SavaşUluslararası İlişkiler

Savaş Mağduru Olma Bakımından Kaderleri Benzeşen, Birbiriyle Kenetlenmiş İki Önemli Başlık: Ukrayna ve Suriye

Yer kürenin zıt uçlarında yer alıyor gibi görünseler de esasen aynı kederin, aynı yıkımın ve benzer insani trajedilerin birleştiği iki kardeş coğrafya mevcut: Ukrayna ve Suriye. Bir yanda zemini karla örtülü yerleşim yerleri alevler içinde kalırken, diğer yanda çölün tam kalbinde solmuş hayaller göze çarpıyor… Lakin her iki çatışmanın da en ağır bedeli, her zamanki gibi yine savunmasız halk tarafından ödeniyor.

Her ne kadar harita üzerinde uzak olsalar da aslında aynı ızdırabın, benzer tahribatın ve ortak bir beşeri felaketin hüküm sürdüğü iki yakın bölge bulunuyor: Ukrayna ve Suriye. Birinde dondurucu soğuk altındaki şehirler tutuşurken, ötekinde kurak toprakların ortasında yitip giden ümitler var… Ancak bu her iki savaş sürecinin de en büyük yükü, geçmişte olduğu üzere yine sivil vatandaşların omuzlarına yükleniyor.

İnsanoğlu, bu iki toplumun döktüğü gözyaşları karşısında kendi vicdani imtihanını bir kez daha veriyor; fakat maalesef ortaya çıkan sonuç pek de iç açıcı değil.

Mekânsal, geçmişe dayalı ve kültürel gerçeklikleri farklılık gösterse de her iki devlet de 21. asrın en büyük yıkıma yol açan muharebelerine ev sahipliği yapmış; milyonlarca kişiyi doğup büyüdükleri topraklardan uzaklaştırmış, ülkelerin egemenlik sınırlarını zedelemiş ve küresel güç dengelerini yeni baştan kurgulamıştır. Bu sebeple Ukrayna ve Suriye, savaşın perişan ettiği toplumlar özelinde birbirlerinden kopuk değil, aynı yazgı çizgisinde kesişen iki somut misal haline gelmiştir.

Yani temelinde bakıldığında mevcut olan kahredici hakikat, aynı kederin farklı topraklardaki yansımasından başka bir şey değildir.

Suriye sahasında 2011 senesinde patlak veren iç savaşın ilk safhalarını anımsıyoruz. Memleket kan deryasına dönerken milyonlarca birey çantalarına değil, ömürlerine sığdırabildikleriyle yollara döküldü. Bir halk, sadece beş dakikalık bir kararsızlık anında “yuvam” diyebildiği her şeyi geride bıraktı. Dolayısıyla Suriye, esasen modern çağın en devasa zorunlu göç krizlerinden birini tecrübe etti; milyonlarca şahıs hem ülke sınırları içinde hem de dışında mülteci konumuna düştü.

Ukrayna tarafında ise benzer bir tablo, 2014’te başlayarak 2022 yılında en üst seviyeye ulaşan bir süreçle önümüze geldi. 2014 itibarıyla Kırım ve Donbas bölgelerinde yaşanan olaylarla filizlenen ve 2022’de Avrupa’nın tam merkezinde harlanan savaşla zirveye çıkan krizlerle örülü bu dönem, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana şahit olunan en büyük göç dalgasının kaynağı oldu. Yaşanan bu hadiseler sebebiyle Avrupa’nın orta yerinde yüz binlerce değil, milyonlarca vatandaş bir gece içerisinde evinden barkından edildi. Kimileri Polonya’nın sınır kapılarına sığındı, kimileri metro istasyonlarını barınak belledi, kimileri ise yanına hiçbir şey alamadan dondurucu yollara koyuldu.

Bu iki anlatı birbirinden bağımsızmış gibi duruyor; oysa aynı kader doğrultusunun iki farklı ucunda cereyan ediyor.

Aynı yazgı çizgisinin iki kutbunda yaşanan bu iki feci hikaye, karşımıza savaşın en temel ortak noktasının mağdur edilen halklar olduğu gerçeğini getiriyor.

Suriye’de bir evladın enkaz yığınları arasında rastladığı bir oyuncakla tekrar tebessüm etmeye çalışması neyse, Ukrayna’da siren sesleri altında ebeveynine sarılan bir çocuğun duyduğu dehşet de aynıdır.

