Tarihimizde epey ilginç hadiseler mevcuttur. Hele bu hadiseler “dedikodu” kıvamına gelince, tarih okumayı sıkıcı bulanlar için tarih bir cennete dönüşür.
Geçtiğimiz günlerde eski bir dostumla uzun bir aradan sonra sohbet ederken, “Kâzım Karabekir’in, II. Abdülhamid’in ruhunu çağırdığını biliyor musun?” sorusuyla şaşkın bir yüz ifadesine büründüm. Dostum hadisenin geçtiği kitabı gösterdi, kitap Atatürk’ün ve kurucu kadronun içerisindeki Ali Fuat Cebesoy’un hatıratıydı. Dostum kitabın bölümlerini gösterdi ve büyük bir şevk ile anlattı. O anlattı, ben dinledim ve fevkalâde bir merak oluştu içimde. Eve gelince hemen Cebesoy’un hatıratını açtım, ilgili bölümü başladım okumaya. Cidden hadise yazıyor, II. Abdülhamid’in ruhunu çağırmışlar!
“Çok azap çekiyorum… Dünyada çok fenalık yapmışım!”
Yıl 1924, İzmir’de “Harp Oyunları” düzenleniyor, İstiklâl Harbi’nin ardından Türk ordusu gövde gösterisi yapıyor. Devletin kurucu kadrosu da bu etkinliğe davet edilmiş. Mustafa Kemâl Paşa, harp oyunlarının ardından başlıca; Kâzım Karabekir Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Cevat Paşa ve Ali Fuat Paşaları Lâtife Hanım’ın Göztepe’de bulunan yalısına davet eder. Gündemde, Abdülmecid Efendi’nin “hor” kullandığı hilâfet makamı ve geleceği vardır. Bu tartışmalardan sonra Kâzım Karabekir Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Cevat Paşa diğer salona geçerler.
Kâzım Karabekir Paşa, ruhun ölmediğini iddia eden bir konuşma yapar. Mümkün olduğu takdirde ruh çağırabildiğini ve ruh âlemindeki kişi ile maddî âlemde bulunan kişilerin konuşabileceğini savunur. Diğer paşalar ise duruma hararetle karşı çıkar ve büyük bir münakaşa başlar. Kâzım Paşa ise bunu kanıtlayabileceğini söyler ve “ispritizma” —ruhun varlığını, hiçbir zaman ölmediğini, istenirse ölü kimselerin ruhlarıyla bağlantı kurulabileceğini öne süren inanış— denemesi yapacağını anlatır.
Şimdi sizi, Ali Fuat Paşa’nın o anı anlatışına bırakıyorum.

“Salona geçtiğimiz zaman, bir de ne görelim: Kâzım Karabekir Paşa, Fevzi ve Cevat paşalarla ispritizma nazariyatı [kuramı] hakkında hararetli münakaşalar yapıyor, onları inandırmağa çalışıyordu… Gazi ile ben münakaşaları sadece dinledik.
Kâzım Karabekir Paşa, maksadını sözle izahta güçlük çekeceğini anlayınca, nazariyesini tatbikatla ispat etmek istedi. Paşa, çivisiz bir küçük masa etrafında, üç dört kişinin parmak uçlarıyla yapacakları temasla masayı harekete getirecekti. Bundan sonra herhangi bir ruh davet edilecek, onunla bazı işaretler vasıtasıyla yapılacak görüşme ile gaipten [gelecekten] haber alacaktı.
Fevzi Paşa, bu nazariyeyi esasından reddetti. Cevat Paşa, tatbikattan sonra kararını vereceğini söylüyordu. Gazi’yle ben, sükûtu tercih ederek neticeyi beklemeye başlamıştık.
Kâzım Karabekir paşa, bu esnada kalkarak yanındaki masayı muayene etmeye başladı. Biraz sonra:
—Masa çivili değil. Tutkalla imal edilmiş. İstediğiniz masa bulundu; şimdi sizlere iddiamın ispatı kaldı.
Fevzi paşa:
—Ben seyrederim… diyerek uzağa çekildi.
Cevat Paşa, Gazi’nin teşvik işaretleri üzerine masanın önüne oturdu.
Bu sırada masa, olduğu yerden bir tarafa meyledip, tekrar eski yerine gelmek suretiyle harekete başlamış, bir ruh davet etmek zamanı gelmişti. Kâzım Karabekir Paşa, Abdülhamid’in ruhunu çağırdı. Etrafındakilere:
—Ne soralım? dedi.
Cevat paşa:
—Şimdi ne yaptığını sorunuz.
Ruh bu suale şu cevabı verdi:
—Çok azap çekiyorum.
—Neden?
—Dünyada çok fenalık yapmışım. Ondan…
Bu sırada Gazi’nin müstehzi [alaycı tavır], müşirin [mareşal (Fevzi Paşa)] inanmayan tavırları, Karabekir Paşa’nın ciddiyeti dikkati çekiyordu.
Cevat paşa birdenbire:
—Müşirin portföyünde [cüzdan] kaç lira var, soralım… dedi.
Gazi müdahale etti:
—Müşir portföy taşımaz, başka bir şey sorunuz.
Fevzi paşa, heyecanlı bir sesle şunları söyledi:
—Portföy taşımam, fakat bugün her nedense, iç cebimde bir portföy var. İçinde kaç para bulunduğunu ben de bilmiyorum. Sorsunlar, bakalım hakiki miktarı söyleyebilecekler mi?
Kâzım Karabekir paşa, derhal masayı harekete geçirdi. Hareketleri sayarak müşir paşaya;
—35 liranız olacak. Çıkarınız, sayalım… dedi.
Fevzi paşa portföyü çıkardı. İçindekileri dikkatle saymağa başladı. Saymayı bitirdikten sonra hayretle:
—Evet, 35 lira varmış. Fakat yaptığınız ne sihirdir, ne keramet. Bu alelâde bir tesadüftür… dedi.
Mevzu bir eğlence şeklini almış, hepimizi güldürmüştü. Vaktin yarı geceye yaklaşması üzerine Gazi:
—Hareket zamanımız geldi, diyerek salondan ayrıldı. [Ali Fuat Cebesoy, Siyasî Hatıralarım, Temel Yayınları, Haz. Osman Selim Kocahanoğlu, c. 2, 2002, İstanbul, s. 68-69.]

Bu hadisenin bizatihi orada bulunan Ali Fuat Paşa tarafından aktarılması akılları çeliyor. Ancak bu işin gergin bir ortamı yumuşatmak maksadıyla yapılacağı daha çok ağırlık kazanıyor. Zira II. Abdülhamid’in çağrılması ve onunla sohbet edilerek, Fevzi Paşa’nın cüzdanındaki paranın sorulması ironik ve komik bir durumdur.
Çok enteresan bir olay ahahahaha elinize sağlık