
Çok can yakıcı bir konu başlığı olmasa da gündemin haber değeri taşıyan konularından biri Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Sarkozy’nin başkent Paris’teki mahkemede süren davasıydı.

Hatırlanacağı üzere Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Sarkozy, 2011’de kendisinin de arkadan hançerleyerek devrilmesine katkı sunduğu ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından “Haçlı Seferi” olarak nitelendirilen NATO harekâtı sonucunda 22 Ağustos 2011’de iktidarını kaybeden ve iki ay sonra da işkence gördüğü linç sonucu öldürülen Libya’nın efsane lideri Muammer Kaddafi’den kendisine yollanan milyonlarca euro’dan oluşan yasadışı fonlarla ilgili bir davada suç ortaklığı yaptığı için suçlu olduğuna hükmedildi ve böylelikle Sarkozy fiilen beş yıl hapis yatmış olacak.

Sarkozy aleyhine açılan davanın sebebi Sarkozy’nin 2007 yılında aday olduğu Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük yürüttüğü kampanyasını finanse etmek için Kaddafi’nin yolladığı parayı kullandığı iddiası.

Sarkozy’nin aldığı paranın karşılığında Kaddafi’nin Batılı ülkelerdeki parya lider imajına karşı mücadele etme sözü verdiği savcılık tarafından dillendirilen bir diğer iddia.
Şimdi bu davanın ne zaman açıldığına bakacak olursak 2011 yılında Libya’ya karşı gerçekleştirilen saldırılardan Kaddafi’ye karşı Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilanına dönük alınan kararlara değin birinci ölçüde katkı Fransa’nın cumhurbaşkanlığını yapan Sarkozy’den geliyordu. Saldırılar başlamadan önce Kaddafi ve Libya ile sürdürdüğü ilişkiler malum olan Sarkozy ve Fransa tarafından ortaya konan bu çelişkili durum karşısında Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi ise “palyaço” diyerek tepki gösterdiği Sarkozy için “Ona Libya halkına yardımcı olması için para vermiştik. Ama bizi hayal kırıklığına uğrattı. Paramızı geri istiyoruz. Para transferleriyle ilgili bütün detaylar elimizde. Her şeyi açıklamaya hazırız” demesinden bir yıl sonra, yani 2012 yılında Sarkozy iktidarını kaybetmiş, 2013 yılında Sarkozy aleyhinde soruşturma açılmıştı.
Yani bu dava 12 yıl önce açılan bir dava iken dayandığı temel 14 yıl önce NATO’nun Libya’ya karşı yürüttüğü Haçlı Seferi esnasında yapılan açıklamalar.
Şimdi bu satırları okuyan herkes “Canım ne var bunda, alt tarafı eski bir cumhurbaşkanının, eski bir siyasetçinin yargılanması” diyebilir fakat inanın bu yazıda ele alacağım mesele şahısların çok üzerindedir. Hele burada alacağım mesele oğul Kaddafi’nin deyiminden de ödünç alarak “palyaço” gibi adam olan Sarkozy adındaki siyasi soytarı hiç değil. Mesele çok daha başka. Yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi aslında Sarkozy Davası ve Sarkozy hakkında verilen hapis cezası mahkûmiyeti, Fransız emperyalizminin de mahkûmiyetidir. Aslında aleyhinde dava açılan Sarkozy değil, emperyalist siyasetiyle tüm dünyanın nefretini üzerine çeken Fransa’dır.

