Köşe Yazıları

Bu Gün Pazar

Bazı zamanlarda çoğu insan için günün önemi sıradanlaşır, bir türlü geçmek bilmez. Bazı zamanlarda da arkasından koşsanız da yakalayamazsınız.

Seneler kendiliğinden bir yoğunluk içinden geçerken, 1900’lerin sonuna gelince, 2000’lerden öyle ümütli idim ki, anlatamam. 2000’ler yeni bir milenyumun (bin yıl) başlangıcı idi. Her başlangıç da, insana bir umut, sevinç ve güzellik katar, yaşamı renklendirir idi. İşte ben de hem kişisel olarak, hem Ülkem, hem de Dünya adına ne de çok umutlanmıştım. Kişisel olarak olanları geçiyorum ama ülke ve dünya için olanlara hala inanamıyorum. İnanamayışımın sebebi, benim beklentimin olmamasından mı, yoksa dünyanın gerçekten garip bir yolda, yol almasından mı, bilmiyorum ve hala şaşkınım.

Gerçi 20’inci yüzyılın en önemli fizikçi ve bilim insanlarından olan Albert Einstein’ın (1879-1955) bazı makale ve söylemlerinden alıntılanarak, onun olduğu düşünülen şu sözler benim şaşkınlığımın da kaynağını oluşturmaktadır.

“Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak”!..

Eskiden iki kişi bir araya gelse, dedi-kodudan tutun da, bilimsel, siyasal birçok konunun en ince ayrıntılarına kadar konuşulur, tartışılırdı. Ya şimdi, ister bir köşede tek başına oturan bir kişi (çoluk, çocuk, yetişkin vb fark etmiyor) olsun, ister bir masa başında, bankta birlikte oturan kişiler olsun, hal hatır sorulması bile bitmeden, ceplerinden çıkardıkları “akıllı” telefonlarına, internet sosyal medyasına bir dalıyorlar ki, aşk olsun.

Bilgi kirliliğinden tutun da, aklına esenin aklına estiği gibi döktürdüğü şeylerin, “yiyenlerin” bilgi kaynağı olmasına kadar varıyor. Sonra da, herkesi, her şeyi bildiği ama hiç kimsenin bir işe yaramadığı bir toplum olup çıkılıyor.

Bilim, teknoloji ve insanlığın güzel ve iyi yaşaması için emek vermesi gereken okullar, üniversiteler, artık toplum içindeki insanları uyutulması, sorgulamayı unutup, boş boş yılların arkasına takılmasından öteye bir işe yaramamaktadır.

Kullanılan yöntem ise, birlerini uyutan bön bön baktıran, birilerinin son derece akıllı kullandığı bilgi ve teknolojiler.

Artık insanların çoğu sosyalleşmekten, toplumsallaşmaktan uzaklaştırıldılar, içlerine dönük ve sönük bir yaşamın içine tıkıldılar. Hele hele ülkemizde ekonomik sıkıntı ve sorunların, her geçen gün biraz daha katlanacağı gün gibi ortada iken, sorunun çözümü için olması gerekenlerin yapacakları gün gibi ortada iken, yapılanlara bakınca, insan tebessüm etmeden duramıyor.

Özel bir Üniversitede Rektör Yardımcısı da olan, olabilen; hatta “Prof” ve “Dr” unvanları bile alabilen B. Arı’nın sözleri bu konuda çok enteresan.

“Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacaklar da olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır”!…

Önceleri bu sözlerin sıradan ve anlamsız söylenmiş bir söz imiş gibi düşünmüştüm ama her geçen gün bu sözlerin son derece bilinçli ve yaratılmaya çalışılan toplumun temel taşlarını oluşturmak için söylenmiş sözler olarak görmeye başlıyorum.

Bunları yazarken düşünce ve siyaset tarihimize en güzel nükteler ile, “Meşrutiyeti ilan ettik olmadı, cumhuriyeti ilan ettik olmadı, yahu bir kere de ciddiyeti ilan edelim nasıl olur!” diye eleştiri yapabilen “Sakallı Celal”i de unutmamak gerek

Hele hele yukarıda söz ettiğin “prof Dr” ünvanlı kişinin sözlerini bir de Sakallın Celal’in gözünden bakarsak:

“Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür. Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir. Memlekete hizmet etmek istiyorsan bunu kimseye duyurmadan yapacaksın. Yoksa engellerler.”!…

Artık, söylenecek söz kalıyor mu?

Sanıyorum bu gün pazar olduğu için zihnim açılmaya başladı. Ne diyordu Nazım Usta: “Bugün pazar./ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar./ Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün/ bu kadar benden uzak/ bu kadar mavi/ bu kadar geniş olduğuna şaşarak/ kımıldamadan durdum./ Sonra saygıyla toprağa oturdum,/ dayadım sırtımı duvara./ Bu anda ne düşmek dalgalara,/ bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım./ Toprak, güneş ve ben… / Bahtiyarım”!…

Evet ya, belki de sırtını bir duvara yaslayıp, akıllı telefonun cebinde, ap ayrı dünyaların sergilendiği tv’lerden uzak, Orhan Veli gibi gözler kapalı “İstanbul’u” dinlemesek de, kendimizi mi dinlesek;

Ne!…

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.