Şüphesiz her savaşın arka planı eşleşmeyebilir, muharebelerin siyasi gerekçeleri değişkenlik gösterebilir; lakin hiç kimse şu gerçeği aklından çıkarmamalıdır ki kederin dili evrenseldir. Zira yerle bir olan konutların taşıdığı sessizlik, aynı derin sessizliktir.

Topraklarını terk etmek durumunda kalıp sığınmacı statüsüne gerileyen ailelerin karşılaştığı ızdırap aynı ızdıraptır. Yani ateş düştüğü zemini aynı şiddetle yakar ki, bu savaş ateşi değişik coğrafyaların üzerine ve farklı toplumların hanesine düşse de yarattığı sonuçlar farklılık arz etmez.

Bugün Suriye’de harabe haline gelmiş yerleşim yerleriyle Ukrayna’da alev alan binaların ortak kesişim noktası, doğrudan insanın üzerine yıkılmasıdır.

Yani aslında her iki ülkede de sivil halk, tecrübe ettikleri bu dramın yanı sıra uluslararası odakların vekalet savaşı vasfı taşıyan çarpışmalarının merkezinde kalmış oldu.

Dahası her iki devlet de devasa güçlerin rekabet ve nüfuz kurma yarışlarının sahnesi pozisyonuna geldi.

Suriye sahasında ABD, Rusya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve yerel aktörler etkin bir konumdayken; Ukrayna’da ise NATO, AB ve Rusya tayin edici taraflar oldu.

Bilhassa Rusya’nın hem Suriye hem de Ukrayna coğrafyasında aktif bir askeri güç olarak bulunması, iki çatışmaya da küresel bir nitelik kazandırdığı gibi her iki savaşın akıbetini de uluslararası boyutta birbirine eklemlemiştir.

Öte yandan vuku bulan bu güç mücadeleleri, toplumların çektiği acıları daha da derinleştirdi. Ancak bununla birlikte dünya sisteminin de bütün maskesini aşağı indirmiş oldu. Çünkü uluslararası düzenin ne kadar büyük çifte standartlara sahip olduğu bu karanlık dönemle birlikte gün yüzüne çıktı.

Zira Ukrayna sahasındaki savaş, dünya kamuoyunda muazzam bir dayanışma hissi uyandırırken; Suriye’deki insani felaket çoğunlukla diplomatik tıkanıklıklara feda edildi.

Bu vaziyet, küresel mekanizmanın savaşlara bakış açısındaki jeopolitik önceliklerin nasıl değişik neticeler doğurduğunu net bir biçimde kanıtlıyor.

Meydana getirilen bu sonuçlar sebebiyle insani kriz ve bu krize bağlı trajik olaylar daha da genişledi.

Fakat kuşkusuz iki farklı bölgenin üzerine adeta bir duman gibi çöken savaş olgusu, sivil vatandaşları açık birer hedef konumuna sürüklemiştir.

Her iki bölgede de sivil yerleşim birimleri bombardımanlara maruz bırakılırken, bunlara ek olarak enerji, su ve sağlık sistemleri de devre dışı kaldı. Yaşanan bu sıkıntılar da bireyleri gündelik yaşamlarını idame ettiremeyecek bir duruma itti.

Bu manzara, savaşın artık sadece cephe hatlarında değil, doğrudan halkın yaşam sahalarında sürdürüldüğünü ispatlıyor. Dahası yalnızca ülkelerin ekonomik ve askeri kabiliyetlerinin değil, birer canlı hedef haline dönüşen insanların can emniyetinin de masaya sürüldüğünü gösteriyor.

Lakin elbette savaşın sivil bireyler içinde en kötü etkilediği kesim, bu çatışmaların gölgesi altında yetişen milyonlarca çocuktur… Eğitim hakkından mahrum kalmaktan çocukların yaşadığı sarsıcı yaşam tecrübelerine, ulusal kimlik bunalımlarından aile bağlarının kopmasına dek nesiller boyu sürecek tesirlerle yüzleşen çocuklara bakıldığında; savaş hangi topraklarda yaşanırsa yaşansın toplumsal ve kültürel tahribatın içler acısı bir boyutta olduğunu açıkça sergiliyor. Bu hal, gelecek kuşakların sosyal yapısını ve devletlerin yeniden yapılanma potansiyelini zayıflatıyor.

Fakat doğal olarak toplumsal ve kültürel yıkıma paralel olarak değişik coğrafyalarda bulunan kültürel varlıkların tahribatı da gündemdedir…

Her iki ülkede de asırlık kültürel miraslar, tarihi kentler ve simgesel yapılar zayi oldu. Bu, sadece maddi değil, ortak hafızayı yaralayan bir yıkım sürecidir.

Yani özetle belirtebiliriz ki Ukrayna ve Suriye, 21. yüzyılın savaşla test edilen iki feci aynasıdır. Farklı yerleşim yerleri olsalar da Ukrayna’nın ve Suriye’nin benzer güç rekabetlerine sahne olmaları, halklarının aynı beşeri dramı paylaşmaları, iki ülkenin de benzer jeopolitik planların kurbanı haline gelmeleri, bu iki farklı sahada milyonlarca masumun hayatını darmadağın eden çatışma gerçeğinin varlığı; bu iki devleti aynı yazgının ortak taşıyıcıları kılmaktadır.

Bu nedenle Ukrayna ve Suriye, birbirinden ayrı değerlendirilemez; zira savaşın soğuk çehresi iki halkın da ömrünü benzer şekilde parçalamıştır. Bu iki örnek, insanlığın savaş karşısında yapması gerekenleri de, yapamadıklarını da tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Büyük Güçlerin Devasa Hesapları, Küçük İnsanların Büyük Acıları

Suriye ve Ukrayna, yalnızca kendi içsel sorunlarının değil, dünya devlerinin rekabetinin de tam ortasında sıkışıp kaldı. Her iki bölgede de vekalet savaşları, menfaat hesapları ve diplomatik satranç hamleleri vuku buldu. Bir tarafın yaptığı hamle diğer tarafı kışkırtmaya itti ve nihayetinde yine kazanan bir taraf çıkmadı.

Bu harplerde tek bir ortak “galip” varsa, o da kederdir. Zira arkada bıraktığı tek unsur, insanların ömürlerinden çalınmış uzun senelerdir.

Dünya Vicdanının İmtihanı

Dikkat edilecek olursa dünya, savaşlara olan tepkisini konuma, aktöre ve görüntüye göre şekillendiriyor. Ukrayna’daki çatışma küresel medyada geniş yer edinirken; Suriye’deki trajedi çoğu vakit siyasi çıkmazların arasında boğulup kaldı.

Lakin savaşın adaleti bulunmaz; bu sebeple dayanışmanın da rengi, inancı veya coğrafyası olmamalıdır. Bir annenin evladını toprağa vermesinin Ukrayna’da mı yoksa Suriye’de mi gerçekleştiğinin hiçbir ehemmiyeti yoktur; gözyaşı her coğrafyada aynı sıcaklıkta yakar.

Son Söz: Aynı Yazgının İki Farklı Hikayesi

Suriye ve Ukrayna, aslında iki ayrı ülke değil; yeryüzünün aynı ızdırabı değişik dillerde ifade eden iki dramıdır. Farklı geçmişlerin, farklı stratejilerin ve farklı kültürlerin fertleri olsalar da savaşla yüzleştiklerinde aynı noktada birleştiler:

Evinden edilmek, umutların tükenmesi, yıkım, korku ve belirsizlik…

Bazen dünya haritasına bakıp bu iki devletin birbirine ne denli uzak kaldığına hayret ediyoruz. Oysa savaş, mesafeleri ortadan kaldıran bir hakikati zihnimize kazıyor:

Savaşın mağdur ettiği insanlar her yerde birbirine komşudur.

Ve bu iki ülke, bize tekrar tekrar şunu anımsatıyor:

İnsanlık, savaşların önüne geçemediği her geçen gün biraz daha noksanlaşıyor.

Esasen 2014 senesinde Kırım’ın işgali ile start alan ve on yılı aşkın bir süredir devam eden Ukrayna-Rusya Savaşı’nın, Şam’ın özgürlüğüne kavuşmasında, Hafız Esad’ın büstlerinin devrilmesinde ve tüm Suriyelilerin heyecanla meydanlara dökülmesinde kritik bir payı bulunuyor. Kırım’ın ilhakından sonra nispeten kolay bir biçimde Suriye’yi de fiilen işgal eden Putin, Zelenskiy karşısında bin gün evvel Kiyiv’de sert bir kayaya çarpmasının neticesinde, Şam’da bir başka mağlubiyetin acısını tatmış oldu.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu
×

Bültene Ücretsiz Abone Olun

Güncel yazıları e-posta adresinize ücretsiz göndermemiz için bültenimize abone olabilirsiniz.

Siz izin vermediğiniz sürece e-posta adresinizi asla paylaşmayacağız. Gizlilik politikamızı inceleyin

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.

Detaylı bilgi için Gizlilik ve Çerez Politikamız sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.