Uluslararası arenada bağımsızlık mücadeleleri, mazlum halkların adalet arayışını simgeliyor. Özellikle son yıllarda, Filistin ve Kosova gibi bölgeler, fiili (de facto) statülerden hukuki (de jure) tanınmaya doğru önemli adımlar attı. Bu süreçler, küresel vicdanın uyanışını yansıtıyor. Peki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) için durum nedir? KKTC’nin tanınması, benzer acılar ve mücadeleler ışığında neden hâlâ gündemde değil? Bu yazıda, bu çifte standartları ve tarihi paralellikleri inceleyerek, adaletin eşit uygulanması çağrısını yapacağız.
Gazze Trajedisi ve Küresel Tepkiler: Hristiyan Dünyasının Filistin’e Desteği
7 Ekim 2023’te Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu’nu gerekçe gösteren İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, bölgeyi adeta bir felakete sürükledi. Bu zulüm, sadece Müslüman Filistinlileri değil, Hristiyan toplulukları da hedef aldı. Cami, hastane ve kiliseler arasında ayrım yapılmadan bombalanan yapılar, din adamlarının ve sivillerin can güvenliğini hiçe saydı. İsrail polisinin imamlara, papazlara ve rahibelere karşı sergilediği orantısız şiddet, uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.

Vatikan’ın öncülüğünde Hristiyan dünyası, Filistin mazlumlarına yönelik dayanışmayı artırdı. Katolik liderler, dua çağrılarıyla ve diplomatik girişimlerle dikkatleri Gazze’ye çekti. Bu tepki, Avrupa kıtasında somut adımlara dönüştü: Birçok ülke, Filistin’i resmen tanımaya başladı. Sumud Filosu gibi girişimler, tarihsel Haçlı Seferleri’nin ironik bir yansıması olarak, Hristiyan ve Müslüman dünyasını Filistin davasında birleştirdi. Sonuç? Filistin’i tanıyan ülke sayısı 157’ye yükseldi. Bu, “Haçlı-Hilal ittifakı” olarak nitelendirilen bir vicdan hareketinin zaferiydi.
Balkanlar’da Bağımsızlık Dalgası: Kosova’nın Yükselişi
Balkanlar, 1990’lı yılların kanlı çatışmalarından sonra yeniden şekillendi. Bosna-Hersek’ten Arnavutluk’a kadar birçok bölge, bağımsızlık kazandı. Kosova da bu dalganın önemli bir parçası oldu. 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova, 17 yıl gibi kısa bir sürede BM üyesi 120 ülkeyle tanınma başarısını elde etti. Son dönemde Kenya, Sudan ve hatta 11 aylık yeni yönetimiyle Suriye’nin Kosova’yı tanıması, bu ivmeyi pekiştirdi.

Bu süreç, mazlum halkların uluslararası meşruiyet arayışının bir örneği. Kosova’nın de jure statüye terfi etmesi, adaletin geç de olsa tecelli edebileceğini gösteriyor. Ancak, bu gelişmeler başka soruları da gündeme getiriyor: Neden her mücadele eşit muamele görmüyor?
KKTC’nin Mücadelesi: Zulümden Bağımsızlığa Uzanan Yol
Kıbrıs Türkleri de, Filistin ve Kosova halkları gibi derin acılar çekti. EOKA terör örgütünün saldırıları, 1963 Kanlı Noel olayları ve yıllarca süren ambargolar, Kıbrıs Türkü’nün direnişini şekillendirdi. Ailelerde Kıbrıs Gazisi veya Şehidi olanlar, bu tarihi yakından bilir. Ne var ki, 1974 Barış Harekâtı sonrası kurulan KKTC, hâlâ de facto bir varlık olarak kabul ediliyor. Rum tarafı “mazlum” gösterilirken, Türkler “işgalci” damgası yiyor.

Uluslararası çevrelerin çifte standartları ortada. 1990’larda Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) “terörist” diye damgalayıp İsrail’i destekleyenler, bugün Hamas’ı benzer ithamlarla eleştirse de Gazze zulmünü “insan hakları ihlali” olarak kınıyor. Balkanlar’da ise Slobodan Milošević’in soykırımlarını önce görmezden gelenler, 1999 Belgrad bombardımanıyla tavır değiştirdi. Novi Sad rafinerisi gibi hedefler vurulurken, adalet arayışı ön plana çıkarıldı.

KKTC’nin tanınması, bu paralellikler ışığında bir zorunluluk. Filistin ve Kosova’nın sembolleştiği bağımsızlık mücadelesi, Kıbrıs Türkü’nün davasını da hak ettiği yere taşımalı. Federasyon yanlısı politikalarla tarih müfredatından silinen gerçekler, yeniden hatırlanmalı.
Çifte Standartlara Karşı Çağrı: Adalet Eşit Olmalı
Filistin ve Kosova, de facto liginden de jure statüye yükselirken, KKTC neden dışarıda kalıyor? Bağımsızlık mücadeleleri, “Türkiye’nin kuklası” gibi asılsız ithamlarla mı gölgelenecek? Bu sorular, hepimizi sorgulamaya itiyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2008 Kosova tartışmalarındaki sözleri, bu ikiyüzlülüğü özetliyor: “40 yıldır fiilen bağımsız bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Neden tanımıyorlar? Dünyanın farklı bölgelerindeki sorunlara bu çifte standartla yaklaşmak utanmazlık değil mi?” Putin’in eleştirisi, uluslararası kamuoyuna ve ülkemize bir uyarı niteliğinde. KKTC’nin tanınması, küresel adaletin gerçek testi olacak.
Bu mücadeleler, mazlum coğrafyaların sesini duyurmak için birleşik bir çaba gerektiriyor. Filistin, Kosova ve KKTC davaları, adaletin evrensel bir ilke olduğunu hatırlatıyor. Artık zaman, eşitlik için harekete geçme vakti.




