Türkiye özellikle 80 darbesinden sonra bilinçli bir şekilde “liberalleştirilme” çabası içindedir. Maalesef Türkiye’nin sorunu sadece adalet, ekonomi gibi şeyler değil; daha vahim problemler mevcuttur. Bunlardan birkaçı sosyolojik bozukluk ve liyakatsizliktir. Sosyolojik bozukluğun kökleri 80 darbesine dayanır. Baskı ve işkence tam anlamıyla halkı korkutmuş ve çok farklı bir psikolojik kaygıya sürüklemiştir. Bu ise demektir ki; darbeler ve yöneticiler halkın sosyolojik olgusunu kirletmişlerdir. Bu faktörlerin üstesinden gelmek için köklere inmek gerekir. Şimdi Türkiye’nin kurucu ayarlarındaki ve felsefesindeki sosyolojiye bakalım:
Hepimizin bildiği gibi Üçüncü Fransa Cumhuriyeti’nin temel ideolojisi Durkheim, Duguit gibi aydınlar tarafından ileri sürülen “solidarizmdir”.
Solidarizmin Kökleri
Solidarizmin köklerinde İslâm dünyasının en bilindik kişiliklerinden olan İbn Haldun vardır. İbn Haldun özellikle “El İber” adlı eseriyle tarih felsefesini kaleme almış ve gelişimin belli başlı kurallarla yaşanan bir faktör olduğunu yazmıştır, birçoğumuz onu bu şekilde tanıyoruz.
Kendisi doğa olayları ile de fikirlerini açıklamış ve sosyal bilimlerin önemini de vurgulamıştır. İbn Haldun’un fikirlerinden yola çıkacak olursak solidarist (dayanışmacı) fikirler hem sosyal hem de kimliksel olgu olarak seferberlik sağlar. İbn Haldun’un deyimleri ve söylevleri zaman geçtikçe gerçeklik kazanmıştır. Onun dışında eserlerinde liberalizm de yer almaktadır.
Dayanışmacı fikir, İbn Haldun ile birleşmekteydi. İbn Haldun insanın varlığını devam etmesinin “birlik ve topluluk” sonucu olacağını belirterek dayanışmacılığa vurgu yapmıştır.
Solidarizmin Amacı
Üçüncü Fransa Cumhuriyeti’nin solidarizm etkilerinin ve faaliyetlerinin bir kısmı şöyledir:
- Devletin kontrolü altında ekonominin işletilmesi,
- İşçi ve iş sektöründe çalışanları kontrol eden ve yanında olan yasaları dikkate alması,
- Sınıf çatışmasının önemsiz olduğunu vurgulaması,
- Kusursuzlaştırılmaya çalışılması,
- Anlaşmacı yönetimi dayanışmacı ruhuna koymaya çalışması,
- Laikçi eğitim kavramını desteklemesi,
- Savaşa ve şiddete karşı olunması,
- Parlamenter sistemle çözüm bulma çabası,
- Evrimi tutması,
- Ahlâkî değerlerin korunması,
Gibi niyet ve faaliyetleri mevcuttu.
Solidarizm ve Gökalp Sentezi
Ziya Gökalp çeşitli mecmualarda yazmıştı, İttihatçıların ve İttihatçılığın hoşuna gidecek yazıları ve şiirleri mevcuttur. Osmanlı’nın son münevverlerindendir.
İttihatçıların desteği ile “Yeni Mecmua” isminde Gökalp’in en çok tanınacağı dergide bir ulus-devlet sisteminin fikirleri yürütülmüştür. Bu ise Durkheim’ın sosyolojisine dayanıyordu. Gökalp Osmanlı’da adeta bu sosyolojinin “Osmanlı tercümesi” olmuştur; toplamsal halkçılığı benimsemiştir.
Yukarıda solidarizmin niyet ve amaçlarını yazmıştım; baktığımızda Gökalp’te de bu istekler ve arzular vardır. Bunu şekillendirecek olan eser Türkiye Cumhuriyeti’dir, ilk parti olan CHP’nin halkçılık ilkesinde solidarizm savunuculuğu yapanlar vardı. Elbette bütün bunlar mecliste tartışmalardan sonra etkisini göstermişti. Meclisin içerisinden liberal düşünenler de çok sosyolojik kavramlardan bahsedenler de mevcuttu. O dönemin münevverleri arasında da bunlar mevcuttu; solidarizm ile sol grupların (sosyalizm, Marksizm) arasından kendilerince bir seçim yapmışlardı ve solidarizm tutulmuştu.
Bütün bunları geçsek bile Kurtuluş Savaşı’nda halkın dayanışmacı ruhunun ortalıkta gezindiğini görürüz. Durkheim’in sosyolojisiyle Osmanlı’da oluşturulmuş olan ulus-devlet projesi zamanla dayanışma ile kazanılan bir savaş geçirmiş ardından partinin tuttuğu bir yol olmuştu.
Sözün özü şu; dayanışmacılıktan var olan solidarizm, Ziya Gökalp, İttihatçılar ve cumhuriyetin münevver yazarları ile sosyologlarını etkilemişti. Dayanışmanın kurduğu yol, bir devlet inşa etmişti. Bugün bir şey olsa yine o kurtarır; bu misyon bize düşer…
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.