Kültürel TarihTarih

Sibirya Türklerinin Tarihi Köklerine Bakış

Dünyanın en soğuk yerlerinden biri olan Sibirya; rüzgarın başına buyruk estiği, soğuğun sınır tanımadığı bir coğrafyanın adıdır.

Peki sadece bu kadar mı? Sibirya deyince aklımıza başka ne gelir?

Sürgünler… Dostoyevski mesela… Bir Sibirya sürgünü… Lenin de öyle… Ve daha niceleri…

Demir yumruklu kızıl faşist Sovyet rejiminin soydaşlarımızı sürgüne gönderdiği yerlerden birisidir Sibirya…

Gelin görün ki, Sibirya sadece soğuk ve sürgünle anlatılamayacak kadar dingin, büyük ve tarihi bir coğrafya…

Ve Türkler; bir ucundan diğer ucuna 7 saat zaman farkıyla ulaşılabilen, üstünde yaşayan insanların 4 ay güneş yüzü görmediği bu dev coğrafyanın ev sahibi olan halklarındandır…

Hatta şunu çok açık söylemek icap eder ki Türk tarihini Güney Sibirya’da Frensiova kültürüyle başlatabilmek mümkündür.

Türk tarihi, esasen bu kültürün de öncesine gider. Son yıllarda yapılan araştırmalarla o bölgede eski Türklere ait 14.000 yıl öncesine dayanan kaya resimleri görebilme imkanı vardır.

Sibirya, Tatarca’da “Uyuyan topraklar” anlamına gelmektedir. Sibir’in Moğolca’da anlamı “Sık olmak”tır.

16. yüzyılda Sibirya coğrafi adı Ural dağlarının doğusundaki Tobol, İrtiş, İşim, Obi ırmaklarını içine alarak Altay dağlarına kadar uzanan saha için kullanılmıştır (Devlet, 1989: 205). 16. yüzyıldan sonra başlayan Rus istilaları akabinde Sibir kelimesi Rusya’nın Türkistan ve Kafkas sömürgelerinden başka Asya’daki bütün sömürgelerini ifade eden coğrafi bir terim olmuştur (İnan, 1976: 1271; Topsakal, 2011).

Sibirya’nın Altay-Sayan dağlık bölgesinde, eski Türk yurduna yakın bölgede Ob-Abakan ve Yenisey kaynak ve havzalarında yaşayan çeşitli Türk boylarına da genel olarak Sibirya Türkleri denilse de özel olarak da Altay Türkleri de denilmektedir. Bu etnografik terim Radloff’un Doğu Türkleri dediğimiz grubana karşılıktır (Devlet, 2016).

Tuva, Saha, Altay ve Hakasya Özerk Cumhuriyetleri; Sibirya Türklerinin kurduğu ve yaşadığı özerk cumhuriyetlerdir.

Bir de bölgede yaşayan Batı Sibirya Tatarları ve Şor Türkleri var ki, isim verecekleri bir devlet olmasa da onlar da kültürleri, gelenekleri, görenekleri ve tarihi eserleri ile başka topluluklar gibi Sibirya’nın ev sahipleri arasındadırlar.

Sibirya Türklerinin kültürleri çok renklidir. Balbalları, taş kitabeleri, geleneksel kostümleri, şamanları, bayramları, çaput bağlanan ağaçları ve az çok unutulsa da birbirinden farklı lehçeleri sayesinde dondurucu soğuğu ile meşhur Sibirya’nın sıcak insanıdır Türkler…

Sibirya tarihi 16. yüzyıla kadar birinci el kaynaklardan takip edilemese de, hiç şüphesiz Türk tarihi ve kültürü açısından ana ocaklardan biri olarak çok önemlidir. Nitekim Rusların SSCB döneminde yaptığı arkeolojik kazılar burada var olan tarihi kültürün Türklerin kültürüyle eşdeş olduğu görülmektedir. Yine söylenmesi gereken en önemli sonuç, Sibirya üzerine yapılan en geniş değerlendirmelerin Ruslar tarafından yapıldığıdır. Bu nedenle Rus araştırmacılar, sayıları binlerle sınırlı kabileler hakkında geniş malumatlar verirken genel kültürü yansıtan Türk kavimleri, Şor, Teleüt, Hakas, Yakut ve Tuva hakkında fazla ayrıntı vermemişler, yerel ve sonradan gelen ayırımını dikkatlice işlemeyi amaçlamışlardır. Hem tarihin hem de dünyanın kıyısında kalan bu bölgenin tarihi Ruslar kadar Batının da dikkatini çekmiştir. Son olarak J. Forsyth’nin Sibir Tarihi bu alanda yapılan en yetkin çalışmalardan biridir. Ülkemizde ise Sibirya ile ilgili müstakil çalışmalar oldukça sınırlıdır, Radloff ile Katanov’un bu konuda yaptığı çalışmalar hayati derecede önemlidir ve bütün dünyada kaynak olarak gösterilmektedir. Yine, özellikle 16. yüzyılda başlayan Rus istilasının anlayabilmek ve Sibirya’yı derinlemesine incelemek için ilk dönemin bilinmesine ihtiyaç vardır, bu yönüyle de çalışma gereklidir. (Topsakal, 2011)

Sibirya isminin Tatar Türkleri tarafından verildiği (Naumov, Collins, 2009) ve 13. yüzyılda Moğolların bölgeyi istilasından beri kullanılmakta olduğu söylense de bu konuda farklı görüşler mevcuttur. (Hadi Atlasi, Süyünbike, 1993; Katanov, 2004) 16. yüzyılda Ruslar, bölgeyi istila edince Sibirskaya Zemlitsa ismini kullanmışlar ve kullanış kısaca Sibirya olarak literatüre geçmiştir. Bu büyük toprak parçası bütün Avrasya‟nın % 40‟nı meydana getirmektedir. Sibirya doğal sınırlara sahiptir; batıda Ural dağları, kuzeyde Kars Laptev ve Doğu Sibir denizleri, doğuda Pasifik okyanusu, güneyde ise kuzey Türkistan bugünkü Kazak ve Moğol bozkırları vardır. (Hayıt, 2000) Coğrafik olarak bölge üç büyük bölgeye ayrılır: Batı Sibirya Ural‟dan başlar ve Yenisey nehrine kadar olan bölgeyi, Doğu Sibirya Yenisey‟den başlayıp Pasifik kıyı şeridi dağlarına kadar olan bölgeyi ve Uzak Doğu Bölümü ise Pasifik Okyanusunun kıyı bölgelerini içermektedir. Sibirya’nın keşfedildiği ve hedef olarak seçildiği 16. Yüzyıl, Avrupa devletlerinin koloni istilasına başlamak için altyapıyı hazırlamaya başladıkları bir dönemdir. Ticaret isteği ve iştiyakı Batı Avrupalı tacirleri bilmedikleri ama zengin ve mümbit yeni topraklara sürüklemiştir. Batı Avrupa devletleri yeni keşfettikleri bu topraklara göçmen nüfus yerleştirerek karakolluk veya ana merkezlik yapacak yeni üsler inşa ederek yeni stratejik alanlar oluşturmuş, yerlileri çalıştırarak hızla ekonomik anlamda gelişme sağlamışlardır. (Forsyth, 1992)

