Naklederler ki; vaktin birinde, Mağribi ülkelerin birinde zengin bir toprak varmış. Bu araziler yemyeşil bir vadi, rengarenk çiçekler, çeşitli meyve ağaçları ve dünyada yetişen her çeşit meyveler, sebzeler ve ormanlıklarla dolu, ekili sulak bir araziymiş.
Bu toprakların hakimi birisi imiş. Bizim bildiğimiz ağa gibi. Bu adama Melik derlermiş.
Melik, her zaman bu yeşilliğin sebebini babasının yaptırdığı baraj sayesinde olduğunu söylermiş. Gerçekten de eskimiş, fakat harika bir baraj varmış.
Orada yaşayan insanlar Meliki pek sevmediği halde, birlik ve beraberlikleri için çok itaatkârlarmış. Bazı zamanlar ufak tefek karşı çıkmalar olsa da, ya halk kendi arasında kapatır meseleyi ya da Melik baskı uygulayarak söndürürmüş.
Melikin çok bilge bir karısı varmış. Karısının adı Revşan’mış. Bir gün kocasına, rüyasında barajının yıkılacağını ve ekinlerin zarar göreceğini gördüğünü söylemiş. Melik hiç kimseyi dinlemediği gibi, aklı kısa karısını da dinlememiş.
Halkın ileri gelenleri, baraj duvarlarının zayıflamasından endişe ediyorlarmış. Bunun sebebi, Meliğin adamlarının barajın sularında dinamit patlatarak avlanmasıymış. Dinamitin kullanılmasının sebebi, her zaman paraya çevrilebilen dişi balıklar ve un veya toz kirece benzeyen bir balık çeşidinin yalnızca dinamit ile çıkarılabilmesiymiş.
Melik, hem kendisine hem de komşu ağalara hediye etmek için baraj duvarından sıklıkla irili ufaklı değerli taşlar çalıyormuş. Sadece kendisi değil, adamları da aynı şekilde bu taşları çalıyormuş. Üstelik, bu taşların parlak görünmesi için arada sırada alkolle yıkıyorlarmış. Sonuç olarak, alkol duvarların zayıflamasına neden oluyormuş.
Barajın zayıfladığını iddia edenleri Melik’in adamları ihanetle suçlarmış. Bu iddiaların, Melik’in babasının barajı inşa ederken ölen veya sakat kalan insanların torunlarındaki bilinçaltı düşmanlığından kaynaklandığını ya da komşu ağalar tarafından kandırıldıklarını veya Melik’in düşmanları tarafından para ile tutulduğunu söylermiş. Bu yüzden, herkes sadece kendi kendine konuşabiliyormuş.
Bir zaman sonra barajın doğu duvarında bir delik açılmış, bu delikten taşan sular, bir çok ekini yok etmiş ve bir çok insan ve hayvanı telef etmiş. Ormanları yok ettiği gibi bir çok orman bekçisi de hayatını kaybetmiş.
Doğudaki bir çok köy azgın sular altında yanmış kül olmuş. O zamanlar su yakıyormuş. Barajın delinmesinden kimi bu köylüleri, kimi komşu ağaları, kimisi de batı ve orta kesimdeki köylüleri sorumlu tutarmış. Melik ise kendisi hariç herkesi.
Halk, Melik için değil, kendi güvenlikleri ve çocukları için el birliğiyle o deliği tamir etmişler. Tamir sırasında ise birçok kayıp ve zarar vermişler. Eski ekinleri ve tarlaları, eskiden daha verimli olmasa da yine ürün vermeye başlamış. Ancak çiçekler tamamen yok olmuş. Melik, her türlü deliğin tamirinin üstesinden gelebileceğini, tehdit edici ve meydan okuyan bir tavırla söyleyip durmuş. Herkes biliyormuş ki, Melik baraj tamir edilirken ayağa bile kalkmamış. Yine de “Şanlı Melik çok yaşa!” denilmiş.
Aslında bu vadide faziletli insanların sayısı çokmuş. Ama hepsi de birbirinden kuşkulanırmış. Belki de o yüzden tavsiyeleri para etmezmiş, Melik nezdinde.
Komşu vadi çorak susuz ve verimsiz bir araziymiş. Buranın insanları gelip giderlerken kendi topraklarının eskiden çok verimli olduğunu fakat barajlarının yıkılmasından sonra açlık tehdidi ile karşı karşıya geldiklerini söylerlermiş.
Az zaman sonra bilge Revşan kocasına demiş ki, bak beni ilkin dinlemedin, bu sefer rüya da görmedim, fakat doğuda açılan deliğin tamir olmasına rağmen barajın batısından ve ortasından yıkılmasından endişeleniyorum. Fakat yıkılırsa tamir etmek mümkün olmayacaktır. Bir an önce bu barajı değiştir tavsiyesinde bulunmuş.
Melik bu sefer ilkinden ders alarak oturup kara kara düşünmeye başlamış; eğer bu inşaatı bu halka yaptırırsam, bana oyun oynarlar ve dedelerinin intikamlarını belki alırlar diye şüpheleniyormuş. Halbuki halk dedelerini çoktan unutmuş, çocuklarının ve torunlarının derdine düşmüşmüş.
Bu durumda halkın büyük bir kısmı ne olursa olsun baraj yıkılmamalı çoluk çocuk altında telef olmamalı diye düşünürken, az olmayan sayıda insan da yıkılırsa yıkılsın, nasıl olsa karnımız doymuyor ve Melik de bize zulmediyor diye düşünüyorlarmış.
