Çok garip bir dönemden geçiyoruz, bilgiler ap açık, aleni, ulu orta dolaşırken, bilgi kirliliği ortalığı kaplamış, azıcık çıkarları uğruna, kimliğini, kişiliğini ucuza satmışlar sayesinde, hele hele bir de her yerde baş yapılanlarca doğrular tepe taklak edilip, yalan ve yanlışlar ortalıkta volta atar olmuşlar; ne acı!..
Geçenlerde bir arkadaşım biraz kırgın, kızgın ve üzgün başından geçen bir olayı anlattı, gerçekten ben de çok üzüldüm.
Sevgili arkadaşım rahatsızlanmış ve Ankara’nın köklü Üniversitelerinden birine tedavi için gitmiş.
Bir yakını aracılığı ile de olsa alınan muayene ile başlayan hastane serüveninde, kendisi için bir iyi, bir de kötü sonuç çıkarken; üniversiteler, hastaneler, kurumlar ve ülke hakkında söylenecek pek bir güzel sözcük kalmamış; ne yazık!..
Kendisi açıdan güzel olan, muayene edip, tedavi eden Doktor ve ekibinin (uzman, asistan, hemşire ve sağlık görevlileri) özverili ve muhteşem tavır ve davranışları olmuş.
Kötü olan ise, bir zamanların muhteşem sağlık sistemi organizasyonları ile ekol olan bu üniversite hastanesinin geldiği acı ve içler acısı durum.
Gel de şimdi ninenden, dedenden, atandan duyduğun, “Soysuza Beylik vermişler, ilk babasını kesmiş!..” sözünü aklından geçirme.
Yine bir köy kahvesinde, yıllar önce herkesin ağzı açık dinlediği bir güngörmüşün sözleri aklıma geldi.
Soylular (asalet), soyuna göre davranır ve herkesi mutlu eder, soysuzların dayanacağını bir şey olmadığından, her şeyi kendilerinin sanırlar, bilmezler ki köksüz ağacın kışı geçirecek ne dalı olur, ne de bahara çıkacak gövdesi kalır!..”
Öyle bir döneme girdik ki, bu yalnız bizim ülkemizde değil, tüm dünyada, her aşama ve kademede yönetimlerde hep “liyakat, liyakat” (verilen göreve yeterli ve yaraşır olmak) aranır denilmekte ama uygulamda, “adamım, olmazsa, madamım olsun” tercihleri ile, kendileri ve yakın buldukları, oldukları çevreler gözetilir olmuştur.
İşin en acısı da, böyle bir sürecin içinde en çok acı çeken, zarar görenlerin, “bir lokma ekmeğe muhtaç” edildiklerinin farkında olmayarak, bu süreçleri desteklemeleri, alkışlamaları.
Arkadaşımın anlattıklarını, ülkemde kurumlarda, kuruluşlarda hatta kişilerin tavır ve davranışlarında olduğunu gördükçe yine hayır ile anayım Atike ve Gülsüm Ninelerimin dedikleri aklıma geldi.
Gerçekten, bizler bu güzel son günleri arkadaşımın sözünü ettiği hastane doktor ve çalışanlarının, ülkemde bir avuç soylu ve duyarlı yurttaşın “yüzü suyu hürmetine!..” yaşıyoruz.
Türk kültüründe çok anlamlı olan “Yüzü suyu hürmetine” deyimi, emeği geçen, kutsanan kimsenin/kimselerin hatırına değer verildiği anlamında kullanılır.
Kökü de, taaa 11’inci yüzyılda Karahanlı Devleti – Kaşgar’da yaşamış Gök Bilimci, Yazar, Yusuf Has Hacib’in, Karahanlı Devleti hükümdarı Ulu Kara Buğra Han’a Karahanlı Türkçesi ile yazdığı, Türk edebiyatının ilk yapıtı olan, baht, devlet, saadet- huzur veren bilgi demek olan “Kutadgu Bilig”e dayanmaktadır.
Gerçekten, bu güzel bir avuç insanın yüzü suyu hürmetine yaşadığımız bu günlerin bir an önce huzura dönmesini dilemekten başka elden başka bir şey gelmiyor. Umutsuz olmak doğru değil.
Bu yüzden, ataların “Su akar, yolunu bulur!..” sözü ile noktalayalım kelamımızı!..
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.