Yine bu yüzyılda Moskova knezliği Avrupalıları taklit ederek koloni etki alanını yakın doğu ve kuzeyindeki geniş Sibirya toprakları üzerinde kurmayı planlamıştır. Rus sömürgeciliğinin Batı Avrupa sömürgeciliğinden farkı şudur; Rus sömürgeciliği Batı Avrupa sömürgeciliği gibi deniz aşırı değil, sert iklimi olan bölgeye kara yolu üzerinden yapılan bir sömürgeciliktir. İstila nehirlerin ana ve yan kolları takip edilerek yapılmış ve ayrıca istila edilen topraklar da ilk defa keşfedilmemiş önceden de bilinmektedir. Eski sömürgecilik arasındaki benzerlik ise; Ruslarda tıpkı diğer ülkeler gibi istila öncesi ve devamında ordularını yenilemiş, geliştirmiş ve yerlilere karşı ateşli silahlar kullanmışlardır. Silah ve ateş üstünlüğü yerliler karşısında başarının temel unsuru olmuştur. (Topsakal, 2011)

Fiziki olarak üç bölümde incelenen Sibirya, Türk tarih ve kültürünün şekillenmesi açısından çok büyük bir öneme sahip bir konumdadır.

Sibirya’nın Ural Dağları’ndan İrtiş Irmağı’na kadar olan bölümü Batı Sibirya, İrtiş’ten Lena ve Amur Irmakları’na kadar olan kısmı Orta Sibirya ve Lena’nın ötesinden Büyük Okyanus’a kadar olan tarafı da Doğu Sibirya olarak adlandırılmaktadır.

Orta Sibirya’da, Yenisey Irmağı üzerinde bulunan Minusinsk Çöküntüsü, Sibirya’nın geri kalanından farklılık arz etmektedir. Güneyinde Altay-Sayan, doğusunda Doğu Sayan ve batısında Alatav sıradağları ile çevrili, ortalama yüksekliği 300 metre olan bu çöküntü ovası, bu coğrafi şartları nedeniyle özel bir mikroklimaya sahiptir. (Taşağıl, 2017) Bugünkü Rusça adı olan ‘Minusinsk’in Türkçe ‘Bin Su’dan geldiği tahmin edilen, hayvan beslemeye elverişli otlaklarla dolu bölgenin bu mikroklima özellikleri sayesinde Paleolitik çağda av hayvanlarıyla dolu olduğu düşünülmektedir. (Güneri, 2018) Aynı elverişli iklim özellikleri Minusinsk havzasının Sibirya tarihinde ilk tarım yapılan bölge olmasına olanak tanımıştır. (Prelovskii, 2017)

Güney Sibirya ve Türklerin Anayurdu Meselesi

Her ne kadar uzak ve soğuk Sibirya coğrafyasının Türklerin anayurdu olarak önerilen bölgelerden biri olması şaşırtıcı gelecek olsa da Sibirya’nın bugünkü Kuzeydoğu Kazakistan ve Kuzeybatı Moğolistan’la sınırını oluşturan Altay-Sayan Dağları bölgesi ile bunun kuzeyindeki Minusinsk Çöküntüsü’nün Türk kültürünün gelişme merkezlerinden biri olduğunu gösteren çok sayıda maddi veri bulunmaktadır.

Estonyalı dilbilimci Ferdinand Johann Windemann, Finlandiyalı dilbilimci Matthias Castren, Macar Türkolog Arminius Vambery ve Rus Türkolog Nikolay Aleksandroviç Aristov, dil verilerine dayanarak Altay-Sayan bölgesini Türk anayurdu olarak ilk düşünenlerdendir. (Togan, 1946)

İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü adlı eserinde Sovyet arkeologlar S. V. Kiselev ve S. S. Çernikov’un yaptığı arkeolojik kazılara dayanarak, Minusinsk bölgesindeki Afanasyevo ile Andronovo kültürlerinin çevredeki dolikosefal Mongoloidlerden ve dolikosefal Akdeniz tiplerinden farklı bulunan brakisefal savaşçı beyaz ırk’ Türk soyunun prototipi olup, Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren Altay-Sayan dağlarının güneybatı bölgesindeki Minusinsk-Tuva-Abakan bozkırlarında yaşamakta olduğunu yazmıştır. Benzer bir şekilde Bahaeddin Ögel, İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi adlı eserinde MÖ 2. binin başlarında Altaylardan Güney Sibirya’ya göç ederek bölgedeki Mongoloidleri yerinden eden ‘Oğuz tipinde’ bir soyun varlığını ve MÖ 1700 yıllarından itibaren göçebe ve savaşçı Andronovo insanının, Hun ve Göktürk çağlarındaki Türk soyunun bir prototipi olarak Altay ve Tanrı Dağları’nda geliştiğini öne sürmüştür. Ahmet Taşağıl da Hakasya’nın ‘tarihi derinlik açısından en merkezi konumdaki bölge’ olduğundan ve ‘Türk tarihinin en çok burada derinlere görütülebildiğinden’ hareketle, Minusinsk Çöküntüsü’nün Türk kültürünün gelişmesindeki en eski bölge olarak düşünülebileceğine dikkat çekmiştir. (Taşağıl, 2013; Taşağıl, 2017) Bölgede uzun süre arkeolojik kazılarda bulunan Semih Güneri, Yenisey-Lena bölgesinin yeryüzünde Türk dili konuşan bütün halkların anayurdu olduğu görüşündedir. (Güneri, 2018) Kazi Laypanov ve İsmail Miziyev ile Osman Karatay birbirlerinden bağımsız olarak yaptıkları çalışmalarda Altay kuramından ayrılıp dilbilim verilerinden yola çıkarak Türklerin anayurdunun Ural Dağları’nın güneyi olabileceği görüşünü savunmaktadırlar. (Laypanov, Kazi T., 2019; Miziyev, İsmail M., 2019; Karatay, 2019) Altay-Sayan bölgesindeki Afanasyevo kültürünün Ural Dağları’nın batısıyla kültürel etkileşimi ya da benzerliği (Mallory, 2002) bilindiğine göre herhalde artık bu ihtimal de göz ardı edilmeyecektir. (Kavala, 2023)

