Atatürk, Allah ile Tanrı arasındaki anlam farklarını da şu şekilde ayırmıştır: “Tanrı: Esas olan büyüğün, kuvvet ve kudretin kendi bitişiğinde tecelli ettiği kabul olunan obje veya süjenin ifadesidir. Türk’ün gözünde ve kafasında bir ve en büyük varlık, esas kuvvet ve kudret kaynağı, ‘güneş’ bilinmiş, tanınmış ve ona tapılmış olduğu malumdur. Her noktasına, her an güneşin yaklaşa gelmekte olduğu geniş ve yüksek sahaya, yani göğe, güneşe nispetle, verilen bir isim de ‘Tanrı’dır. ‘Gök’ ve ‘Tanrı’ sözleri, güneşe nispeten, uluhiyet anlamında kullanılır. Fakat, ‘Tanrı’ sözü ‘Allah’ demek değildir. O, Allah’ın mümessili tanılan (temsilcisi tanınan) ve bu itibarla kendine tapılan her şeydir: O bir hayvandır, bir kuştur, bir taştır, bir çürümüş ağaç parçasıdır, bir resimdir.”
İnkârcılar, Atatürk’ün bu yazsını da çarpıtmış ve bambaşka bir yere çekmiştir. Yazının aslında neye vurgu yaptığı önemlidir.
Türk tasavvufçuları ve diğer İslam filozofları marifet bilgeliği ile Allah ismini yorumlamışlardır. Hu/O’nun düşüncesinin ismi Allah’tır. O’nun ruhunun ismi ise Tanrı’dır. Atatürk “esas olan kudret” diyerek Hu/O’nu kastetmektedir. Atatürk’ün ifade ettiği sözlerin özü tasavvuftaki marifet bilgeliğidir. [1]
Ulus, 21 Kasım 1935.
[1] Ulus, 21 Kasım 1935, Numara: 5145, s. 1-2’den aktaran; Baran Aydın, Atatürk’ün Tanrısı, 2023, s. 129
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.