11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kuleler’e düzenlenen saldırılar sonrasında El Kaide örgütü suçlanmış ve bu olay, Afganistan’dan Irak’a, İran’dan Pakistan’a kadar geniş İslam coğrafyasını terörizmle ilişkilendiren bir kampanyaya dönüştürülmüştü. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un “Ya bizimlesiniz ya teröristlerle” açıklaması, İslam’ı doğrudan terörle özdeşleştiren bir algı yaratmıştı. 2011 yılında ise Hillary Clinton’ın “Haçlı seferi” ifadesi bu yaklaşımı zirveye taşımıştı. Bu süreç, sadece İslam ülkelerini işgal ve iç savaş tehdidiyle karşı karşıya bırakmakla kalmadı; Batı’da yaşayan milyonlarca Müslümanı da ağır İslamofobi dalgasıyla yüz yüze getirdi.
Ancak zaman içinde gerçekler ortaya çıktı. 11 Eylül dahil birçok olayın arkasında Batı emperyalizminin provokasyonları olduğu yönündeki kanaat güçlendi. İslam coğrafyasına saldırı için bahane üretilmesi, kamuoylarında büyük tepki çekti.
İslamofobi Politikaları Kendi Kalesinde Gol Oldu
Batı ülkelerinde başörtüsü ve sünnet yasakları gündeme geldiğinde, bazı hükümetler bu adımları “laiklik” adına savunmuştu. Oysa unutulan bir detay vardı: Hz. Meryem başörtülü tasvir edilirken, Hz. İsa sünnetliydi. Bu gerçeği hatırlatan Hristiyan aydınlar ve siyasetçiler sayesinde, Avrupa’da yerli halk arasında başörtüsü ve sünnete yönelik saygı artmaya başladı. Yasak girişimleri büyük ölçüde başarısız olurken, Hristiyanlar arasında bile İslam’a karşı olumlu bir farkındalık oluştu.
Göçmen Müslümanlarla yerli halkların günlük etkileşimi de algıları değiştirdi. Terörün kaynağının İslam değil, Batı’nın emperyalist politikaları olduğu anlaşıldı. İslamofobi gerilerken, İslam’ı araştırmaya yönelik ilgi hızla yükseldi.
Avrupa’da İslam Rönesansı Yaşanıyor
İngiltere’de yeni doğan erkek çocuklara en çok verilen isim “Muhammed” olurken, Kur’an yakma eylemlerinin yaşandığı İsveç’te ve komşusu Finlandiya’da camiler dolup taşıyor. İnsanlar akın akın Müslüman oluyor. Avrupa, adeta ikinci bir İslam baharına tanıklık ediyor.
ABD’de Tarihi Zafer: Zohran Mamdani New York Belediye Başkanı
Amerika’da ise bambaşka bir tablo var. 2 Kasım 2025’te yapılan New York belediye başkanlığı seçimlerini 34 yaşındaki Uganda kökenli Müslüman aday Zohran Mamdani kazandı. Resmi olmayan sonuçlara göre oyların %50,6’sını alan Mamdani, 1 Ocak 2026 itibarıyla göreve başlayacak.
Donald Trump’ın “komünist” diyerek tehdit ettiği, federal fonları keseceğini söylediği Mamdani, “Netanyahu New York’a gelirse tutuklatırım” çıkışıyla gündeme gelmişti. Gençler, yoksullar ve göçmenlerden rekor destek alan bu demokratik sosyalist siyasetçi, Filistin davasının da güçlü seslerinden biri.
Mamdani zafer konuşmasında şu sözleri sarf etti:
“ABD’nin en pahalı şehrini, onu evi olarak gören herkesin karşılayabileceği bir şehre dönüştüreceğiz. İlk işimiz kira fiyatlarını düşürmek, otobüs seferlerini artırmak ve dar gelirli aileler için New York’u tekrar yaşanılır kılmak olacak.”
ABD’de Müslüman Nüfus Patlaması Yaşıyor
COVID-19 sonrası dönemde ABD’de İslam, beklenmedik bir yükseliş trendine girdi. Amerikan Müslüman toplumu, diğer inanç gruplarına göre daha genç ve daha eğitimli. Büyümenin ana kaynağı göç değil, din değiştirmeler.
7 Ekim 2023 Aksa Tufanı sonrasında İsrail’e verilen sınırsız destek, Amerikan kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattı. Siyonist lobilerin aşırı etkisi sorgulanmaya başlandı. Filistin hassasiyeti arttıkça İslamofobi azaldı, Kur’an okuyanların sayısı patladı.
Pew Araştırma Merkezi’nin verilerine göre:
- 2040 yılında ABD’de Müslüman nüfus 5 milyonu aşacak
- 2050’de bu rakam daha da yükselecek
- İslam, Evanjelist ve Siyonist kesimleri ciddi şekilde endişelendiriyor
Batı Emperyalizmi Kendi Mezarını Kazdı
Mehmed Akif’in “hayasızca akın” dediği işgaller, “Haçlı seferi” diye pazarlanan saldırılar… Hepsi ters tepti. İslam’ı yok etmek isteyenler, kendi halklarını İslam’la tanıştırdı. Batı’da insanlar Kur’an okumaya, camilere koşmaya başladı.
Saff Suresi 8. ayet adeta günümüzde tecelli ediyor:
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki Allah nurunu tamamlayacaktır, kafirler istemese de.”
Batı’nın İslam düşmanlığı, İslam’ı yeryüzünden silmek yerine, kendi topraklarında yeniden diriltti. Düşmanlık yaptığı dine yenilen bir Batı gerçeği, bugün gözler önünde duruyor.