Şekil 1: Günümüzde Rusya (Güney Sibirya), Kazakistan, Moğolistan ve Çin (Doğu Türkistan) arasında bölünen Altay-Sayan bölgesinin Asya haritasındaki konumu. Bölge hem Kazak hem de Moğol bozkırlarına bağlanmaktadır. (Kavala, 2023)

Umumi Türk Tarihine Giriş adlı eserinde Türk anayurduna dair bütün o güne kadar yazılmış tüm hipotezleri sıraladıktan sonra Zeki Velidi Togan, Türk anayurdunun Aral Gölü ile Tanrı Dağları arasındaki bölge olabileceği düşüncesini savunmuştur. Elbette Türklerin anayurdu gibi bir konuda kesin yargıda bulunmak güçtür, ancak kanaatimizce Togan’ın bu görüşü doğru olmalıdır. Zira yapılan tarihsel klimatoloji çalışmaları MÖ 6000 civarlarında Atlantik optimumu ile tüm dünyada ortalama sıcaklıklar artmış, böylece Holosen Çağı’nın ilk yarısında gözlenen nemli, yer yer muson yağmurlarının görüldüğü iklim koşulları yerini yağışların çok azaldığı daha kuru bir iklime bırakmış ve buna paralel olarak İç Asya’da iklimsel kuraklaşma yaşandığını göstermektedir. (Herzschuh, 2006) Bunun kaçınılmaz sonucu olarak çöl ve bozkır kuşağı kuzeye doğru genişlemiştir. Altay Dağları ve Güney Sibirya’nın bazı bölgelerinin, Orta Asya’da o zamana kadar yerleşik bulunan avcı-toplayıcı ya da ilkel tarımla uğraşan Neolitik toplulukları için cazip hale geldiği düşünülmektedir. (Çirkin, 2021) Bu iklim değişikliği hipotezi mantıken bakıldığında, Afanasyevo çağında Ural Dağları’nın batısı ile Altay Dağları ile Minusinsk Havzası’nda yaşayan halkın kültürel benzerliğini açıklamaktadır. Bugünkü Kazakistan-Özbekistan sınırına yakın olan Seyhun Irmağı havzası üzerinde, batıda Aral Gölü, doğuda Tanrı Dağları ve Yedisu Bölgesi arasındaki muhtemel bir ortak anayurt, bu anayurttan biri güneybatı, diğeri kuzeydoğu yönünde ayrılmış olabilecek Sümerlerin atalarıyla Türklerin atalarını birleştirebilecek ve Sümer-Türk dil bağlarını da kanaatimizce açıklayabilecektir. Zira Güney Asya kuşağında bulunan Dravidce, Elamca, Sümerce ve Hurrice gibi eklemeli dillerin tamamı Türkçeyle benzerlik taşımakta ve bu benzerlik MÖ 4000’lerden itibaren bu halkların ortak ataya sahip olmasalar bile en azından yan yana yaşadıklarını göstermektedir. (Akar, 2005) Nitekim Sümer ve Hurri maddi kültürüne çok yakın özellikler taşıyan Anav kalıntılarının bahsi geçen Seyhun merkezinin güneyindeki Türkmenistan’da yer alması da bu tezi güçlendirmektedir. Uno Harva, ‘Altay Panteonu’ adlı kült eserinde Altay halkları ve Önasya halkları arasındaki mitolojik benzerlikleri sıraladıktan sonra, iki coğrafyanın kozmolojik tasavvurları arasında bu kadar çok benzerlik olmasının kolay açıklanabilir bir durum olmadığını söylemektedir. (Harva, 2014) Öyle olsa gerektir ki bu benzerlik artık popülasyon genetiği araştırmaları ile açıklanabilmektedir. Genetik çalışmalar Güney Sibirya etkisinin MÖ 4500’lerde, diğer deyişle daha Afanasyevo öncesinde, Güneybatı Asya ve İndus Vadisi’nde görüldüğünü göstermektedir. Mezopotamya’daki Sümer, İran’daki Elam, Kuzeydoğu İran ve Afganistan’daki Baktriya-Margiana Arkeolojik Bölgesi, İndus Nehri Vadisi’ndeki Mohenjo-Dara ve Harappa gibi kültürlerin tamamı Türkmenistan’daki Anav kültürü ile benzerlik taşımakta olduğu öteden beri bilinmekle beraber, yakın tarihli popülasyon genetiği araştırmaları bu topluluklarla Batı ve Güney Sibirya’daki topluluklar arasında genetik ortaklıklar olduğunu göstermektedir. (Dede, Denizcan; Özcan, Esat Zahid, 2021; Çirkin, 2021)

Popülasyon genetiği araştırmaları yapan Denizcan Dede ve Esat Zahid Özcan, Y-DNA analizlerinden yararlanarak Hun öncesi çağdan Ortaçağ’a kadar Türklerin yarıdan fazla Batı Avrasya bileşenleri taşıdığını tespit etmişlerdir. (Dede, Denizcan; Özcan, Esat Zahid, 2021; Çirkin, 2021)

Araştırmacılar bu verilerden Anav ve Baktriya-Margiana Arkeolojik Bölgesi halkının kuzeye, Batı Sibirya halkının da güneye ilerleyerek kaynaştığını, daha sonra da Doğu Sibirya avcı-toplayıcı halklarıyla karıştıkları hipotezini geliştirmişlerdir ki bu durum, yukarıdaki satırlarda ortaya konan teze çok yakındır. (Kavala, 2023)

