Anadolu’nun eski medeniyetlerine ait keşiflerin son yıllarda hız kazanması, tarihî derinliğimizi ortaya çıkaran önemli bir gelişme olarak öne çıkıyor. Bu uygarlıklar arasında Hititler, yani Etiler, özel bir konuma sahip. Çünkü Hitit uygarlığı, Anadolu topraklarında ilk kez merkezi bir krallık yapısı kuran ve beylikleri birleştirerek güçlü bir devlet oluşturan topluluktur. Böylece Anadolu’da siyasi birlik sağlayan ilk örnek olarak tarihe geçmiştir.

Hititlerin başarıları yalnızca siyasi alanda sınırlı kalmamış, birçok konuda öncülük etmişlerdir.
Örneğin Anadolu’da ilk yazılı hukuk kurallarını oluşturan Hititler, cezalandırmada intikam yerine tazminat esasını benimsemiş, adalet ve insanlık odaklı bir yaklaşım sergilemiştir. Bu yönüyle hukuk tarihinde ilklerin medeniyeti olarak anılır.
Asurlulardan aldıkları yazıyı Anadolu’da yaygınlaştıran Hititler, başkent Hattuşaş’ta ortaya çıkarılan on binlerce kil tablette devlet belgeleri, uluslararası antlaşmalar, dini yazıtlar ve yazışmalar bırakmıştır. Bu özellikleriyle Anadolu’nun ilk arşiv toplumunu oluşturmuşlardır.
Hattuşaş’tan söz açılmışken, Çorum’un Boğazköy bölgesinde yer alan bu antik başkent, sadece bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda unutulmuş bilgilerin ve kadim enerjilerin buluştuğu nokta olarak kabul edilir.
Hititlerin en dikkat çekici ilklerinden biri de Mısır ile imzalanan Kadeş Antlaşması’dır. Dünya tarihinde bilinen ilk yazılı barış anlaşması olan bu belge, Hititlerin diplomasi ve uluslararası ilişkilerdeki öncülüğünü kanıtlar.
Din ve vicdan özgürlüğü konusunda da örnek teşkil eden Hititler, “Bin Tanrı Ili” olarak bilinirdi. Fethettikleri topraklardaki yerel tanrılara saygı göstermiş, inançları birleştirerek kültürel sentez oluşturmuştur. Bu yaklaşım, o dönemde laik yönetim anlayışının temellerini atmıştır.
Sanat, mimari ve şehir planlaması alanlarında da üstün eserler veren Hititler, surları, kaleleri ve tapınaklarıyla dikkat çeker. Özellikle Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı, İvriz Kaya Kabartması gibi eserler ile sfenksli kapılar, aslanlı heykeller ve anıtsal kabartmalar, Hitit sanatının gücünü yansıtır.
Sonuç olarak Anadolu’nun ilk büyük devleti, ilk yazılı hukuku, ilk barış antlaşması ve ilk kapsamlı arşiviyle medeniyetler tarihine damga vuran Hititler, Frigler, Urartular ve Lidyalılar gibi sonraki uygarlıkların temelini hazırlamıştır.
Bu eşsiz mirasın gün yüzüne çıkarılması, Tanzimat dönemiyle başlayan Batı ile temas ve “biz kimiz?” sorusunun yoğunlaşmasıyla hız kazanmıştır. Osmanlı aydını, İslamî kimliğin yanı sıra Anadolu’nun kadim geçmişini de sahiplenmeye başlamış, bu toprakları medeniyetler beşiği olarak görmüştür.
Avrupalı seyyah ve arkeologların (Charles Texier gibi) çalışmalarıyla birlikte Osmanlı’da bilimsel tarih ve arkeoloji bilinci uyanmış, 1906’da başlayan Boğazköy kazılarıyla Hitit tabletleri ortaya çıkmıştır. 1915’te Bedřich Hrozný tarafından çözülen bu dil, Hitit tarihini aydınlatmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise Atatürk, bu çalışmaları devlet politikası hâline getirmiştir. Hititleri Anadolu’nun yerli ve köklü bir unsuru olarak gören Atatürk, arkeolojik kazıları millî bilincin güçlenmesi için vazgeçilmez görmüştür. Hattuşaş kazıları hızlanmış, Türk Tarih Tezi’nde Hititler önemli bir yer tutmuştur.
Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin temelleri Hitit eserlerini sergilemek amacıyla atılmış, Etibank (1935) ve Eti markası gibi kurumlar isimlerini bu uygarlıktan almıştır. Hatta uzun yıllar Ankara Büyükşehir Belediyesi logosunda Hitit Güneşi kursu kullanılmıştır.
Sedat Alp’in vurguladığı gibi:
“Biz Türkler kendimizi Atatürk’ten beri kan bakımından Hititlerin varisi sayarız. Atalarımız Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşince, Orta Asya’dan getirdikleri kültür değerlerini koruyarak eski Anadolu’nun yerli halkı ile yan yana yaşadılar. Onları imha etmediler. Onlarla karıştılar ve kaynaştılar. Günümüz Anadolu Türklerinin damarında Hititlerin de kanı akmaktadır. Atalarımız, eski Anadolu uygarlıklarının kültür değerlerini alarak kendi kültür değerleri ile birleştirdiler ve bir kültür sentezi yarattılar. Eski Anadolu uygarlıklarını benimsedikçe ve onları korudukça saygınlık kazanırız.” (Alp, 2001)
Bugün bize düşen, Atatürk’ün büyük emekle yeniden parlattığı Hitit Güneşi’ni daha da aydınlatmak, hâlâ toprak altında bekleyen eserleri gün yüzüne çıkarmaktır. Bu amaçla Hititoloji bölümlerinin güçlendirilmesi ve yeni enstitülerin kurulması şarttır.
Okuyucularımıza bu konuda derinlikli bir kaynak olarak Kerim Özkan’ın Atatürk ve Hititler kitabını şiddetle tavsiye ederiz.
Kaynakça:
- Hitit Çağında Anadolu: Çiviyazılı ve Hiyeroglif Yazılı Kaynaklar – Sedat Alp, 2001, TÜBİTAK Yayınları


