Köşe Yazıları

Düşün mek!…

Hani insan bazen, öylesine bir şeyler söyler geçer, aradan zaman geçer; şaka gibi öylesine söylediği şeyler söyleyeni bile şaşırtacak kadar gerçek ve yaşanılır olur.

Şair, yazar, çevirmenliğinin yanı sıra Devlet Memurluğu da yapan Cemal Süreya, belki de biraz solcu, demokratlığı, belki de Tunceli’den Erzincan’a, oradan da Bilecik’e göç etmek zorunda kalan bir ailenin oğlu olup, yaşadığı bütün sosyal, siyasal ve kişisel kargaşalardan mıdır nedir bilemem ama 1953 yılında yazdığı şiir, üzgünüm ki, iki binli yılların ilk çeyreğinde, ben de dahil çoğu kişilerce de yaşanıyor gibi.

“Dalgınım” diyordu, “Dalıp dalıp gidiyorum bu ara/ Neyi nereye koyduğumu unutuyorum / Dargınım / Kırıla döküle gidiyorum bu ara / İnsanlar o’kadar acımasız ki / Kimi nereye koyduysam bulamıyorum”!..

Daha ne denilebilir ki!..

Bütün bunları yazmak nereden mi aklıma geldi, anlatayım.

Hem yaz, hem bayram seyran olunca, bende de bir seyyahlık durumu ortaya çıkar, Ankara dolaylarından, Akdeniz ve Ege kıyılarına savrulur dururum.

Birkaç gün önce çarşıya çıktım hem bir şeyler almak, hem de biraz dolaşıp hava almak için. Hava sıcaktı ama nem yüksek olmadığından gölgeden, gölgeden çarşıda dolaşıyordum.

Hani “aheste yürüyüş” denir ya, ben de aynen öyle, neredeyse ayaklarımı sürüye sürüye gidiyorum.

Bir dükkanın kuytu köşesinde iki genç kadın konuşuyor ama konuşmaları, en azından benim duyacağım kadar yüksek sesliydi.

Konu insanlar ve erkek arkadaşları. Enteresan bir konuşma ve şikayet olunca, biraz da merak ile iyice ayak sürüdüm ve konuşmanın bir bölümünü dinledim.

Sanırım bir ayrılık olmuş ve erkek arkadaşlarının ne kadar da tutarsız ve kişiliksiz bir tavır serdilediklerinden söz ediyorlardı.

Evet, enteresandı.

Sonra, az ileride turistik mağazaların giyim kuşam satan vitrinlerine baktım, inanılmaz giysiler vardı. Sonra kadınların konuşmaları akalıma geldi, giyimlerini göz önüne getirdim, vitrindekilere bir kez daha göz attım.

Her şey çelişkiler yumağı gibi.

Elbette ki kişiler beğenilerine göre ve kendilerine yakışanı giyecekler ama yine de giyim, kuşam olsa bile bir kişilik sergilemek gerekmez mi? Neyse!..

Evet ya, gerçekten “kişilik” ne ola ki!..

Bilimsel kaynaklar, “kişiliğin oluşumunda” genetik/ kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkili olduğunu yazarlar. Bunlar da genlerle gelenler, aile, ailenin yaşadığı coğrafi konum ve çevresel özellikler, içinde yaşanılan toplum, aile ve okulda alınan eğitim, bu çerçevede bireyin toplumu algısı, kişiliğin oluşmasında önemli roller oynar.

İşte sorunda burada başlıyor.

Aile!..

Artık bilinen anlamı ile kurumsal aileler gittikçe yok olmakta, ekonomik ve toplumsal sorunlar insan ilişkilerini olmasa da, aile kurumunun oluşmasını engeller hale gelmiştir.

Doğrudur, kişilerin özgürlüğü önemlidir ama bu özgürlüğün yaratacağı sorunların da bilinmesinde yarar vardır.

İki kişinin özel ilişkisine kimsenin bir diyeceği olamaz ama sonuç olarak bir tutarsız ve tanımsız ilişkiden doğacak çocuğun da birilerince, bir sorumluluğunun olması gerekir.

Kurumsal ailelerin bir bir yok olması, kişilerin yaşam koşulları artık tanımlaması güç bir duruma gelmiştir. Elbette, sonuçları da!..

Artık insanların yaşam ve tanışma koşulları da, bu ilişkileri belirler olmuştur. Herkesin rol gereği gibi oynadığı sanal ortamlar ve düzeyi tartışılır sosyal ortamlarda kurulan ilişkiler sonucu oluşan birliktelik ve beraber yaşama /evlilikler, artık yepyeni sorumluluklar doğurmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde ve SOSYAL DEVLETİN olduğu yerlerde anılan süreçlerin sonucunda doğan çocuklar için DEVLET, kumsal bir sorumluluk üstlenmekte ve kişiyi topluma kazandırmaktadır.

Avrupa’nın birçok ülkesinde “eğitim” kamunun görevi sayılmakta ve Devlet ileride YURTTAŞI olacak bu kişileri, yurttaşlık bilinci ile eğitip, yetiştirmektedir.

Bizde mi? O’na da siz karar verin!..

Aynı günün içinde bir otobüs durağının kenarında, kendisini almaya gelecek “gelin arabası” ve “damadı” bekleyen, gelinlik giymiş kadını (kızı) görünce de, az önceki kadınların kendi aralarında şikayet ve konuşmaları aklıma geldi ve az sonra gelirse, gelecek o gelin arabası ile gidecek kadının yaşamı ve doğacak çocukları ve topluma katkıları aklıma gelince;

Gel de Cemal Süreya gibi, dalma ve dalıp gitme.


Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.