Şimdi Sibirya’da yaşayan Türk asıllı halkların ayrıldıkları kollara daha detaylı biçimde göz atalım:

Harita – Sibirya (Derman, 2016)

YAKUTLAR

Saka veya Sahalar olarak da adlandırılan Yakutlar kuzeydoğu Sibirya’da Yakutistan topraklarında yaşamaktadırlar. Rusya Federasyonu’nun kuzeydoğusunda bulunan Saha Özerk Cumhuriyeti (Yakutistan), 3.103.200 km2’yi bulan yüzölçümü ile Rusya içindeki en büyük ülkelerden biridir. Başkenti Yakutsk olan Yakutistan’ın genel nüfusu yaklaşık 1,5 milyondur. Saha uzak kuzeydeki Henrietta Adasına kadar uzanır ve Arktik okyanusunun Laptev ve Doğu Sibirya denizlerine yakındır. Bu denizler kuzey yarım küredeki en soğuk ve buzlu sulardır öyle ki yılın 9-10 ayı boyunca buzla kaplı olurlar. Yeni Sibirya adaları Saha Cumhuriyeti topraklarının bir parçasıdır. Nunavut da Kanada’nın kuzeybatı topraklarından ayrıldıktan sonra, Saha dünyadaki en büyük alt ulusal varlık (subnationalentity-statoid) olmuştur. Güneyde Çita ve Amur eyaletleriyle, batıda Krasnoyarsk bölgesi ve İrkutsk eyaletiyle kuzeyde de Laptev ve Doğu Sibirya denizleriyle çevrilidir. Yakutistan’da Anabar, Olenek, Lena, Yana, İndigirka ve Koluma nehirleri bulunmaktadır (Akiner, 1983:57). Ülkenin % 20’sinden fazla bölümü Kuzey Kutbu çerçevesinde yer alır ve dağlık bir bölgedir. Güneydeki göller yöresi hariç toprak tamamen buzlarla kaplıdır. Kışları çok soğuk ve uzun, yazları da çok kısa sürmektedir Kış 180 ile 220 gün arası sürer. Ocak ayı ortalaması -34 ilâ -45 derece (en fazla -68°C) arasındadır. Yaz çok kısa sürmekte olup, 85 ilâ 100 gün arasındadır. Temmuz ayı ortalaması 18 ila 19 derece arasında değişmektedir(10 Aralık 2017, http://www.sakha.gov.ru).

Yakutistan TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı) gözlemci üyesidir.

Yakutistan’da Eğitim

Yakutistan içinde Yakutsk Devlet Üniversitesi bulunmaktadır. Ülkedeki tek üniversite burasıdır ve Rusça eğitim verilmektedir. Yakutistan’ın ünlü bilim insanları şunlardır:

Petrov Prokopiy Ustinovich: (1913-1964)Sardana Oyunskaya: Sardana Platonova Oyunskaya (Yakut: Сардана Платоновна Ойунская) (6 Eylül 1934 – 13 Temmuz 2007) Yakut folkloristi, edebiyat eleştirmeni ve filologdu.

Zoya Konstantinovna Basharina (21 Mayıs 1945 doğumlu) bir Yakut edebiyat eleştirmeni, filolog ve akademik, özellikle Yakut dilindeki çalışmaları ile bilinir.

G. U. Ėrgis (1908-1968)

Kononov Konon Yevseyevich (1933-1987)

Savvinov Dmitriy Dmitriyevich (doğum yılı: 1932)

Seһen Bolo: (Doğum yılı:1905; ölüm yılı:1948)

Yakutistan’da Ekonomi

Sanayi, Saha’nın gayri safi millî hasılasının %50’sinden biraz daha fazlasını üretiyor ve esas olarak mineral sömürüsünden kaynaklanıyor.

Halkın geçim kaynakları arasında kürk avcılığı ve balıkçılık önemli yer tutar. Ülkede bulunan samur, kutup tilkisi, sincap, tilki ve nadir balık çeşitleri; avcılar ile maceraperestleri kendine çeker. Bu avcılar sayesinde üretilen kaliteli kürklerin ve balıkların şöhreti bütün dünyada meşhurdur.

Ekonominin ana odak noktası elmas, altın ve kalay cevheri madenciliğidir. Ülkede elmas, altın, gaz, kömür, gümüş ve bakır da çıkarılmaktadır. Ayrıca uranyum da çıkarılmaya başlanmıştır. Mendeleyev tablosundaki bütün elementler Yakutistan’da bulunmaktadır. Elmas, Saha yurdunda çok önemli bir yere sahiptir. Bunların en değerlilerinden biri de Moskova’da müzede bulunan ve 342,5 karatlık pırlantadır. Yakutistan’ın hemen her bölgesinde elmas çıkarılmaktadır.

Sanayi kuruluşları başkent Yakutsk ile Aldan, Mirny, Neryungri, Pokrovsk ve Udancy şehirlerinde yoğunlaşmıştır. Bölgedeki en büyük şirketler arasında Alrosa, Yakutugol, Yakutskenergo ve Yakutistan Hava yolları bulunmaktadır.

Ülke, Çarlık Rusyası döneminde 17. yüzyıl ortalarından itibaren siyasi suçluların sürgün edildiği bir yer haline getirilmiştir. Çok sayıda rejim muhalifi etkisiz hale getirilmek ve cezalandırılmak üzere buraya sürülmüştür. Sürgünler, Bolşevik Devrimi’nden sonra da devam etmiştir. Parmaksız Sürgün diye adlandırılan bu sürgünler, Yakutistan’da Batı kültürünü ve özerklik fikrini yaygınlaştırmıştır (Kaşıkçı ve Yılmaz, 2001: 142). 19. yüzyılda Yakutistan’da ileri düzeyde kültürlü bireyler yetişmeye başlamıştır. 1905 İhtilali Yakutlara hürriyet ve milli kültür alanında çalışma olanağını vermiştir. Yakut milli teşkilatı olarak Yakut Milli Birliği kuruldu. 4 Ocak 1906’da Yakut Birliği’nin Merkez Komitesi kuruldu ve bütün Yakut halkına beyannameler neşretti (Kurat 2014: 124-125).

