye gelen, farklı sosyal ve ekonomik grupları kapsayan kozmopolit bir grubu karakterize eder.
ABD’nin duyduğu iş gücü ihtiyacından ötürü Atlantik Okyanusu’nu aşarak ABD’ye giden Türkler, önceden sorgulamadıkları, hakkında düşünmedikleri kimliklerini bir şekilde anlama ve tanımlama durumunda kalmaktadırlar. Yıllarca benzerleri (diğer Türkler veya Türkiyeliler) ile aynı ortamda (Türkiye) olan Türk göçmenler, yeni mekanlarında farklı anlayış ve yaşam tarzları ile karşılaşınca, kendi farklılıklarına karşı daha duyarlı hale gelmekte ve kendilerini tanımlama zorunda kalmaktadırlar.
ABD’deki Türkler özellikle müzik, yüksek eğitim, bilim ve tıp dallarında yaşadıkları topluma büyük katkılarda bulunmuşlardır. Ancak bu dalların dışında bile bazı Amerikalı Türklerin büyük başarılar elde ettiği bilinmektedir. Örneğin tiyatro sanatçısı Tunç Yalman 1966-1971 yılları arasında Milwaukee Repertuvar Tiyatrosunun sanat müdürlüğünü yaparak takdir toplamıştır. Türk kökenli gazeteci Osman Karakaş 1991 yılında ABD’nin prestijli Ulusal Basın Ödülü’ne hak kazanmıştır. Sanat tarihçisi Esin Atıl uzun yıllar boyunca ABD’nin ulusal müzesi olan Smithsonian Enstitüsünün Sacchler İslam Sanatı Galerilerini yönetmiş, çok sayıda makale ve kitaba imzasını atmıştır. Fizikçi Feza Gürsey Yale Üniversitesi’nde uzun yıllar öğretim üyeliği yapmış, katkılarından dolayı 1977 yılında Oppenheimer Ödülünü, 1979’da Einstein Madalyası, 1981’de de New York Akademisi’nin Morrison Ödülünü kazanmıştır. Biyokimyager Aziz Sancar, hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmıştır.
ABD’deki Türklerin en iyi bilinen katkıları müzik sanayiinde olmuştur. 1947 yılında Atlantic Records müzik firmasını kuran Ahmet Ertegün ve kardeşi Nasuhi Ertegün 1960-1990 yılları arasında çok sayıda Amerikalı pop müzik sanatçısını üne kavuşturan kişiler olarak bilinmektedir. Gene müzik dalında Manhattan/EMI Records firmasının kurucusu Arif Mardin Norah Jones dahil birçok ismi üne kavuşturmuştur.
Ayrıca ABD’deki Türkler siyaset alanında isimlerini duyurmaya başlamışlardır. Osman Öz Bengür 2006 yılındaki ABD Temsilciler Meclisi seçimlerine Maryland kentinden adaylığını koyarak ABD tarihinde ABD Kongresi için yarışan ilk Amerikalı Türk olma ayrıcalığını kazanmıştır. Selahattin Doğan ise 2008 yılında New Jersey eyaletinin 3. bölgesinden ABD Temsilciler Meclisi üyeliği için yarışmıştır. Her iki aday da yeterince oy kazanamamakla birlikte ABD’de Türklerin ilk defa siyasete adım atmalarını sağlamışlardır.
2) KANADA’DA YAŞAYAN TÜRKLER

Bayram Çoşgun’un Yeni Mesaj’daki “Kanada’da kaç Türk var, Türkler Kanada’ya ilk kez ne zaman gitti?” başlıklı 20 Mart 2025 tarihli makalesinden aynen iktibas edersek:
Kanada’da yaşayan yaklaşık 100 bin kadar Türk vatandaşı yaşamaktadır. Burada yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu ise Ontario eyaleti ve Toronto civarındadır. Montreal ve Ottawa kentlerinde de oldukça fazla Türk yaşamaktadır. Kanada’da Türklerin en çok yaşadığı yer ise Toronto ve Montreal şehirleridir.

Türk Göçmenlerinin Kanada’ya Gelişi
Kanada, 1950’li yıllardan itibaren Türk göçmenleri için önemli bir hedef ülke haline gelmeye başladı. İlk dalga, ekonomik fırsatlar ve yaşam standartlarının yüksekliği nedeniyle işçi olarak gelen Türklerle başlamıştı. Zamanla, eğitim ve iş olanaklarının cazipliği ile birlikte Türk nüfusu artmaya devam etti. Bugün Kanada’da yaklaşık 100.000 civarında Türk kökenli insanın yaşadığı tahmin ediliyor, ancak bu sayı, zaman içinde hızla değişen göç dalgalarıyla farklılık gösterebilir.

