Anne karnında başlayan öğrenme süreci hayatımızın her anında devam eder. Öğrenme sadece okulda sınırlı kalmaz, yaşamımızın her anı sınırsız bir öğrenme atmosferi ile kaplıdır ve öğrenme yaşam boyu sürüp giden tatlı bir macera gibidir.
İçimizdeki öğrenme aşkıyla çaba harcayıp öğrendiğimiz her şey bize bir şeyler öğretir. Bu durum ise hem yeni öğreneceklerimize motive olmamızı sağlar hem de bizi dinamik tutar. Öğrenmek bazen merak, bazen de bir aşktır. Ama ne olursa olsun, bu aşk hep hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Ünlü Filozof Sokrates’in “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözünden insanın ancak sorgulayarak ve bilmediğini kabul ederek bilgiye ulaşacağını anlıyoruz. Bilgili insan; “artık ben her şeyi biliyorum” diyemez, derse bilgili insan sayılmaz. Bu nedenle bilgili insan bilginin sonsuzluğuna inanan ve öğrendikçe öğreneceği daha çok şey olduğunu anlayan biridir.
Yıllar sonra yeni bir dil ve o dilin edebiyatını öğrenme aşkıma tanık olan oğlumun desteğiyle üniversite sınavında istediğim bölüme yerleşmiştim ve okulun ilk gününe kadar bana kaç gece eşlik ederken, gecenin yıldızları da bu heyecanlı bekleyişlerime şahit olmuştu. Ve sabahleyin uzun bekleyişlerin sonunda ben de çocuklarımla ve gençlerle birlikte öğrencilik kervanına katılmıştım.
Okula ulaştığımda, memurun yönlendirmesiyle sınıfı bulmuş ve hayatımda tekrar heyecan dolu bir öğrenme süreci başlamıştı. Bu heyecan bana bitmeyen bir enerji yüklerken içimdeki bu öğrenme merakı da sürekli yeni şeyler öğrenmemi tetikliyordu.
Öğrenciliğimi yaşarken, bir veli olarak oğlumun okulunda önlük giyme törenine davetliydim. Salondaki velilerin bekleyişi benden hiç farklı değildi. Bazılarında tatlı bir gülümseme, bazılarının gözlerinde sevinç gözyaşlarının ıslaklığı görülüyor, alkış sesleri salonun yankısıyla her yerde hissediliyordu.
Oğlumun sırası geldiğinde ona önlük giydirip hediyesini sunan, kutsal meslek olarak bilip saygı duyduğumuz Hocası , ilerlemiş yaşıyla adeta bir çınarı simgeliyordu. Yılların tecrübe ve bilgi birikimiyle gölgesinde nice genç nesiller gelip geçmiş olsa da o, işte yeni bir nesli daha geleceğe hazırlıyordu.
Belli bir yere ve belli bir yaşa gelmiş her öğretmenin mutlaka birçok başarı hikayeleri vardır. Onlar zorluklarla mücadele etmeyi severek yapmış saygı değer insanlardı. Diliyorum ki oğluma sunduğu hediyesi kadar bilgisi ve tecrübesiyle de ona el verecek ve bu gelenek nesilden nesille aktarılacaktı. Oğlumun Hocası bir yandan da bize sadece “öğrenmenin” değil “öğretmenin” de yaşı olmadığını kanıtlıyordu.
Hayatta hiçbir şey geç değil, kararlılık ve sabırla insan her zaman kendine yakın bir hedef bulabilir. Bu nedenle son söz olarak diyorum ki; bir şeyler öğrenmenin yaşı olmadığı gibi başkalarına bir şeyler öğretmenin de yaşı yok. Ne dersiniz, sizce de öyle değil midir?
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.