TUVALAR

Rusya’ya bağlı Tuva Cumhuriyeti’nde ve Kuzey Moğolistan’da yaşayan Tuvalar, Çin kaynaklarında Tu-po, Tu-p’o şekillerinde geçer. Tuva Türkleri günümüzde kendilerini Tıva olarak tanımlar. Tıva ve Tuva sözlerinin anlamı ile ilgili Tuva Türkçesinde bilindik bir sözcük bulunmamaktadır. Coğrafik dolaydaki çok yakın toplumlardan Duhalar veya Tuhalar ise kendilerini Tuuha ve ayrıca Tofalar, Tubalar bulunur. Kendilerini Tıa kişi olarak tanımlayan en kuzeyde yaşayan Türklerden Dolganlar ise Sahalar arasında sayılmaktadır. Dolgan Türkçesinde Tıa sözünün anlamı tundra anlamına gelmektedir. Uranhay sözü ile çok yakın bir anlama sahiptir. Bu yüzden Güney Sibirya Türk toplumları başta olmak üzere Moğol ve Evenki gibi birçok toplumu da kapsayacak adlandırmalar olmuştur. Tuvalara bazı dönemlerde Soyon, Sayan, Soyot, Uranhay adları verilmiştir. Boy esasında ise Tuvaların Kırgız boyundan bazıları da Tuvaların Uygur boyundan olduğu bilinmektedir. Üst kimlik olarak Tuva adı benimsenmiştir. Moğolistan’da yaşayan Duhalar Tuvaların ayrıksı kabilesidir.

Dilleri Türk dilleri’nin Sibirya grubu’na ait Tuvaca’dır. Toplam nüfusları 350.000 civarındadır.

Bugünkü Tuva toprakları, Türkler 5. yüzyılda gelmiştir. 6. yüzyılda ülkeyi Çinliler ele geçirmiş, 7.yüzyılda ise Tuva, Uygur Türklerinin yönetimine girmiştir. 8. yüzyılda bölgenin hâkimi Kırgız Türkleri olmuştur. Dolayısıyla, Türk tarihinin bu dönemlerine ilişkin bilgilerin, Tuva Türkleri için de geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden olsa gerek Tuvalar Göktürk Kitabeleri’nin varisi sayılmaktadır (Arıkoğlu, 2011)

Cengiz Han, 1207’de Tuvaları kendi idaresi altına almıştır. Moğolların batıya doğru yönelişi de buradan başlamıştır. 500 yıl süren Moğol hâkimiyeti, Tuva’daki Türk kültürünü neredeyse yok etmiştir. Daha sonra Batı Moğol hakanlıkları, Congarlar ve 1757’den sonra Mançuların hâkimiyeti altında kalan Tuva Türkleri,daha sonra Çin hâkimiyetine geçmiştir. 1860 yılında yapılan Çin-Rus Antlaşması gereğince Rus tüccar ve göçmenlerine o günkü adı ile Uranhay-Uygurların ülkesine yerleşme müsaadesi verilmiştir. Tuva halkı, nüfusunun azlığına bakmayarak, 1911’de Çin’de Sun Yat Sen liderliğinde yapılan ihtilali fırsat bilerek bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat bu bağımsızlık uzun ömürlü olmamış ve üç yıldan sonra Rusya’nın himayesini kabul etmek zorunda kalmışlardır (Radloff, 1976: 161).

Rusya’daki Bolşevik ihtilalinden sonra ise komünistlerin tesiri ile 1921’de Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Tuvalar, bu cumhuriyetle 1944 yılına kadar yarı bağımsız olarak kalmasından dolayı bu dönemin Tuva tarihindeki yeri çok anlamlıdır.

16 Ağustos 1946 yılında Tuva’nın Sovyetler Birliğine dahil olduğu açıklandı. Tuva’nın zengin yeraltı ve verimli tarım-orman alanları sömürülmeye başlandı. Rusya’ya bağlı muhtar bölge haline geldi. Önceleri muhtar bölge olarak, 1965’ten itibaren de muhtar cumhuriyet olarak yerini aldı. 1990 yılının yaz ayında Hovu-Aksı şehrinde Tuva Türk gençleri ile Rus sivil güvenlik görevlileri arasında başlayan çatışmalar Tuva’nın başka yerlerine de yayılmıştır. Tuva, Sovyetler Birliği’nin “sıcak noktası” olarak kaldı. Rusların baskıcı politikaları daha da arttı. Tuva Türklerinin faşistlikle, şovenizmle suçlamaya başladılar. Fakat Rus baskısının etkisi ters teperek Tuvaların arasında millî bilincin yükselmesine sebep oldu ve Tuva’daki Rus kökenli 3.000 kişi Tuva’yı terk etti.

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra çözülüm dalgaları Tuva’da da etkisini gösterse de tam bağımsızlığa ulaşılamamıştır. Fakat özerk Cumhuriyet haline gelebilmiştir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılınca Rusya Federasyonu içinde kalmıştır. Rusya Federasyonu içinde yer alan 21 özerk cumhuriyetten biri de Tuva Cumhuriyeti’dir. Fakat 13 Mayıs 2000 yılında Rusya’nın eritme politikası gereğince Sibirya Federal Okruğu’na dahil edildi. Nüfusları az olmasına rağmen Türk benliklerini iyi korumaktadırlar. Tuvalar Rusya’daki diğer Türk boylarına göre anadilin korunmuşluğu açısından en üst sıradadır.

Doğusunda ve güneyinde Moğollar, kuzeyinde ve batısında Ruslar ile çevrelenen Tuva halkı’nın güney batısında Altay Türkleri bulunmakta olup bu vasıta ile Kazak Türklerine bağlantıları vardır.