Türk Kültürünün İzleri

Türk göçmenlerinin Kanada’daki varlığı, sadece nüfusla sınırlı kalmayıp, kültürel zenginlikler de yaratmıştır. Toronto, Montreal, Vancouver gibi büyük şehirlerde Türk restoranları, çay evleri ve kültürel merkezler önemli buluşma noktalarıdır. Özellikle Türk mutfağı, Kanada’da büyük bir ilgiyle karşılanmaktadır. Döner, kebap, baklava gibi tatlar, hem Türkler hem de diğer Kanadalılar tarafından sıkça tercih edilen lezzetler arasında yer alıyor.
Türk kültürü, geleneksel bayramlar ve etkinliklerle de kendini gösteriyor. Ramazan ayında düzenlenen iftar sofraları, Türk kültürünü tanımak isteyen Kanadalılar için bir fırsat oluşturuyor. Ayrıca, Türk müziği ve dansları, özellikle Türk Kültür Merkezlerinde düzenlenen etkinliklerde sıkça yer almakta. Bunlar, hem Türk toplumu için bir kimlik kaynağı olmakta hem de Kanada toplumunun kültürel çeşitliliğini kutlayan unsurlar arasında bulunuyor.
Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Katkıları
Kanada’daki Türkler, özellikle eğitim, sağlık, iş dünyası ve sanayi gibi sektörlerde önemli katkılar sağlıyor. Türk mühendisler, doktorlar, öğretmenler ve iş insanları, Kanada toplumunun gelişimine önemli katkılarda bulunuyor. Kanada’nın birçok üniversitesinde Türk öğrenciler aktif bir şekilde eğitim görmekte ve Türk profesyoneller, sektörlerinde saygın bir yer edinmiştir.
Öte yandan, Türkler Kanada’da güçlü bir iş gücü oluşturuyor. Başta inşaat sektörü olmak üzere birçok alanda Türk iş insanları ve işçilerinin katkıları gözlemlenmektedir. Bu katkıların yanı sıra, birçok Türk, kendi işlerini kurarak Kanada ekonomisine girişimcilik alanında da katkı sağlamaktadır.
Toplumsal Zorluklar ve Çeşitli Çalışmalar
Türk toplumu, Kanada’daki diğer göçmen toplulukları gibi bazen dil engeli ve kültürel uyum sorunlarıyla karşılaşabiliyor. Ancak bu sorunlar, zaman içinde Türk toplumu içinde kurulan dernekler ve kültürel organizasyonlar aracılığıyla aşılmaktadır. Özellikle Türk-Kanada Derneği gibi kuruluşlar, Türklerin Kanada toplumuna entegrasyonunu kolaylaştırmak için çeşitli sosyal projeler ve eğitim programları düzenlemektedir. Ayrıca, bu tür kuruluşlar, Türk dilinin ve kültürünün yaşatılmasına yönelik etkinlikler düzenleyerek hem genç nesli hem de Kanada genelindeki diğer kültürlerle etkileşimde bulunmayı hedefliyor.
Geleceğe Bakış: Birleşik ve Güçlü Bir Toplum
Kanada’daki Türk toplumu, giderek büyüyen ve güçlenen bir varlık olarak geleceğe umutla bakıyor. Hem Kanada’nın çok kültürlü yapısına katkıda bulunan hem de Türk kültürünü gururla yaşatan bu topluluk, gelecekteki nesillere sağlam bir kültürel miras bırakmayı hedefliyor. Türkler, Kanada’da sadece ekonomik değil, kültürel alanda da güçlü bir varlık göstererek, toplumun çeşitliliğini kutlayan ve güçlendiren bir topluluk olmaya devam edecektir.
Elbette Kanada’ya göç eden Türklerin geleceğe umutla bakması kadar Kanada ile ilgili tarihsel geçmişleri de oldukça ilginçlikleri barındırmaktadır. Zira Kanada’ya göç eden Türklerin geleceğe umutla bakması kadar Kanada ile ilgili kötü yaşanmışlıkları vardır ve yaptığı araştırmalarla bu acı geçmişi ortaya çıkaran Işıl Acehan araştırmalarında ortaya çıkarmış olduğu gerçeklerle ilgili şunları anlatıyor:

