Köşe Yazıları

Filistin-İsrail-Müslüman Kardeşler / Hamas-İkinci İsrail-FKÖ, İsrail’i İç Savaştan Kurtarmak ve Günümüz

Başlık biraz uzun gözüktü ama aslında çok kısa. Birkaç yazıda günümüzde yaşadıklarımı yazacağım. Üzüleceksiniz ama bugün yaşadıklarımız aslında sizin tercihiniz.

1-Sovyetler Birliği dağıldığı gün Filistin kaybetti. Sadece Filistin değil Araplarda kaybetti.

2-Filistin sorunu solcuların sorunudur. Bakınız İspanya ve diğer destek verenler.

Makale Devam Ediyor

Bir kısmı eli sopalı uzmanlar ekrana çıkıyor ve habire anlatıyorlar. Bazıları içten bazıları içten pazarlıklı; bazıları bilmiyor, bazıları bilerek çoğu da bilmedikleri için analiz kabiliyetleri az olduğu için çoğu boş çıkan görüşler öne sürdüler.

Oysa Bursalı düşünür İbrahim Okur’un üzerine kitap yazdığı Protestan Evanjelik Siyonizmi atlıyorlar. 2001 yılında BOP eş başkanlarının peşine takılmadan artarda yazdığı üç yazıyla bizi uyaracak olmuştu.

ABD, örgütlü bir tarikatin hâkim olduğu bir ülkeye dönüşüyor. Üstelik ülkedeki Yahudi aydınlar, Yahudi sermayesinin bir bölümü ve KÜRESEL SERMAYE’nin bir bölümünün desteği arkalarında. Medya desteği arkalarında.


Ülkelerin yaşaması için sadece yeraltı kaynaklarına değil, nüfusa da ihtiyacı var. İsrail kurulduğundan bu yana göç almıştır. Göçmek istemeyenlere terör uygulamıştır. Müslüman sıfatı yakıştırılan ülkeler göçü durdurma konusunda bir şey yapmadılar. Zira ABD-İngiltere-Fransa ve Almanya bunu istiyordu.

Sonunda İsrail’in nüfusu yaklaşık 3 milyon oldu. Bu nüfusun birkaç yüz bini Filistinli’ydi. Bir ülke hariç göç projesi başarıyla uygulandı. Bir ülke hariç dedim. O ülke Sovyetler Birliği’ydi. Sovyetler Birliği ülkesinde yaşayan 6 milyon Yahudi’ye göç izni vermiyordu.

ABD, İngiltere ve NATO’nun önde gelen ülkeleri bu konuda Sovyetler Birliği’ne baskı uyguladılar. Almanya para ödeyerek gelmek isteyenleri ülkesine almıştı. Sovyetler Birliği Küresel Finans sisteminden kredi almak istediğinde sürekli olarak karşısına Yahudilere göç izni vermesi çıkarıldı.

1991 yılında Sovyetler Birliği dağılınca Yahudiler rahatça göç ettiler. Emperyalizmin maşası İsrail’in insan eksiği tamam landı. Üstelik bu göçmenler daha dindar ve sola düşmandı. Bırakın Filistin devletinin kurulması hepsinin yok edilmesini ve Urfa’ya kadar uzanan vadedilmiş toprakları istiyorlardı.

Sovyetler Birliği dağılınca Filistinlilerin yasal temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütü    uluslararası desteğini kaybetti.


Biz Kore Savaşı’na NATO’ya girmek için asker göndermedik. Zaten Marshall yardımı 1949’dan itibaren gelmeye başlamıştı. ABD ve İngiltere’nin İsmet İnönü’den şikâyeti yoktu.

İnönü’nün de iktidarı kaybedeceğine zerre kadar ihtimal vermiyordu. Faşizmin yıkılışından sonra yeni dünya düzene:” ne kadar sendika, muhalif gazete ve dergi varsa kapatarak” hazırlanmıştı. Başta “Muzaffer Şerif” olmak üzere çok sayıda öğretim görevlisini üniversiteden attı. Kendisine karşı olan herkes Komünist ve bölücüydü.

Amerikan yardımları da artarak geliyordu. Muhalefeti boğmak için son derece anti demokratik bir seçim yasası çıkardı.

Rahmetli Cemal Gürsel, bir akşam Çankaya Köşkü’nden kaçar. Çankaya sırtlarında Ankara’ya bakarken etrafı onu tanıyan üniversiteli gençlerle dolar. Gençler, sohbet sırasında” Sovyetler saldırırsa ne olur” diye sorarlar. Cevap kısadır, “NATO’ya üye olsak da olmasak da NATO bizi korur”.

