Köşe Yazıları

Başı Alıp Nereye Gidilir Ki!

Gelişmiş bir ülke ve toplum olmakla, olmamak arasındaki fark, toplumun ve aydınlarının konulara ve olaylara yaklaşım biçimidir.

Bir toplumu, milleti ve de devleti tek başına soyut birer kavram haline getiremeyiz, bunların bir canı ve kanı vardır.

Dünyada az gelişmiş toplumlarda insanın en kötü tarafı hazır bulduğu her şeyi hovardaca harcaması ve ona saygı duymamasıdır. Emek ve para vermediği her şeyin kendisi için bedava sanması ve onun için verilen savaşını bilmemesi ve görmezlikten gelmesidir.

Bir kısım sözler ve deyimler gerçekten çok değerlidir.

Örneğin, “Zamanın ruhu vardır”!…
İnsanların inançları, sorgulanmayan bir şeydir; o, öyle kabul edilir ve gereği yapılarak yaşanır.
Bir de bu konuya daha geniş çerçeveden bakmak vardır; o da bilimsel ve gerçekçi bakış açısıdır.
“Zamanın ruhu vardır” sözü, soyut kavramları ifade eder ve bunun da gerçekçi açıklaması da felsefi yapılır; elbetteki bir çok kişi de bunu akide, iman ve itikat’a bağlı olarak yapabilir.

Ben burada konuya felsefi açıdan yaklaşmak istiyorum, ki düşünce sistemime daha uygun olduğu için.
Bir toplumda elbette ki herkesin özgürce bir fikrinin olması doğaldır ancak, unutulmaması gereken şey ise binlerin, milyonların yaşadığı yerlerde bir takım ortak nokta ve paydaların olmasıdır.

Ne zaman Dünya’da bir kargaşa ve kaos olsa, hep çocukluğunda radyodan methini duyduğum, hatta dünyanın merkezi sandığım BEYRUT aklıma gelir.

O zamanlar radyolardan Beyrut haberleri dinlerken nasıl imrenirdim anlatamam.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden ve 1’inci Dünya Savaşsından sonra Beyrut, Lübnan’ın bir şehri olarak Fransız Mandası altına girer ve 1943’te de LÜBNAN’IN bağımsızlığını kazanmasından sonra Başkenti olur.

Petrol, Basra Körfezinin önemini artırır, Beyrut da bir turizm ve bankacılık cenneti haline gelir. İşte 1980’lere kadar benim hafızamda kalan, bölgesel entelektüel başkent Beyrut için, bugün İSTANBUL için düzülen methiyeler gibi methiyeler dinliyorduk.

Huzur ve refah dönemi 1975’te Lübnan İç Savaşı ile yok olmaya başlar ve bu günlere gelindiğinde ise, güvensiz ve TRUMP dahil herkesin iştahını kabartan, işgal edilecek bir şehir imajına sahip olur.
Uluslararası sermayenin gözü dönmüştür artık, emperyalizmin çıkarı için yapamayacağı hiç birşey yoktur; onlar için insan bir hiçtir, değeri de kendi yararına olduğu sürece vardır.

İkinci milenyumun ilk çeyreği biterken, Afganistan, Libya, arkası arkasına yıkılıp, yok edilirken, hayali bir Amerikan senaryosu ile yok edilen Irak ve asılan Saddam’dan sonra, sıra Suriye’ye gelmiş olmalı ki oğul Sedat da, yıkık dökük bir ülke arkasında bırakarak soluğu yurt dışına kaçmakta buldu.

Elbette ki komşumuz İran, kadim bir ülkedir. Tarihinde Tekelü, Dulkadırlu, Afşar, Kaçar, Bayburtlu ve Varsaklı gibi Anadolu’dan İran’a giden Türk Oymaklarının desteği ile Şah İsmail/ Şah Hatayi tarafından kurulan SAFEVİ Devleti de vardır, bu yüzden Türk Milleti açısından İran, görmezlikten gelinecek bir ülke ve coğrafya değildir.

Bugün başka yelerde yaşandığını sandığımız, bize uzak olduğunu düşündüğümüz emperyal bir proje, bugün uzağımızdaymış gibi görünse de, ülkemizi dört bir yandan ateş çemberi içine alabilir.
Halkın duyarsızlığı ve cehaleti, emperyalist ülkelerinin beslendiği bir kaynaktır.

Ülkemizde ve diğer Müslüman ülkelerde önce “din kardeşiyiz” deyip, ardından da mezhep, tarikat ve şeyhlere, şıhlara göre ayrımların yapıldığı, yaşandığı ne çabuk da unutuluveriyor.

Önce herkesin İNSAN olduğunun bilincine varılsa, sonra da dini inancı ne olursa olsun, herkesin bir yaşam hakkının olduğunu kabullensek, insanlık için için dünyamız ne güzel olurdu.

Gerek seçenler olarak bizler, gerekse de seçtiklerimiz bu durumun ne kadarının farkındalar bilemiyorum.
Bu yüzden Orhan Veli gibi, bazen;

“Gün olur, alır başımı giderim, / Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. / Şu ada senin, bu ada benim, / Yelkovan kuşlarının peşi sıra. / Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; / Çiçekler gürültüyle açar;/ Gürültüyle çıkar duman topraktan. / Hele martılar, hele martılar, / Her bir tüylerinde ayrı telaş!… / Gün olur, başıma kadar mavi; / Gün olur başıma kadar güneş; / Gün olur, deli gibi… ” ALIP BAŞIMI GİTMEK İSTERİM ama bu hallerde nereye gidilir ki!..


Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.