Bizim Anadolu sitesinden aynen nakledersek:
Tarihçi Işıl Acehan’ın araştırmaları sonucu ortaya çıkardığı gerçeklere göre, Kanada hükümeti I. Dünya Savaşı’nda o zamanki anayurtları Osmanlı’dan 10 bin kilometre uzaklıkta ‘tehlikeli görülen’ Müslüman Türk kökenli yurttaşlarını esir olarak tutuklayıp toplama kamplarına göndermiş. Neden tutuklandıklarını bile anlamayan Türk tutsakların çoğunluğu bugün Bingöl’e bağlı Kiğılı ilçesinden Kanada’ya göç etmişler.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kanada’da Kiğılılar ve Osmanlı Savaş Esirleri
İkinci Dünya Savaşı elbette geride pek çok kayıp ve acı hatıra bırakmıştır. Savaşa dair bugüne kadar pek çok şey yazılıp çizilse de, insan hikâyeleri açısından halen karanlıkta kalan pek çok yönü vardır. Savaşın ilk yıllarında yaşanan acı olaylardan biri de, İngiltere’nin dominyonu Kanada’da bulunan Türk işçilerin esir alınarak toplama kamplarında tutsak edilmesidir.
Bu acı olayın sessiz şahitleri, Kanada’nın Ontario Eyaleti’ne bağlı Brantford kentinde 1873 yılında kurulan Mount Hope Şehir Mezarlığı’nda “Turkish Plot” (Türk Bölümü) diye adlandırılan bir bölümde yatmaktadır. Bu mezarlar, Osmanlı İmparatorluğu’ndan, özellikle Kiğı’dan Kanada’ya 1900’lü yılların başında, burada bulunan dökümhanelerde işçilik etmek üzere göç edip, daha sonra hayatlarını kaybeden Osmanlı tebaası Müslümanlara aittir.
Brantford’un İlk Müslüman Toplumu
1860’lı yıllardan başlayarak Osmanlı’dan Amerika kıtasına başlayan Osmanlı göçleri, 1910’larda doruk noktasına ulaşmıştır. Amerika ve Kanada endüstrilerinde işçilik yapmak üzere göç eden Osmanlılar, bu ülkelerin endüstriyel bölgelerine yerleşmiş ve Osmanlı’da yaşadıkları hayatın bir modelini de buralarda oluşturmuşlardır. Kanada’ya ise Osmanlı göçleri, bugün Bingöl’e bağlı bir ilçe olan Kiğı’dan gerçekleşmiştir. Kiğı’dan göç eden nüfus Müslüman ve Ermeni tebaadan oluşmaktaydı. Nüfus kayıtlarının gösterdiği üzere, Türklerin ve Ermenilerin bir arada kaldıkları görülmektedir. Dolayısıyla, bu göçmenler için herhangi bir etnik ve dinî ayrımdan söz etmek yanlış olur. Onları bağlayan temel unsur hepsinin Kiğılı olmasıdır.

Çoğunun amacı biraz para biriktirdikten sonra memleketlerine geri dönmek olan Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914’te Almanya yanında I. Dünya Savaşı’na girmesiyle hiç ummadıkları bir olayla karşılaşırlar. 1914 Savaş Halinde Tedbir Kanununa (War Measures Act) göre tüm düşman devletler sınırları içerisinde doğanlar kayıt altına alınır. 5 Kasım 1914’te İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmesinden tam 4 gün sonra, 10 Kasım 1914’te Brantford’da çalışan yaklaşık 200 Türk işçi bir gece polis tarafından evlerinden alınıp önce karakollarda hapsedilir, sonra askeri hapishaneye gönderilir, oradan da toplama kampına gönderilirler. Bunların arasında 10 yıldır Kanada vatandaşı olan Türkler de vardır ve hapishaneye götürülürken “neden savaş esiri olarak alındığımızı anlamıyorum, biz sadece işçiyiz” derler. Askeri hapishanede sadece ekmek ve su verilen Türkler açlık grevine başlar. Türklerin yanı sıra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan 70,000 kadar Ukraynalı sivil de esir kamplarına gönderilir. Osmanlıdan gelen Ermeniler ve Ortodoks Makedonlar enterne edilmekten muaf tutulurlar. Türkler ilk başta Kingston’da bulunan Fort Henry kampına gönderilirler. Daha sonra yaklaşık 1000 kilometrelik bir uzaklıkta bulunan Kapuskasing’de bir toplama kampına götürülürler.