Evet, Fransızlar emperyalist siyaset tarzlarıyla İngilizlerden, Portekizlilerden, İtalyanlardan, İspanyollardan daha fazla tepki toplamaktadır zira emperyalizmi en ahlâksız biçimde ortaya koyan aktör Fransa’dır.
Dahası 1962’de Cezayir bağımsız olunca sözde görünüşte sona eren Fransız emperyalizm dönemi, sonradan bir reorganizasyon sürecine girerek kendini yeniden yapılandırdı ve gütmekten vazgeçmemekte kararlı olduğu emperyalist siyaseti neo-kolonalizm şekline büründürerek kaldığı yerden sürdürmeye başladı.
Kâh emperyalist siyaseti güncellemeye başladığı 1962’den sonra, kâh 1962 öncesi kolonyal döneminde de son derece çıkarcı ve plancı davranan Fransa, emperyalist dönemi sona erse de eski kolonileri üzerinden gölgesini hiç kaldırmamış, transaksiyonel bir dış politika tarzını benimsemiştir. Yani değerlerden ziyade çıkarları ön planda tutmuştur.
19.yüzyıldan itibaren İngiltere ile kafa kafaya verip Osmanlı’nın topraklarına çökmeye başlayan ve 1915 yılına gelindiğinde Çanakkale’de de Osmanlı’ya karşı namlusunu yine İngiltere ile birlikte çeviren Fransa, 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile yenilgiyi kabul edip I. Dünya Savaşı’ndan çekilen Osmanlı’yı âdeta yeryüzünden silmeye giriştiği ve bunun için ortaklık yaptığı İngiltere’yi ve İtilaf Devletleri’ni Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde yürütülen Millî Mücadele’de Türk direnişi zafere her geçen gün biraz daha yaklaştıkça batan gemiyi terk eden fareler misali adında yarı yolda bırakmıştır. Ankara Antlaşması’nı imzalayarak işgal ettiği yerleri boşaltan Fransa, Büyük Taarruz arefesinde cephede kullanılması için Türk ordusuna kamyon satarak ufukta olan Türk zaferini fırsat görmek suretiyle bundan istifade ederek kasasını doldurmaya çalışmıştır. Derdi daima para olan Fransa, bu tutumunu Lozan görüşmelerinde kapitülasyonlar, azınlık okulları ve Osmanlı’dan alacaklarının yer aldığı konu başlıklarını Türk heyetinin başında bulunan İsmet Paşa’ya hatırlatarak ortaya koymuştur.
Kaddafi ve Esed başlıklarındaki ikiyüzlülüğü zaten sağır sultanın malumu olan Fransa, 1991’de Çöl Fırtınası Harekâtı adıyla yaşanan Körfez Savaşı’nda ABD öncülüğünde kurulduğu dakika Irak’a deyim yerindeyse infaz yapmaya çalışan cellat gibi çöken uluslararası koalisyondaki yerini almasına rağmen 1995’ten itibaren kimsenin anlayamadığı şekilde tavır değişikliğine giderek Amerikan ve İngiliz ortaklarını tıpkı Anadolu’nun işgaline karşı Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının etrafında buluşan Türk milletinin gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı’nda zoru görüp sattığı gibi satmış ve kötü gün dostu değil, iyi gün dostu olduğunu ispatlamıştır. Yani tarih tekerrür etmiş, Anadolu’da müttefiklerine kazık atan klasik Fransız tavrı, Irak’ta da değişmemiştir. Irak’ta Amerikan ve İngiliz ortaklarını yüz üstü bırakan Fransa, birdenbire Saddam liderliğindeki Baas rejiminin iktidarda olduğu Bağdat yönetimiyle yakınlaşmaya başladı. Böylelikle Irak’a karşı uygulanan uluslararası ambargo ve yaptırımlar karşısında Irak petrolleri uluslararası pazarlara Fransa aracılığıyla ulaşım imkanı yakalamış, Fransa da bunun karşılığında ucuza petrol kapatmaya başlamıştır. İş bununla da bitmemiş, 2000 yılı Ekim ayında Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin tarafından yapılan bir açıklama ile Irak’ın artık petrole, “düşmanın para birimi” olan ABD doları üzerinden değil, borsadaki bir diğer önemli para birimi olan euro üzerinden fiyat biçeceğini ilan edince Avrupa’nın yaşlı patronlarından Fransa âdeta sevindirik olmuştu. Bütün bu olanlardan sonra Paris yönetimi, Amerikan ve İngiliz güçlerinin yaptığı Irak bombardımanlarına karşı çıkmaya başlarken ufukta görünen Irak’ın işgaline karşı da yaygarayı koparmaya başlamıştı. Elbette ki Fransa’nın buradaki hesabı Saddam’ın ve Irak’ın hukukunu savunmaktan ziyade Saddam Hüseyin yönetiminin sayesinde Irak’ta elde ettiği kazanımlarını korumaktı, yani buradaki çıkarlarını kaybetmemeyi gözetliyordu.
İşte tarihsel olarak böyle mide bulandırıcı bir dış politika tarzı ve riyakârlığı olan emperyalist Fransa’nın klasik seyrine baktığımızda Sarkozy gibi bir tiplemenin dünya siyasetine yön veren bir figür olmasına çok şaşırmamak gerekir zira aslında sorun Sarkozy’de de değildir. Sarkozy Fransa’nın sadece bir özetidir. Böylesine iğrenç bir seyir defteri yalnızca Sarkozy’nin şahsına ait olan bir gerçek değildir, Fransa esasında aynen budur.
O yüzden Paris’teki mahkemede yargılanan ve mahkum olan aslında Sarkozy değil, tarihsel seyriyle namertlik, çıkarcılık ve transaksiyonellik nasıl olur en iğrenç şekliyle ortaya koyan Fransız emperyalizmidir. Sadece hukuk nezdinde mahkum olmakla kalmayıp tarih nezdinde de çoktan mahkum olmuştur.
Hadise aynen budur.
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir