Şimdi bir kenara ilişsek, iki elimizin arasına da başımızı alsak, sonra da derin derin uzaklara bakarak, bütün bildiklerimizi, öğrendiklerimizi gözümüzün önünden geçirsek, sonuç olarak nereye varırız?
Tabi bütün bunları yapabilmek için, insanın akıllı, bilgili olması gerekir. Yoksa arabasının vitesini boşa almış, iniş aşağı giden birisi için söylenecek söz kalmamıştır. Yokuşun sonuna kadar ona denilecek bir şey yoktur, orada da ne yapacağınız düşünmeye başlar. O nedenle ona şimdiden söylenecek söz yoktur.
Şimdi siz de düşünün, artık herkesin elinin altında akıllı telefonlar, bilgisayarlar, dahası bir de yapay zeka uygulamaları için var ki, sormayın gitsin. Hani “ağa modunda” ne ararsan elinin altında.
Ağa olmak sorun olmaz da, ağalığı sürdürmek sorundur.
O yüzden düşünmeye başlayalım.
Düşünmek için, akıl, bilgi ve herkesin kendine özgü yöntemleri olsa da bir düşünme metodu bilmek gerekir.
Azıcık eğitiminiz ve bilginiz var ise, yukarıda saydığım günümüz teknoloji ve gelişmişlikler sayesinde ulaşılmayacak bilgi yoktur. Bilgiye olmasının bir sorunu yoktur da, onu kullanacak azıcık akıl ve yöntem bilgisi gerekir.
Dünyanın dört bir yanından elde edilen bu bilgiler, bilgiye ulaşanlarca kullanılmaktadır. Bu güzel ama “bilgi kirliliği” denilen bir olay da vardır, işte burada iş, seçicilik bu bilgiyi kullanan ya da paylaşanlara düşmektedir.
Durum bu olunca, gelelim doğru bilgiyi kullanmaya ve süreci yönetmeye.
O zaman bilgiyi yayan ve kullanan İNSAN olduğuna göre, İnsandan başlayalım; hem de insanın filozof olanlarından, yıllardır sözünün üstüne söz edilmeyenlerden.
Platon, insan, toplumsal hayvandır, derken, Aristoteles ise İnsan, düşünen hayvandır, der. Aslında burada “hayvan” sözcüğü, herkesin de çok iyi bildiği gibi “canlı” anlamındadır.
Hatta Aristoteles, insan denilen canlı konusunda çok titiz olduğu için sözünü, insan konuşan bir hayvandır, konuşarak iletişime geçtiği için diğer insanlarla da yaşayabilir, zaten tek başına yaşayamayacağı için konuşur ve bu nedenle insan sosyal bir canlı olduğunu vurgularken, İnsan doğası gereği politik bir hayvandırdan kastettiği ise, insanın en iyiye yani mutluluğa ancak toplum ve güvenlik içerisinde ulaşabileceğidir.
Machiavelli ise olaya biraz şüpheci yaklaşır ve İnsanı doğası gereği bencil, çıkarcı, kendini düşünen, ihtiraslı, mal mülk biriktirmeyi, rakiplerini alt etmeyi isteyen bir varlık olarak da tanımlar.
Günümüze çok uyan bir analiz ve yaklaşımında ise Machiavelli, insanı böyle tanımladıktan sonra, siyasetin/politikanın temel amacını kişisel ihtiras, çıkar olarak görüyor ve siyasetin temelde bu farklı çıkarların uzlaştırılması olmalıdır, der.
Sokrates ise insanın entelektüel alçak gönüllülüğünü savunur ve sloganı da “Kendini tanı”dır. Ona göre, bilgi ve bilgelik alçak gönüllüğüde getirirken derken, ne kadar az bildiğinin bilincinde olunmasına dikkat çeker! Fazilet, ruhun güzelliği, Felsefe ise neleri bilmediğini bilmektir, der.
Bütün bunlar neden yazılır?
İnsan denilen canlı varlık aslında güzel ve nitelikli bir varlık, canlıdır ama onun belirli çerçevelerde şekillendirilmesi gerekmetedir. Çünkü, doğa, çevre ve zamanla toplum ve toplumsal her şey değişmekte ve bozulmaktadır.
Bu yüzden insan denilen canlı, var olduğu günden bu yana kişisel bir takım bozulmalara eğilimli olsa da, onu aile ve toplum bir merkezde tutmaya çalışmış, bu zamanlar yönetsel ve siyasi yapıların ortaya çıkması ile, Devlet gibi üst yapılar şekillenmiştir.
Devlet, bir toprak bütünlüğü içinde siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel yapı iken; bunun üzerinde yaşayanlar da yurttaş olarak tanımlanır, Devlet de, yurttaşlarının yurtaşlığını tanımlar.
Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkan ulus devletler ya da çok uluslu federatif devletler seçimler ile yurttaşların tercihleri doğrultusunda yönetimlerini, hükümetlerini seçerler. Çağdaş bir yurttaş olmak bilgi ve bilinç isterken, yönetimler ise yönettiklerinin kul, köle olmasından hoşlanırlar; çıkarlarını yönettikleri hakim sınıflar ile de ittifak halinde olurlar. Buna da OLİGARŞİ deniliyor.
Demokrasi görünümü altında yapılan seçimler ise bir çok yerde yurttaşın lehine imişi gibi uygulamalardır.
Elbette ki devlet, yurttaş için vardır, bu ya yurttaşın oluşan yarasını pansuman etmek ya da yaralanmaması, hastalanmaması için önlemler almak için vardır.
Bu yüzden sokaklar o kadar aç ve işsiz kaynarken, üniversiteler istihdam yaratan yurttaşlar yetiştirmek yerine, 4- 5 yıl işsiz insanları gizleme platformları olmamalıdır.
Elbette ki bu tek başına belediyelerin yüklenebileceği bir sorumluluk değildir; kamunun, devletin de el vererek istihdam yaratacak iş sahaları açmak yerine, kent lokantaları da bir çözüm değildir.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez!..
O yüzden dertlere derman olmak değil, dert olmayacak süreçleri yaratacak SOSYAL DEVLET’E ihtiyaç vardır, bu da sizin seçimlerinize bağlıdır.
Top sizde, yurttaş olanlar.
Makaleye Yorum Yaz
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.