Esir kampı muhafızlarından birinin tuttuğu günlükte buradaki ağır doğa ve kamp koşulları anlatılmaktadır. Tren raylarının sonlandığı, Kuzey Kutbu kadar soğuk olan Kapuskasing’de kar fırtınalarıyla mücadele eden Türklere, içinde kalacakları barakaları ve içine hapsedilecekleri tel örgüleri yapmaları emredilir.
1950’lerin Kanada hükümetinin, I. ve II. Dünya Savaşı esir kamplarına ait tüm bilgi ve belgeleri imha ettiği söylenmektedir. Bu nedenle, esir edilen Türkler hakkındaki bilgiler daha çok Kanada gazetelerinde ve olaya şahit olan kamp subaylarının günlüklerinde yer almaktadır.
Kanada’daki Kiğılılara Ne Oldu?

Esir kampında geçirilen yıllardan sonra Türklerin akıbetinin ne olduğu henüz netliğe kavuşmamıştır. Gemi kayıtlarının gösterdiğine göre göçmenlerin bir kısmı, esaret sonrası Amerika’ya gelerek burada Michigan Eyaleti, Detroit Şehrinde bulunan akraba ve arkadaşlarının yanına yerleşmiş, Ford fabrikalarında çalışmışlardır. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kurucusu Dr. Mehmet Fuad, Kurtuluş Savaşı sırasında babalarını kaybeden çocuklara yurtlar yaptırılması için 21 Mart 1923 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin oluru ile 5 ay süre ile ABD’ye gelir ve 8 Nisan – 3 Haziran 1923 tarihleri arasında ABD’de Müslüman Türk ve Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgeleri dolaşarak yardım toplar. Şehit çocukları için yürekleri sızlayan göçmenler zorluklarla biriktirdikleri paralarının önemli bir kısmını Dr. Fuad Umay ve Kızılay aracılığı ile memlekete göndermiştir.
Hem esarette, hem de Kanada dökümhanelerinde 1000 derece üzerinde sıcaklıkta çalışarak sayısız sıkıntı çeken Anadolulu göçmenler, Kanada endüstrisine yaptıkları önemli katkının yanı sıra memleketlerine yardım için de ellerinden geleni yapmıştır. Varlıklarının önemli bir kısmını Türkiye’de yetimhanelerin kurulması için bağışlamış, hatta Amerika’dan yetim çocuklara süt göndermişlerdir. Bu fedakâr vatan çocukları her zaman saygı ve rahmetle anılacaktır.”
3) LATİN AMERİKA’DA YAŞAYAN TÜRKLER