BATI SİBİRYA TATARLARI

Sibirya bölgesinde; Yakut, Tuva, Hakas, Şor, Altay, Dolgan, Çulım ve Tofalar ile Türk nüfusunu oluşturmakta olan Sibirya Tatarları, burada yaşamış olan Türk kavimlerinin yerli halklarla da karışarak oluşturdukları bir etnik gruptur. 15. ve 16. yüzyıllarda Sibir Hanlığı’nı kurmuşlardır. Sünni İslam inancına mensup olan Sibirya Tatarları, Müslüman olmadan önce ise Şamanizm’e inanıyorlardı. Bazı cenaze törenlerinde ve ruhani geleneklerde şamanistik etkiler hala bulunabilir. (Seleznev, Alexander, 1999)

Bölgenin İslamlaşması ilk olarak 14. yüzyılda meydana geldi. (Bustanov, Alfrid, 2011) Sibirya Tatarları arasında İslam’ın benimsenmesi 15. yüzyılın başlarında başladı. Son toplulukların dönüşümü 18. yüzyılın sonlarında tamamlandı. (Frank, 2000) Sibirya Buharalılar ve daha sonra Volga Tatarları ile gerçekleşen temaslar, Sibirya Tatarları arasında İslam’ın kabulünü kolaylaştırdı. (Akiner, 1986)

Sibirya’da yaşadıkları bölgelere göre Tom Tatarları, Baraba Tatarları, Tobol-İrtiş Tatarları olarak adlandırılırlar. Sibirler, Batı Sibirya’ da yaşamakta olduklarından Sibirya Tatarları olarak da adlandırılmaktadırlar. Tahminen 14. yüzyıldan beri Sibirler İslam dinine mensupturlar.

Tarihî olarak Sibir Hanlığının devamı olan Sibirya Tatar Türklerinin yüzyıllar boyunca yaşadığı coğrafya, MÖ 3. asırdan itibaren Hun, Göktürk, Uygur, Kimek, Kıpçak gibi Türk boylarının idaresinde bulunmuştur. Bu Türk boyları, Batı Sibirya Tatarlarının eski ataları olarak kabul edilmektedirler. Bu boylar içinde Kıpçaklar, Sibirya Tatarlarının etnik şekillenmesinde en önemli etnik tabaka olarak rol oynamışlardır (Tumaşeva, 1996, s. 87-88). Tumaşeva, Sibirya Tatarlarının etnik esasını Kimek-Kıpçak kabilelerinin teşkil ettiğini ve 9.-11. yüzyıllarda Batı Türk ve Uygur kağanlıklarının yıkılmasından sonra Sibirya Tatarlarının oluşum sürecinin meydana geldiğini belirtmektedir (Tumaşeva, 1999, s. 1613).

Sibirya Tatarlarının etnik şekillenmesinde Tatar kabileleri her zaman asıl rol oynayan unsurların başında gelirler. Tatarlar; Göktürk, Uygur, Kimek kağanlıkları içinde de yer alıp, bu imparatorlukları meydana getiren grupların en önemlilerinden olmuşlardır. Altın Orda devrinde Sibirya Tatarlarının arasına İdil-Ural Tatarları da katılır. Bu münasebetler İbak ve Köçüm Han zamanında yoğunlaşır. (Yusuqov, 2003, s. 29)

Bunun dışında Sibirya Tatarlarının şekillenmesinde Kazak, Kırgız, Nogay, Özbek, Oğuz, Uygur gibi Türk boylarının etkisi olduğu da bilinmektedir (Yusupov, agm., s. 29-42.)

Çeşitli Türk kavimlerinin etkileşme süreci, bundan sonra da devam etmiştir. Kazak, Nogay, Özbek ve Uygur Türkleri, Sibirya Türklerinin oluşmasına katkıda bulunurlar (Şahin, 2002, s. 734).

ŞORLAR

17. yüzyıldan bu yana Kemerova Bölgesi’nde, Tom Nehri ve onun kolları olan Kondoma ve Mrassa nehirlerinin orta akımlarında (Kuznetsk Altay) dağınık hâlde yaşayan bir Türk topluluğu olan Şorlar, Çin kaynaklarında Kibi ve Aba adı ile geçmektedir. Kibi veya Kivi adı 17. yüzyıl Rus belgelerinde de geçmektedir. Şorların yaşadığı topraklarda yer alan Kivinskaya Volostu’nun adı muhtemelen Çin kaynaklarına yansıyan bu tarihî kökenlerden gelmektedir. Başka bir Çin kaynağı Sui Hanedanı yıllıklarında ise Aba ismi dikkat çekmekte olup, yine bu ibare de Rus kaynaklarında telaffuz edilmiş, Şorlar 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Abalar-Kiviler gibi isimlerle de anılmışlardır. Abakan Nehri’nin kolları Matur, Taştıp ve Töya nehirleri kıyısında da yaşayan bu küçük Türk topluluğu Rus Devriminden evvel Segaylar olarak da biliniyordu. Segaylar kendi aralarında Kivin, Kargın, Karaçersk gibi bir dizi uruğa bölünmüşlerdir. Şorların en yoğun yaşadığı bölgelerden bir diğeri de Gornaya-Şorya olarak da bilinen Kuzbass’ın güneyidir. 19. yüzyılın ikinci yarısından evvel söz konusu uruğlar kendilerini, yaşadıkları yerin Mras Kiji- Mras Halkı, Kondoma Con- Kondoma Halkı veya kurmuş oldukları toyun ismi ile Tayas Con- Tayas Halkı, Aba Kiji- Aba Halkı veya Abalar-Abinler gibi şekillerde adlandırmışlardır. Şor ismini bu topluluğa verenler ise Altay Bölgesi’ne gelen Ortodoks Misyonerleridir. Şorlar 1858’e kadar Abin Halkı veya Aba-Abinler olarak anılmış ve bu isim, nehir kenarlarında yaşayan Şorların genel adı olarak öne çıkmıştır. Bu tarihte bölgeye ulaşan Ortodoks Misyonerler Kondoma Irmağı’nın kıyısında bir yerleşim alanı kurmuş ve burada yaşayan tüm toplulukları Seok Şor boyunun adı altında zikretmişlerdir. Böylelikle bölgede yaşayan tüm Türkçe konuşan unsurlar (Altaylar, Teleütler, Hakaslar) Şor adıyla anılmaya başlamıştır. (Kılıçarslan, 2025)

SONUÇ

Sibirya, Türklerin ilk yurdu olup günümüzde de Sibirya Türkleri bu topraklar üzerinde yaşamlarını sürdürmekte ve bir anlamda anayurtlarının geleceğini belirlemektedirler. Bu coğrafyadaki Sibirya Türk halklarından Saha, Tuva, Hakas, Altay Türkleri kendi adlarını verdikleri cumhuriyetlerde yaşamaktadırlar. Bu halkların yaşadıkları bölgelerin cumhuriyet statüsü kazanması, bu statü sonucu olarak söz konusu halkların kendi anayasasını yapma ve cumhuriyete adını veren halkın dilini yani unvan dilini devlet dili olarak kabul etme haklarını elde etmiş olmaları bakımından önemlidir (Killi, 2010: 351).