NATO’ya girmek için Kore’ye asker göndermedik. Celal Bayar ve Adnan Menderes İnönü korkusuyla kendi iktidarlarını korumak için ABD’ye yanaştılar. ABD’de bundan alabildiğine yararlandı. NATO üsleri dışında ülkemizi sayısız ABD üssüyle doldurdu. Zamanla bunların bir kısmını kapadı. Bir kısmını NATO üssüne çevirdi. Kürecik gibi bazı üsleri tekrar açtı. Ülkede GLADYO’yu kurdu. Seferberlik kurulu ve bazı MİT mensuplarına elden maaş verdi.

Halkevlerinin kapatılmasıyla da sinema makineleri ve filmlerle ABD kültürünü Anadolu’ya yaydı, toplumu dönüştürdü. Yeşilçam da mecburen buna uydu.

Sadece ABD’ye taviz verilmedi. NATO’ya girmemize karşı olan İngiltere’ye de taviz verdik. Orta Doğu’da İngiliz çıkarlarını korumak 24 Şubat 1955’de Bağdat Paktı olarak kuruldu. Menderes’in çabalarına karşı başka Arap ülkesi katılmadı. Pakta İngiltere, İran ve Pakistan katıldı ve adı CENTO olarak değiştirildi.

1950-1960 yılları arasında Orta Doğu alev alev yanıyordu. Arap milliyetçileri her yerde İngilizlere karşı ayaklanıyorlardı. İngilizlere karşı yapılan protesto gösterilerinde Türkiye’de ikinci İsrail diye protesto ediliyordu. İngiltere (ve ABD) karşıtlarına hemen “Solcu ve komünist” yaftası yapıştırılıyordu.

Otta Doğu’da hür subaylar 23 Temmuz 1952’de Cemal Nasır önderliğinde bir darbeyle İngiliz kuklası gördükleri Kral Faruk’u devirdiler. Darbeci subayların “Kralı devirdik, cumhuriyet kuruyoruz” müjdesini vermek için koştukları Türk Elçiliği rezidansından kovulmaları Türk-Mısır ilişkilerinin başlangıcı sayılsa da, İngiliz karşıtı yeni yönetimle, İngiliz yanlısı Bayar ve Menderes’in anlaşmaları mümkün değildi.

1956 yılında İngiltere, Fransa ve İsrail Mısır lideri Cemal Nasır’ın devletleştirdiği Süveyş kanalını işgal ettilerse de ABD baskısıyla bir yıl sonra terk ettiler.

1957 yılında önemli bir olay daha yaşandı. Türk kamuoyunun bilmediği bu toplantıya İsrail Genelkurmay başkanı ve Türkiye’den dört kişi katıldı. Konu Suriye’nin işgal planıydı.

Gelişmeleri müteakip 8 Ekim’de Türkiye-Suriye sınırında bazı sınır çatışmaları olduğu yolundaki haberlerin ardından Rusya, ABD’yi Türkiye’yi Suriye’ye saldırmaya teşvik etmekle suçlamış ve eğer bir savaş hali söz konusu olursa ABD yetişene kadar Türkiye’yi vuracaklarını beyan etmiştir. ABD ise Sovyetlere cevaben Rusya’nın suçlamalarını reddetmiş ve Türkiye’ye karşı bir saldırı yapıldığı takdirde Türkiye’ye bütün gücüyle yardım edeceğini açıklamıştır. Ve bu açıklamanın hemen ardından 18 Ekim’de güdümlü füzeler taşıyan Camberra Kruvazörü ile Amerikan Altıncı Filosuna bağlı bazı savaş gemileri İzmir’e gelmiştir.

Tabi ABD Türkiye’yi yönetenlere gerekli uyarıyı yaptığından bu konu bir daha gündeme gelmedi.

Bu toplantıya katılanlardan İsrail Genelkurmay Başkanı ve toplantıda bulunan Türk Amiral cumhurbaşkanı oldular. Toplantıdaki Türk büyük elçi dış işleri bakanı oldu. Türk Genelkurmay Başkanı yargılanıp hapis yattı. Türk dış işleri bakanı maalesef idam edildi.

Oysa Türkiye ilk başlarda İsrail’i tanımayı reddetmiştir. Bu yüzden 1947 yılında Türkiye Birleşmiş Milletlerde İsrail’in tanınmasına muhalefet eden ülkeler grubu içinde yer almıştır. Bunun sebebi Stalin’in İsrail’e destek vermesiydi. İngiltere Filistin’deki yönetimini sürdürmek istiyordu. Bağımsız İsrail’e karşıydı. Bu yüzden Stalin İsrail’in kurulmasına destek verdi.

Türkiye Amerika Birleşik Devletlerinden (ABD) gelen baskı üzerine İsrail’i 28 Mart 1949’da resmen tanımıştır. 9 Mart 1950’de iki ülke arasında diplomatik ilişki de tesis edilmiştir.

1 Şubat 1958’de Suriye ve Mısır’ın ortak bir devlet kurulmuştur (Birleşik Arap Cumhuriyeti-BAC) girişimi) deyip yazıya ara verelim…

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Bir Yorum Yazın

Başa dön tuşu