Derin Tarih dergisinden Fatma Nur Uçar’ın “Güney Amerika’daki Osmanlı Torunları: El-Turcolar” başlıklı yazısında belirtildiği üzere:
1821-80 yılları arasında çoğunluğunu Avrupalıların oluşturduğu 11-12 milyon insan “yeni dünya” olarak da isimlendirilen deniz aşırı ülkelere göç etmiş; göçmenlerin %85’i Amerika kıtasının muhtelif bölgelerine yerleşmişti. Bu göçmenlerin içinde Osmanlı/Türk asıllı tebaa önemli bir pay sahibidir. Rahmetli Kemal Karpat’ın bir araştırmasına göre 1860-1914 yılları arasında 1 milyon 200 bin Osmanlı tebaası Amerika’ya göçmüştü ve bunların yarısını Suriye ve Lübnanlılar teşkil ediyordu. Bu dönemde Osmanlı ülkesinden Amerika’ya göç her geçen yıl biraz daha artıyordu. Resmî kayıtlara göre 1890’da 2.176 olan göçmen sayısı 1891’de 3.957 ve 1892 Haziran ayı sonu itibariyle 6.335 olarak gerçekleşmişti. Bu göç eden insanlar, göçerken ve göçmenliklerinin ilk yıllarında Osmanlı tebaası oldukları, bir başka ifade ile Osmanlı pasaportu taşıdıkları için din ve milliyetlerine bakılmadan “El-Turco” olarak adlandırılmaktadırlar. Birçoğu yerleştikleri devletlerin iktisadî ve siyasî hayatlarında öncü rol oynayan El-Turcolar, başlangıçta yerlilere ve siyahîlere benzeyen bir kategoride kabul görmeseler de “beyaz” olarak da kabul edilmemişlerdi.
Ezcümle Osmanlı’dan göç edenlerin torunları olarak kabul gören Latin Amerika Türkleri, yaşadıkları ülkelere göre şöyle kategorize edilir; Wikipedia bilgilerini esas alarak nakledelim:
Meksika’da Yaşayan Türkler
Meksika’daki Türk toplumu büyük ölçüde göçmenlerden veya 1923’ten önce Osmanlı İmparatorluğu’nda, o zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nde veya bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kısmı hâlâ Türk nüfusu olan komşu ülkelerde doğan göçmenlerin torunlarından oluşur. Bunlara ek olarak son yıllarda Türkiye’den Meksika’ya gerçekleştirilen göçlerde rekor artış yaşanmaktadır. 2019’dan bu yana Türkiye’den Meksika’ya 30 günlük vize ile gidip de bir daha geri dönmeyen Türklerin sayısı 20 bini geçmiş bulunmaktadır. Türkiye’den Meksika’ya olan mesafe 11 bin kilometre olmasına rağmen bu uzun yolu aşan Türk vatandaşları arasında başı çekenler Çorumlular ve Ağrılılardır. Meksika’ya kalıcı olarak yerleşen Türk vatandaşlarının sayısı 2011 yılında çok az iken, tahminen maksimum 40 -50 kişi idi. 2021 yılına geldiğimizde bu sayının 1900 ile 2000 arasında olduğu söyleniyor. Bununla birlikte Meksika’ya yerleşmek için gelen Türklerin %90’ının yabancı eş ile evlilik yaptıkları kaydediliyor.
Son yıllarda sayının artmasındaki etken Türk firmalarının irili ufaklı fabrika ve yeni işyeri açmaları ile beraber Türk TV dizileri, Acun medyanın bu bölgede yerleşik olması ve Azteca Tv ile beraber programlar yapmaları ile bir hareketlilik oluşmaya başladı. Bunun yanında Meksika’nın Volkswagen, Audi, Mercedes-Benz ve Nissan gibi uluslararası otomotiv devlerine ev sahipliği yapması nedeniyle ülkeye ciddi bir mühendis göçü yaşanırken bu mühendis göçlerinde Türkler önemli bir pay sahibidir.
Bütün bunların yanında TİKA Mexico ve yeni açılan Yunus Emre Enstitüsü’nün faaliyetleri halk arasında bir samimiyet yaratıyor.
Meksika halkı Türkleri seviyor ve kabul ediyorlar. Irkçılık ve herhangi bir dışlama yoktur. Meksika’da genel olarak Avrupa’nın aksine daha çok saygı var ve işin ilginç yanı Türkiye halk nezdinde saygın bir ülke olarak kabul edilmektedir.
Bunda Kolombiyalıların, Kübalıların, Venezuellalıların tam göbeğinde olduğu birçok suç olayında Meksika’daki Türk topluluğunun yer almaması, suçlara karışmamaları ve kanunlara uyumlu olmaları büyük etkendir.
Arjantin’de Yaşayan Türkler
Arjantin’deki Türk topluluğu küçüktür ve esas olarak 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Büyük Göç ve I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan Arjantin’e gelen Türklerden gelmektedir. İkinci bir dalga da II. Dünya Savaşı sırasında gelmiştir. Bazı üçüncü nesil torunlar akıcı bir şekilde Türkçe konuşmaktadır. Çok aktif olan topluluk, Ulusal Göç Müdürlüğü’nden gelen bir davet sayesinde genellikle Buenos Aires’teki Göçmenler Günü kutlamalarında görülmektedir. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2015 yılı tahminlerine göre Arjantin’de 635 Türk göçmen yaşamaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana gelen göçmenlerin çoğu Arap (çoğunlukla Suriyeliler ve Lübnanlılar) iken bir kısmı da Sefarad Yahudileri ve Ermenilerdi. Buna rağmen Arap-Arjantinliler yanlışlıkla Türk olarak adlandırılmaktadır. Bunun bir örneği eski başkan Carlos Saúl Menem’in lakabıdır. Bunun nedeni göçmenlerin gelişi nedeniyle “Türk-Osmanlılar” olarak kaydedilmiş olmalarıdır, aynı şekilde ilk Arjantin nüfus sayımlarında da yer almışlardır.
Resmi rakamlara göre Arjantin’deki Yahudi varlığı 250-260 bin arasındadır. Yine resmi rakamlara göre bunların yüzde 30’u Seferad Yahudisi, yani İspanya’dan Osmanlı’ya göç etmiş Türk soyundan gelen Yahudilerdir. Seferad Yahudilerinin Arjantin’deki sayısı 100 bini aşıyor. Şili’de ise rakam 2-4 bin civarında. Güney Amerika ülkelerinde yaşayan Seferadilerin yüzde 50’si Arjantin’de bulunuyor.
1914’te “Türk-Osmanlılar” yabancı nüfusun %1,9’unu temsil ediyordu ve beşinci en büyük göçtü. 1900’lerin başında, Reconquista Caddesi’nin 200 metre yukarısına kadar uzanan Buenos Aires’in Retiro semtinin Catalinas Norte bölgesinde bir Türk-Osmanlı mahallesi gelişti. Sektör, Buenos Aires’teki 8.000 Osmanlı’nın çoğunu yoğunlaştırdı. Birçoğu tüccardı ve kendi gazeteleri bulunuyordu. Osmanlı tebaasının Güney Amerika’ya ilk ciddi göçü ise 1870’li yıllarda Arjantin’e olmuş ve artarak devam etmişti.
Brezilya’da Yaşayan Türkler
Brezilya istatistiklerine göre 2024 yılı itibarıyla Brezilya’da 2.902 Türk kökenli insanın yaşadığı tespit edilmiştir. Brezilya’daki Türklerin %80’i São Paulo’da yaşamaktadır.
Rio de Janeiro’da Grande Tijuca bölgesi, mücevher mağazalarına ve tipik Türk mutfağı sunan restoranlara ev sahipliği yapan, Türk referanslarının önemli bir merkezi olarak kabul edilir. Geçmişte Osmanlı’dan Brezilya’ya göç edenlere “Türk” deniliyordu. Brezilya’daki Türkler, eski Osmanlı topraklarında yaşamış Arap veya diğer uyruklu göçmenlerle karıştırılmamalıdır.

