Köşe Yazıları

İnsanları Kim Ne Yapıyor

Evrende, dünyada, Ülkede ve yaşanılan yerlerde o kadar çok şey oluyor yor ki, neye nasıl bakacağım, neye niçin şaşacağıma karar veremiyorum. 

İlk olarak olaylara ve olanlara rasyonel/akılcı/uscu bakıyor ve değerlendiriyorum ama benim bu  bakış açım ile vardığım sonuç, yaşananların hiç birbirine uymuyor; yeniden oturup değerlendiriyorum, nerede yanılıyorum diye?

O halde olayın sonu hakkında söz etmeden önce, olayın başlangıcına bakarsak, sebepler hakkında daha sağlıklı ve doğru kanıya varabiliriz.

İlginizi Çekebilir
Makale Devam Ediyor

İlk olarak içinde bulunduğumuz evren ne zamandan bu yana var.  Tabi bunu da şimdiye kadar “doğru bildiğimiz yanlışlar” içinden seçerek değerlendirmeye alacağız.

Evren’in yaşı için söze, “Büyük Patlama” denilen süreçten bu yana geçen zamanı sayacağız; o da 13,5 ile 14 arası MİLYAR yıl olduğu karbon testlerinden anlaşılmaktadır.

Yaşadığımız Dünyanın yaşı hakkında 2 – 3 deniliyor ise de yine de genel kabuller 4,5 MİLYAR yıl dolayında olduğudur.

Peki Dünya üzerinde ilk canlı ne zaman ortaya çıkmıştır?

Farklı yerlerde farklı bulgular olsa da, Avustralya’nın Apex chert kayalarında çökelmiş mikroorganizma mikrofosillerinin yaşının 3,5 MİLYAR yıl olduğu saptanmıştır.

Bazılarının gündelik yaşamında olmadığından ister bilgi notu sayın ister ukalalık, sayılara ilişkin bir bilgi!..

Matematikte sayılar, TEK, ON, YÜZ, BİN, MİLYON, MİLYAR, TRİLYON, KATRİLYON vb  uzar gider.

Tekler ancak kendisini taşırken, on’luk sayılar tek, yüzlük çift, binlik sayılar ise, sayının kendisine üç sıfır takılır iken sonrasını on binler, yüz binler, milyonlar, on milyonlar, yüz milyonlar derken 3’lü sıfırlarla milyara dalar ve üçer üçer artarak 153 sıfırlı KENKACİNTİLYON’a uzanır gider.

Anadolu’da hesapsız, kitapsız havadan konuşalara “Ya sayı saymasını bilmiyor, ya da dayak yememiş” der!..  Bunun şakası yoktur.

Evren’in, Dünya’nın, canlıların yaklaşık yaşlarını öğrendik, peki biz insanlığın geçmişi ve tarihi nedir?

Yine bilimsel bulgular eşliğinde “Homo Sapiens” denilen  bilge insanın, 300 ile 350 BİN yıl önce ortaya çıktığı, daha somut veriler ile de, “Homo Sapiens İdaltu/ Yaşlı Bilge Adam” denilen canlının, insanın ise, 160.BİN yıl önce Afrika’da (Etopya) yaşadığı bilinmektedir.

Bize resmi olarak öğretilen tarihin çağlarına gelirsek:

İlk (Antik) Çağ: M. Ö. 3200–M. S. 375, Orta Çağ: 375–1453, Yeni Çağ: 1453–1789, Yakın Çağ: 1789’den günümüze denilse de, 2000’li yıl ile birlikte BİLGİ ÇAĞI, UZAY ÇAĞI, TEKNOLOJİ ÇAĞI vb ne adlar verildi, ne adlar.

Bütün bunlar oldu da, Alman arkeolog Klaus Schmidt, Şanlıurfa’daki Göbeklitepe’de kireçtaşı platosu üzerinde, en büyüğü 20 metre çapında ve 5,5 metre yüksekliğinde oymalı yaklaşık  10 ton ağırlığında İnsan ve el figürü sütunları buluyordu.

En az 11 bin yıl önce inşa edilen bu yapılar ne ve hangi teknoloji ile yapıldı diye düşünürken, bize öğretilen o dönem insanlarının henüz hayvanları evcilleştirmediği, metal aletleri olması bir yana, çanak çömleğe bile sahip olmadığı idi.

Ne yazık ki 19. yüzyıla kadar Karl Marx dışında maalesef dünyayı ve insan ilişkilerini ekonomik anlamda derli toplu analiz ve sentez edeni göremiyoruz.

Karl Marx, insanın ve insanlığın var oluşundan günümüz ve sonrasına ilişkin yaptığı ekonomik kökenli sosyolojik analizinde, toplumu beş aşamada tanımıştır.

Bunlar: 1-İlkel Komünal Toplum, 2-Köleci Toplum, 3-Feodal Toplum, 4-Kapitalist Toplum, ve en son olarak da 5- sömürüsüz ve sınıfsız Komünist Toplum.

Benim burada kişisel düşüncem, her ne kadar Marx sınıfsız, mülkiyetsiz ve sömürüsüz toplum demiş ise de, ben sermayenin her şeye sahip olduğu ve insanların ancak bu sermayeye çalışarak katkı koydukları sürecte var olacakları “eşitlikçi bir toplumda” yaşayacakları yönündedir.

Doğada var olan bütün canlılar ilk olarak kendilerini sonra da kendi türlerini ve türdeşlerini korurlar, onlara karşı açlık ve güvenlik gibi özel bir durum olmadıkça saldırgan olmazlar.

Bu dün olduğu gibi bugün de böyledir.

Ne yazık ki insanoğlu için bugün bunu söylemek pek doğru olmaz. Oysa yüzlerce, binlerce yıl öncesi eğitim, bilim ve felsefe ile ilgilenmiş düşünür ve filozoflar hep insan içi iyi ve güzel sözler söylemişlerdir.  Yönetsel çok özel durumlar dışında bunun başka türlüsünü de görmek pek mümkün değildir, ne zamana kadar?

Ne zaman ki SANAYİ DEVRİMİ başladı ve ticaret burjuvazisi yönetsel süreçleri belirlemeye ve yönetmeye başladı, OLİGARŞİ oluştu, artık Thomas Hobbes’un deyişi ile  “İNSAN İNSANIN KURDU” noktasına gelindi.

Hakim sınıf ve zümrelerin insanları sömürmek istemeleri, hatta bunu için sistem bile kurmaları artık kanıksandı.

Ben artık eli ayağı düzgün birinin sıradan tanımadığı bir semt pazarına gittiğinde bile, “adamına göre muameleye tabi” olduğunu, dahası olacağını görüyorum.

Hele hele yurt dışında yaşayan bazı yurttaşların insansız market ve mağaza alışverişi videolarını görünce, bizim “gavur” dediğimiz bu adamlara ve olaya ne demek gerek.

Bir semt pazarında satılan bir hıyara bile tek bir fiyat değil, müşterisine göre, “yersen” fiyatı söylenmektedir.

Üreticinin, pazarcı esnafının sıkıntısını elbet herkes biliyor da, bu pazara kadar bile düşün adamına göre muameleyi ne ile ve nasıl açıklayacağız.

Bu bir ahlaksızlık ve saygısızlık değil de nedir, Allah aşkına!..

Toplum olarak TİTRESEK DE KENDİMİZE DÖNSEK Mİ?

Ne dersiniz?

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz.Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.