Emeğin Kıymeti
Yaz sabahının erken saatleri… Güneşin kızıllığının alacalı görüntüler arasında sızan huzmeleri
süzülürken sıcaklığı da teni rahatsız etmeyecek şekilde hissediliyordu. Adeta ressamın attığı fırçanın
alaca görüntüsüydü yaz sabahı.
Önceden tasarlanmış bir planın parçasıydı El Sanatları Festivaline yaptığım gezi. Hareketli bir
güne başlamış olsak da kalabalıklar arasında yavaş yavaş yürüyorduk. Küçük adımlarım hiçbir ürünü
atlamak istemediğimin kanıtı idi.
Her tezgahtaki el emeği ürünlerini hiç ayırt etmeden gözlemlerken her biri lahananın sarmalları
gibi kafamda yer edinmişti. Gördüğüm ve düşündüklerimin örtüşmesinin rahatlığıyla sarmalın her
yaprağı, zaman ve mekanla harmanlanmış, alın teriyle yoğrulmuş ve tezgahlarda kıymetini bilen
taliplerini bekliyordu. O an orada sergilenen ürünleri gördüğüm zaman bakmakla görmek arasındaki
farkı anlayabiliyordum. İşte bu yazıda gördüklerimi ve duygularımı, insan emeğine duyduğum saygıyı
yansıtmak istedim.
Peki sizce nedir emek? Sadece bu tezgahta elle tutup gözümüzle gördüklerimizden mi
oluşuyordu yoksa arkasında alın teriyle yoğrulan zaman, mekan, uykusuz geceler mi vardı? Yoksa
hepsini yok sayıp da görmezden gelmek miydi? Emek kültürümüzdü, değerlerimizdi, bilgilerimizdi.
Kıymeti bilinen her emeğin değerini anlayanlar onu daha kolay görebilirdi.
Günümüzde sanki beğenmeme duygusu bir salgın gibi yayılıyor. Emeksiz bir tüketim çılgınlığına
kapılmış bir kitle emeğin bu kutsallığını bile bir anda elinin tersiyle itebiliyor ve bırakın saygı duymayı,
olumsuz eleştirilerle emeğin değerini görmezden gelebiliyor.
Elbette kimse her şeyi beğenmek zorunda değil, kabul etmek zorunda hiç değil; ama el emeği
göz nuru ürünler de görmezden gelinmemeli. Büyük fedakarlıklarla ortaya çıkan ürünlere emek veren
insanlar için biraz da empati yaparak onları anlamaya çalışmak da bir vicdani görev olmalı. Hiç değilse
emek yoğun işleri yapanların hangi zorluklarla karşılaştığını hangi aşamalardan geçtiğini birazcık
anlayabiliriz.
Emek ediğimiz şey sadece el emeği de değil ki… El emeği bir simgedir ve tabii ki çok değerlidir.
Ama bir yazarın nice geceleri gündüze katarak yazdığı eserler, bir ressamın tabloları, bir müzisyenin
bestesi kolay algılayabileceğimiz bir emek değildir.
Bir öğretmenin kendine emanet edilen çocukları adam etmek için verdiği çabalar neyle
ölçülebilir? Toprağı işleyen köylü, sebze meyve üreten çiftçi, yarının gazetesini sabaha yetiştirmek için
çırpınan gazeteciler de emek veriyor. Her gün ekmek aldığımız fırıncı emek harcamasa karnımızı nasıl
doyuracağız? Buna benzer daha birçok örnek verilebilir.
Bütün bunlara rağmen fırıncının alnının teri daha kurumadan çöpe atılan ekmekler tüketim
çılgınlığının ve israfın da bir göstergesi olmuyor mu?
Son söz olarak söyleyeceğimiz şu olabilir:
Beğenmek zorunda olmasak da öteki insanlara hizmet için bir şeyler üretenin emeğine hiç değilse
saygı duymak zorundayız. Büyük zorluklarla, bilmediğimiz alın teriyle elde edilen her şey bizim işimize
yaramasa bile çok değerlidir. Öyleyse her türlü ürünü üretenler ve onları bize ulaştıran herkes, içten
bir saygıyı hak etmiyor mu?
Yürüyen eşek bile yatak aslandan daha iyidir derler. Çalışan, çabalayan herkese ve onların yarattığı
değerlere selam olsun!
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.