Bununla birlikte, 1960 yılında gemisi batan ve Türklerden oluşan bir grubun geldiği ‘‘Praia De Canoa Quebrada’’ isminde bir Brezilya köyü bulunmaktadır.

O dönem bir tepenin üzerine çizdikleri Türk bayrağımız buranın sembolü olmuş.

Türkler bölgeyi terk etmiş olsa da ay yıldızlı bayrağımızın izi kalmış.

Günümüzde turistik bir köy olan bu yerde her ne kadar Türk olmasa da bizler tarafından pek bilinmiyordu.

Dahası bu köyün alışveriş yapılan yerlerinde ay-yıldız vurgulu ürünler dahi bulunmakta…

Bu ürünlere bakıldığında hakikaten Türk izleri burada kalıcı olmuş…

Hatta sahil ve plaj yoluna girildiğinde yol üstündeki evlerde dahi ay-yıldızdan izlere rastlamak mümkün…

Sahil ve plaj yoluna girildiğinde deniz kıyısına giderken ay-yıldızlı tasvirler insana eşlik ediyor…

Üstelik köyün meydanında bile ay-yıldızlı izler bulunuyor.
Venezuela’da Yaşayan Türkler
Venezuela’daki Türkler büyük ölçüde göçmenlerden veya 1923’ten önce Osmanlı İmparatorluğu’nda, o zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nde veya bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan ve hala bazı Türk nüfusu bulunan komşu ülkelerde doğan göçmenlerin torunlarından oluşur. Ülkede tahmini 27.000 Türk vatandaşı yaşamaktadır.
4) TÜRK OLMAMASINA RAĞMEN TÜRK ADININ VERİLDİĞİ YERLER

Turks ve Caicos Adaları olarak bilinen bu adalarda hiç Türk yaşamamasına rağmen Türk adının konma sebebi, adada yetişen ve “turk’s head” adı verilen bir tuz kaktüsünün çiçeğinin Türk fesine benzemesinden dolayıdır.