Güney Sibirya’da, Rusya Federasyonu içerisinde üç Türk cumhuriyeti olan Tuva, Altay, Hakas Cumhuriyetleri ve sayıları azalmış çeşitli Türk toplulukları bulunmaktadır. Bu cumhuriyetlerden Tuvalıları diğerlerinden ayıran temel farklılıkları, kendi cumhuriyetlerinde nüfusça % 82’ye varan çoğunluğa sahip olmaları ve diğer Türk topluluklarından farklı olarak Budist-Lamaist olmalarıdır. (Derman, 2016)

Kaynakça:

  • DEVLET, Nadir. Çağdaş Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi Yayınları, 1989.
  • İNAN, Abdülkadir, “Sibirya Türkleri”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araş. Enst. Yay., Ankara 1976, ss.1271-1282.
  • TOPSAKAL İlyas, TÜRK TARİHİ AÇISINDAN SİBİRYA’NIN KISA TARİHİ (BAŞLANGIÇTAN XVI. YÜZYILA KADAR) 2011.
  • DEVLET, Nadir, “Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri”, 18 Haziran 2016.
  • http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=358043
  • Seleznev, Alexander (1999).
  • Bustanov, Alfrid (1 Ocak 2011). “The Sacred Texts of Siberian Khwāja Families. The Descendants of Sayyid Ata”. Journal of Islamic Manuscripts (İngilizce). 2 (1): 70-99.
  • Allen J. Frank (1 Nisan 2000). “Varieties of Islamization in Inner Asia The case of the Baraba Tatars, 1740-1917”. Cahiers du monde russe. Éditions de l’EHESS: 246.
  • Shirin Akiner (1986). Islamic Peoples Of The Soviet Union (İngilizce). Routledge. ss. 95-96
  • KAVALA Coşkun Faik, ALTAYLAR: TÜRK ATLI BOZKIR UYGARLIĞININ DOĞUŞU 2023
  • ACTON Edward, The Present on the Past Russia, Newyork 1986.
  • ALEKSEYENKO Ye .A., ed., Ketskiy sbornik, antropologiya, etnografiya, mifolagiya, linguistika, Leningrad 1982.
  • ALEKSEYENKO Ye. A., “Kategories of Ket Shaman” (Dioszegi V. ve Hoppal), Shmanism in Siberia,s. 255-64.
  • ALPARGU Mehmet, Nogaylar, Değişim Yayınları, İstanbul 2007.
  • ARAT Reşit Rahmeti, “Astrahan Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992, s. 415-417.
  • ARAT Reşit Rahmeti, “Kırgızlar”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul 1986, s.735-740.
  • ATLASİ Hadi, Süyünbike, Kazan Hanlığı, Sibir Tarihi, Kazan 1993.
  • BAKHRUŞİN, S. V. , Ostyatskiye i vogulskiye knyazhestva v XVI-XVII vekah, Leningrad 1935.
  • BARTHOLD, V. V. , Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2006.
  • BİÇURİN, N.Y., Sobraniye svedeniy o narodakh obitavshikh v Sredney Azii v drevniye vremena, S Petersburg 1851, yeniden basım Moskova 1950.
  • British Museum, Frozen Tomb: The culture and Art the ancient Tribes of Siberia, London, 1978.
  • CHANİNOV, N. Brian, A History of Russia, London 1939.
  • CHERNETSOV, V. N. ve MONZİNSKA, W. , Prehistory of Western Siberia, ed. H. N. Michael, London 1974.
  • COMRİE, B., The Languages of the Soviet Union, 1981.
  • DOLGİKH,B.O., Rodovoy i plemennoy sostav narodov Sibiri v XVII veka , Moskova 1960.
  • DURMUŞ, İ., İskitler, Kaynak yayınları, İstanbul 2007.
  • FLORİNSKİ, T., Michael, Russia, C. I, Newyork 1965.
  • FORSYTH, James, A History of the Peoples of Siberia, Russian’s North Asian Colony 1581–1990, Cambridge Universty Press, Cambridge 1992.
  • GEMUYEV, İ. N. , vd., Legendi i bilya tayajnogo kraya, Novosibirsk 1989.
  • GOLUBİNSKİY, İstoriya Russkoy Tserkvi, C. I-II, Moskova 1901.
  • GRAKOV, B. N. , İskitler, Çev. Ahsen Batur, Selenge yayınları, İstanbul 2006.
  • GREKOV, B. D. , ed. Oçerki istorii, SSSR. “Period feodalizma”, Moskova, 1953. V. I GREVENS, N.N. , ‘Kultoviye predmeti Khantov’ in Yezhegodnik Muzeya istorii religii i ateizma, B. IV, Moskova 1960.
  • GROUSSET, Rene, Bozkır İmparatorluğu Attila/Cengiz han/Timur, Çev. Dr. M. Reşat Uzmen, Ötüken yayınları, İstanbul 1980.
  • GURVİCH, İ. S. , Etnogenez Naradov Severa, Moskova 1980.
  • GURVİCH, İ. S. , ed. Etnicheskaya İstoriya Natadov Severa, Moskova 1982.
  • HADJU, P. , Fino Ugrian Languges and People, London 1975.
  • Hasanov, Zaur, Çar İskitler, Çev. İlyas Topsakal, TDAV yayınları, İstanbul 2009.
  • HAYIT, Baymirza, Sovyetlerde Türklüğün ve İslamın Bazı Meseleleri,TDAV, İstanbul 2000.
  • HOLMBERG, U. , The Mythology of All Races, Fino-Ugric, Siberian, Boston 1927.
  • HUDYAKOV, M., Oçerki po istorii Kazanskovo hantsva, Moskova 1991.
  • İNALCIK, Halil, “Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992, s. 420-25.
  • İstoriya Sibiri, ed. A. P. Okladnikov, 5 cilt, Leningrad 1968-69.
  • İstoriya Tuvı (red). S. İ .Vaynşteyna, M. H. Mannay-oola, Tom I-II, Novosibirsk 2001.
  • Joki, A. J., “Notes on Selkup shamanism”, (Dioszegi V. ve Hoppal), Shmanism in Siberia, s. 373-86.
  • KAFALI Mustafa, Altın Orda Devletinin Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1976.
  • KATANOV Nikolay Federoviç, ed. G. Damayakov, Türk Kabileleri Arasında, Çeviren Atila Bağcı, Konya 2004.
