AraştırmaÇevreSağlık

Doğal Su Kaynaklarında İlaç Kirliliği: Küresel Bir Çevre Sorunu

İlaçlar, modern tıbbın vazgeçilmez unsurları olarak hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde kritik rol oynamaktadır. Ancak, son yıllarda bu ilaçların ve içerdikleri kimyasalların doğal su kaynaklarına sızması, artan bir çevre sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makale, doğal su yollarındaki ilaç kirliliğinin mevcut durumunu, kaynaklarını ve potansiyel etkilerini incelemektedir.

Doğal Su Kaynaklarında İlaç Kirliliğinin Mevcut Durumu

Dünya genelinde yapılan araştırmalar, ilaç kirliliğinin yaygınlığını gözler önüne sermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen kapsamlı bir çalışma, 30 farklı eyaletten toplanan su örneklerinin %80’inde ölçülebilir miktarda ilaç tespit etmiştir[1]. Bu sorun sadece ABD ile sınırlı kalmayıp küresel bir boyut kazanmıştır. 2014 yılında yapılan ve 1000’den fazla çalışmayı inceleyen bir meta-analiz, 71 ülkede ilaç kalıntılarının varlığını ortaya koymuştur[2].

Yüzey suyunda, yeraltı suyunda, musluk suyunda ve/veya içme suyunda tespit edilen ilaç sayısı

Bu araştırma, göller, nehirler ve yeraltı sularında 600’den fazla farklı farmasötik kimyasal tespit etmiştir. Bunlar arasında antibiyotikler, ağrı kesiciler, beta blokerler, doğum kontrol hormonları ve antidepresanlar gibi çeşitli ilaç grupları bulunmaktadır[2]. Bu bulgu, sorunu çözmeye yönelik küresel bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktadır.

Makale Devam Ediyor

İlaçların Doğal Su Kaynaklarına Karışma Yolları

İlaçların su kaynaklarına karışması çeşitli yollarla gerçekleşmektedir:

  1. Kanalizasyon sistemleri: İnsanlar tarafından tüketilen ilaçların bir kısmı vücuttan atılarak kanalizasyona karışmaktadır[3].
  2. Uygunsuz ilaç imhası: Kullanılmayan veya süresi geçmiş ilaçların tuvalete atılması, kirliliğe katkıda bulunmaktadır[4].
  3. Tarımsal faaliyetler: Özellikle hayvancılıkta kullanılan antibiyotikler ve hormonlar, tarımsal akıntılar yoluyla su kaynaklarına ulaşmaktadır[5].
  4. Endüstriyel tesisler: İlaç üretim tesislerinden kaynaklanan atıklar, önemli bir kirlilik kaynağı olabilmektedir. Örneğin, Hindistan’daki bazı ilaç fabrikalarının yakınındaki atık su arıtma tesislerinde, antibiyotiklerin aşırı yüksek seviyelerde olduğu tespit edilmiştir[6].

Su Canlıları Üzerindeki Etkileri

İlaç kirliliğinin su ekosistemi üzerindeki etkileri, henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak, bazı örnekler bu kirleticilerin potansiyel zararlarını göstermektedir:

  1. Diklofenak gibi iltihap giderici ilaçların, balıkların böbrek ve sindirim sistemi dokularına zarar vererek ölümlerine neden olabildiği belirlenmiştir[7].
  2. Laboratuvar deneyleri, çevresel etkileri tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü ilaçlar, doğal ortamda diğer maddelerle etkileşime girebilmekte ve beklenmedik sonuçlar doğurabilmektedir[8].
  3. İlaçlar, besin zinciri yoluyla dolaylı olarak da su yaşamını etkileyebilmektedir. Örneğin, antibiyotikler su mikroorganizmalarını etkileyerek ekosistemin dengesini bozabilir[9].

İnsanlar İçin Potansiyel Riskler

Şu an için, doğal su kaynaklarındaki ilaç seviyeleri, insanlar için doğrudan bir tehdit oluşturmamaktadır. Uzmanların belirttiğine göre, mevcut konsantrasyonlar, suya temas eden veya az miktarda içen insanlar için tehlike arz etmemektedir[10]. İçme suyundaki ilaç seviyeleri, fizyolojik etki yaratacak konsantrasyonların çok altındadır.

Ancak, uzun vadeli etkilerin ve düşük dozda kronik maruziyetin potansiyel riskleri hala araştırılmaktadır. Ayrıca, antimikrobiyal direncin gelişmesi gibi dolaylı riskler de göz önünde bulundurulmalıdır[11].

Sonuç

Doğal su kaynaklarındaki ilaç kirliliği, özellikle su canlıları için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Her ne kadar mevcut seviyeler insanlar için doğrudan bir risk teşkil etmese de, bu sorunun uzun vadeli etkileri ve ekolojik dengeye olan zararları göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, ilaç atıklarının yönetimi, atık su arıtma teknolojilerinin geliştirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması gibi konularda acil önlemler alınması gerekmektedir.

Kaynaklar

  1. Kolpin, D. W., et al. (2002). Environmental Science & Technology, 36(6), 1202-1211.
  2. Aus der Beek, T., et al. (2016). Environmental Toxicology and Chemistry, 35(4), 823-835.
  3. Daughton, C. G., & Ternes, T. A. (1999). Environmental Health Perspectives, 107(suppl 6), 907-938.
  4. Bound, J. P., & Voulvoulis, N. (2005). Environmental Health Perspectives, 113(12), 1705-1711.
  5. Sarmah, A. K., et al. (2006). Chemosphere, 65(5), 725-759.
  6. Larsson, D. G. J., et al. (2007). Journal of Hazardous Materials, 148(3), 751-755.
  7. Schwaiger, J., et al. (2004). Aquatic Toxicology, 68(2), 141-150.
  8. Backhaus, T., & Faust, M. (2012). Environmental Science & Technology, 46(5), 2564-2573.
  9. Kümmerer, K. (2009). Chemosphere, 75(4), 417-434.
  10. World Health Organization. (2012). Pharmaceuticals in drinking-water. WHO Press.
  11. Pruden, A., et al. (2006). Environmental Science & Technology, 40(23), 7445-7450.

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum

  1. Maalesef, İlaç, kimyevi madde, plastikler, kanalizasyon atıkları… İçme sularımızı koruyamıyoruz.

Bir Yorum Yazın

Başa dön tuşu