KAYNAKLAR
- İlhan Kaya, “Amerikalı Türkler”, Coğrafi Bilimler Dergisi, 2006, 4 (2), 1-13, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/691458 (21 Mayıs 2025)
- Bayram Çoşgun, “Kanada’da kaç Türk var, Türkler Kanada’ya ilk kez ne zaman gitti?”, Yeni Mesaj, 20 Mart 2025, https://www.yenimesaj.com.tr/kanadada-kac-turk-var-turkler-kanadaya-ilk-kez-ne-zaman-gitti-H1561911.htm (21 Mayıs 2025)
- “Kanada I. Dünya Savaşı’nda Türkleri ‘Esir’ Almış”, Bizim Anadolu, https://bizimanadolu.com/archives/haber/150105.htm (21 Mayıs 2025)
- Fatma Nur Uçar, “Güney Amerika’daki Osmanlı Torunları: El-Turcolar”, Derin Tarih, Nisan 2019, https://www.derintarih.com/oteki-osmanli/guney-amerikadaki-osmanli-torunlari-el-turcolar/ (21 Mayıs 2025)
- Amerika Bizimdir Türklerin Amerika’yı İşgali / Bıyıklı Kasırga
- Türk Amerikan İlişkileri: 1919 – 1997 : Fahir Armaoğlu
- Anadolu Ajansı. (2003). Fifty Thousand Turkish Students Educated Abroad. Anadolu News Agency. June 26, 2003, http://www.turks.us/article.php?story=20030519170527753
- Anadolu’dan Yeni Dünya’ya – Amerika’ya İlk Göç Eden Türklerin Yaşam Öyküleri-Rıfat N. Bali
- Ahmed, F. (1986). Turks in America: The Ottoman Turk’s Immigrant Experience. Connecticut: Columbia International Press.
- Akinci, U. (2002). Germanification of Turkish-Americans. Retrieved September 28, 2003, from the World Wide Web:
- http://gencturkler2.8m.com/IMMIGRANTS/turkish_torque.html
- Altschiller, D. (1995). Turkish Americans. In V. Rudolph (Ed.), Gale Encyclopedia of Multicultural America (Vol. 2, pp.1364-1373). Detroit: Gale Research.
- Appadurai, A. (1998). Modernity at Large : Cultural Dimensions of Globalization. Minneapolis, MN: University of Minnesota Press.
- Appadurai, A. (2000). Globalization. Durham, NC: Duke University Press.
- Bali, R. N. (2004). Anadolu’dan Yeni Dünya’ya: Amerika’ya Göç Eden Türklerin Yaşam Öyküleri.
- Barber, B. R. (1996). Jihad vs. McWorld (1st Ballantine Books ed.). New York: Ballantine Books.
- XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nden Latin Amerika’ya Göç Hareketi-Özcan Kılıç
- Barkey, H. J. (2000). State-Society Relations – The Struggles of a “Strong” State. Journal of International Affairs, 54(1), 20.
- Benmayor, R., & Skotnes, A. (1994). Migration and Identity. Oxford ; New York: Oxford University Press.
- El Turko Günlükleri Latin Amerika’da Osmanlı İzleri-İsrafil Kuralay
- Bilge, B. (1996). Turkish-American Patterns of Intermarriage. In B. C. Aswad & B. Bilge (Eds.), Family and gender among
- American Muslims: issues facing Middle Eastern immigrants and their descendants (pp. 327). Philadelphia: Temple University Press.
- Cornell, S. E., & Hartmann, D. (1998). Ethnicity and Race : Making Identities in a Changing World. Thousand Oaks, Calif.: Pine Forge Press.
- Ergil, D. (2000). Indentity Crises and Political Instability in Turkey. Journal of International Affairs, 54, 43.
- EuroAmericans.net. (2003). Population of European-American and other ethnic groups in the United States.
- EuroAmericans.net. Retrieved November 13, 2003, from the World Wide Web:http://www.euroamericans.net/census2000.htm
- Ferris, M. (1995). Turks. In J. T. Kenneth (Ed.), The Encyclopedia of New York City. New York: Yale University Press.
- Giddens, A. (2000). Runaway World : How Globalisation is Reshaping Our Lives. New York: Routledge.
- Etnik Yapılanma ve Göçler Osmanlı’dan Günümüze-Prof. Dr. Kemal H. Karpat
- Amerika’daki Türk İmgesi: Justin McCarthy
- Tosun Bekir Bayraktaroğlu-Amerika’da Bir Türk
- Oral Sander-Türk-Amerikan İlişkileri
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.