  • Kurat, Akdes Nimet, Başlangıçtan 1917’ye Rusya Tarihi, Ankara 1948.
  • Khomich, L.V. , Nentsy: istoriko-etnografiçeskiye oçerki, Moskova 1966.
  • KURAT, A.N., Temir, A., “Sibirya Hanlığı”, Türk Dünyası el Kitabı, I. Cilt, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992, s. 437-447.
  • KURAT, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, II. Baskı, Murat Kitabevi yayınları, Ankara 1992.
  • KURAT, Akdes Nimet, Türk Dünyası El Kitabı , “Altın Ordu Devleti”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992.
  • Lukovskaya Letopis, ( Polnoye sobraniye ruskikh letopisey) II. Cilt, 1910.
  • MAU-TSAI, Lıu, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Çev. Ersel Kayaoğlu-Deniz Banoğlu, Selenge, İstanbul 2006.
  • MALYAVKİN, A. G., İstoriçeskaya geografiya Tsentralnoy Azii: metaryali i issledovaniya, Novosibirsk, 1981.
  • MATVEYEV, A.K. , Geografiçeskiye nazvaniya Urala, Sverdlovsk, 1987.
  • MİLLER, G.F., Opisaniye Sibirskovo Hanstva i vseh proisşedşihb nem del ot naçala a osobennoot pokoreniya evo rossiskoy derjave po s vremena, S. Petersburg 1787.
  • Narodı Sibiri, (eds.) M.G., Levin, L. P. Potpov, , Moskova Leningrad, 1956.
  • NAUMOV, İgor, N., ed. David N. Collins, The History of Siberia, London 2009.
  • NORDENSKİOLD, A. E. , The Voyage of the Vega Round Asia and Europe, London, 1881, vol I.
  • ÖGEL, Bahattin, Türk Kültür Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2003.
  • Türk Kültürünün Gelişme Çağları, TDAV yayınları, İstanbul 2001.
  • PHİLİPS, E.D. , The Royal Hordes, Nomad Peoples of the Steppes, London 1965.
  • PONOMAREV, B. N. ,ed. İstoriya SSSR s drevneyshikh vremen do nashikh dney, Moskova 1966.
  • RADLOF, W. , Çev. Ahmet Temir, Sibirya’dan Seçmeler, Kültür Bakamlığı, İstanbul 1976.
  • RASONYİ, Laszlo, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1971.Aziatskaya Rossiya, ed. G.V. Glinka; 3 cilt, St. Petersburg 1914.
  • SOKOLOVA, Z.P. , Puteşetviye v Yugru, Moskova, 1982.
  • SOLOVYEV, S.M., İstoriya Rossii s drevneyshikh vremen,15 cilt, Moskova 1962-6.
  • SOLOVYOV, A. İ. , Voyonnoye delo koronnego naseleniya zapodnoy Sibiri: epokha srednevekovya, Novosibirsk, 1987.
  • TAŞAĞIL, Ahmet,Göktürkler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1995.
  • TAŞAĞIL, Ahmet,Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2004.
  • TEMİR, Ahmet, Türk Dünyası El Kitabı, Sibir Hanlığı”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992, s. 437-439.
  • TEMİR, Ahmet, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, “Kazan Hanlığı”, Türk Kültürünü Araştırmaları Enstitüsü, Ankara 1992, s. 425-35.
  • TOGAN, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.
  • TOKAREV, S. A. ,Etnografiya naradov SSSR, Moskova 1958.
  • Türk Ansiklopedisi, “Sibir Hanlığı”, C. 28, Milli Eğitim Bakanlığı 1980, s. 541-42.
  • VERNADSKİ, George, A History of Russia, London 1961.
  • Yaziki naradov SSSR, 5. vol, (ed.) V.V. Vinogradov, vol II, “Turkskiye Yazıki”, Moskova 1966-68.
  • ZEKİEV Mir Fatih , Törki-Tatar Etnogenezi, Fikir Neşriyatı, Kazan 1998.
  • http://en.wikipedia.org/wiki/Tamga.
  • http://en.wikipedia.org/wiki/Taiga18 02 2011.
  • http://en.wikipedia.org/wiki/Tundra
  • Derman, G.S. (2016). Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme. Siberian Studies (SAD)
  • AKINER, Shirin, Islamic Peoples of the Soviet Union, London 1983.
  • KAŞIKÇI, Nihat-YILMAZ, Hasan. Sibirya’dan Baltık’a Öteki Türkler, TÜRK-AR, 2001.
  • KURAT, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917’ye, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2014.
  • Arıkoğlu, 2011 (https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1545)
  • D. G. Tumaşeva, “Könbatış Sibirdegi Törki Kabile-Iru Atamaları”, Uluslararası Türk Dili Kongresi 1992 Bildirileri (26 Eylül 1992-i Ekim 1992), TDK Yay., Ankara 1996, s. 87-88.
  • D. G. Tumaşeva, “Sibirya Tatarlarının Dili ve Eski Türk Abideleri”, 3. Uluslar arası Türk Dil Kurultayı 1996, TDK Yay., Ankara 1999, s. 1613.
  • Ferit Yusupov, “Sibir Tatarları”, Miras, 2003/12, Kazan 2003, s. 29.
  • Ferit Yusupov, agm., s. 29-42.
  • Leysen Şahin, “Sibirya Türk Toplulukları Tarihi”, Türkler, 20. C, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 734
  • Yusuf Kılıçarslan-Şorlar Sibirya’da Bir Türk Boyu, 2025 (https://turkdunyasiansiklopedisi.gov.tr/detay/6907/%C5%9Eorlar)
  • KİLLİ, Gülsüm, “Rusya Federasyonu Azınlık Politikasının Sibirya Türk Halklarının Dillerine Etkisi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2008, 17 Kasım 2009. .http://hutad.hacettepe.edu.tr/index.php/hutad/article/viewFile/165/174, s.349-379.

Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.