Ve Melik babasının dostlarını çağırmış, akıl danışmış. Hepsi de Melikin, babası gibi halkına güvenmemesini düşünüp tavsiye etmiş. İçlerinden en kurnazı şöyle bir tavsiye de bulunmuş; eğer şu komşu vadiyi satın alırsan, çolak bir arazidir, değeri beşse bire alırsın. Üzerinde bir baraj inşa edersin. Bu toprakları da tebaaya satarsın, değeri birse beşe alacaklardır. Almak içinde, bin bir borca gireceklerdir, borçlarını ödemek içinde gelip senin baraj inşaatında çalışacaklar, yevmiye beşse bir vereceksin. Elde ettiğin kardan bize bir kısım vereceksin. Sen yine kardasın. Halk senin zayıf olduğunu anlarsa; değil barajını tamir etmek sana suyunu bile içirmezler. Ve Buna benzer bir sürü faydalı nasihatler dinlemiş.
Melik nasihatleri benimsemiş. Tezgah hazırlaması gerektiğini söylemişler. Kadınların fendi çoktur diye Melik bilge Revşan’a ilk ve son kez akıl danışmış.
Revşan şöyle akıl vermiş: Falan gün bizim milli festivalimizdir. Bilirsin ki, bütün festivallerde bir oğlun sağına, bir oğlun soluna, en adi oğlunu da arkana alıp halkı karşına alıyorsun, aptal olan oğlun görünmesin diye. Solundaki oğlunla tartışıp sana bir tokat atmasını sağlayacaksın. Sağındaki oğlun ona kızıp solundaki oğluna vuracak. Sen orada arkandaki oğlunun selameti ve kendi itibarını bahane edip yapman gerektiğini yaparsın. Melik oğullarını yanına almış, bu komployu onlara benimsetmiş. Her ne kadar oğulları buna itiraz etseler de, babalarının izzetinin selameti için böyle bir edepsizliği kabul etmişlerdir. Hele sağdaki oğlu biraz daha vefakar ki, dümenden de olsa bu oyuna tahammül edemeyeceğini söylese de, emir emir olmuş. Kabul etmiş.
Gün gelmiş, milli festival gelip çatmış. Planladıkları gibi sol oğluyla tartışmış, sol oğlu bir sağ bir sol tokat vurmuş babasına. Millet hayret içinde ne yapacağını düşünürken, sağ oğlu sol oğlunun üstüne saldırmış. İkisi dalaşarak kavgaya tutuşmuşlar, ikisine birer tokat vurup durmalarını emretmiş babaları.
İki oğlu da şaşırmışlar. Sağ oğlu sanmış ki babası soldan yana. Sol oğlu da sanmış ki babası sağdan yana. Aptal oğlu da babasının adaleti sağladığını sanmış.
Melik mazlum bir eda ile ahaliye seslenmiş: Ey halkım! Bilirsiniz ki, ben sizin için varım. Fakat bugün sizin huzurunuzda kendilerine mülk düzdüğüm oğullarımdan biri beni vurdu, öbürü de benim adıma kavga ediyor kardeşiyle, yarın öbür gün onunla da tartışsam o da vurur bana. İzzetim beş paralık oldu. Çocuklarım beni aşağıladılar. Ve eğer ben arkamdaki oğlumu alıp gitmezsem; burada büyük bir kargaşa çıkacak. Siz bu iki oğluma da dokunmayın yüreğim elvermez. En iyisi bu araziyi satıp sizi bu iki azgından kurtarayım. Parasını da bir hayır kurumuna bağışlayıp bu iki azgını cezalandırayım. Bana artık meliklik haram oldu. Halk ısrar etse etmese Meliki bu satış kararından döndürememiş.
Halk Melikin izzetinin çiğnenmesine çok üzüldüyse dahi içten içe sevinmiş. Sevinmiş çünkü ilk defa toprak sahibi olacaklarmış. Toprak hayatmış. Tıpkı özgürlük gibi kıymetli imiş. İnanç gibi. Yaşamak gibi.
Araziye fiyat biçilmiş, değeri birse beşe biçilmiş.
Yine Naklederler ki o zaman ki geçerli para kırmızı bir sıvıymış. Vişne suyuna veya şalgama benzer boyalı bir su ya benzermiş. Ama sadece hastalar içermiş, kimse içmezmiş.
Halk borç etmiş, harç etmiş. Hatta bazı ahlaksızlar, uyanıklık yapıp kendi damarlarındaki kandan birazını, parayı çoğaltmak için karıştırmışlar paranın içine. Tankerlerce para toplanmış.
Ve melik aptal oğlunu arkasına alıp çorak diyara gitmiş. Toprağın beşse değeri, o insanlar da, verimli topraktan alma fırsatını kaçırmamak için bire satmışlar.
Melik başlamış inşaat yapmaya. Eski tebaası borçlarını ödemek için gece gündüz demeden yevmiye beşse bire çalışmışlar yeni barajda.
Babasının dostları komisyonlarını almak için sağ ve sol oğullarının barıştırma bahanesiyle ziyaret etmişler yeni diyarı.
Melik sırrını bilen bilge Revşanı, babasının dostu olan yuvarlak şapkalı Samir’e satmış.
Çok geçmeden eski barajın doğu, batı ve orta duvarları çatlamış. Baraj yıkılmış, sular taşmış, ekinler yok olmuş, insanlar ve hayvanlar telef olmuş, eski vadi çöl olmuş. Yeni vadi yeni yeni yeşermeye başlamış.
Bilge Revşan satıldığı Samir’in atına bindirilirken Melik’e , “Burası senin dedenin toprağıydı, aslında senin annende benim gibi satılmıştı” demiş ve ağlamamış. Ve keşke erdemli insanlar baraja sahip çıksalardı diye iç geçirmiş.
- Fuat DURGUN.
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.
Yıllar önce yapılmış doğru bir tespit.