14 Ağustos: Kardeşliğe Kurşun, Vicdana Yaradır Bu Savaş
14 Ağustos 1992… Takvim yapraklarında belki bir gün, ama bir halkın kalbinde hiç dinmeyen bir sızı… O kara gün, Gürcistan Kuvvetleri, Abhazya’ya resmen saldırarak savaşı başlattı. Bu saldırının amacı yalnızca Abhazya’yı işgal etmek değildi. Amaçları tüm Abhazları tarihten silmek ve bu topraklara tamamen Gürcüleri yerleştirmekti. Gürcistan Kuvvetleri bu amaca ulaşmak için her şeyi mübah sayarak binlerce yaşamı paramparça etti, çocukların gülüşlerini susturdu, annelerin dualarını acıya çevirdi. Dağların ardında barışla yaşamak isteyen bir halk, o günden sonra ölümle, göçle ve unutulmakla sınandı.
Oysa Abhazya, binlerce yıldır dağlarının gölgesinde kendi kültürünü, dilini, geleneklerini yaşatan, barışçıl bir halkın yurduydu. Gürcistan’ın saldırısıyla başlayan bu savaş, sadece toprakları değil, insan ruhunu da kanattı. Evler yakıldı, köyler boşaldı, müzeler, kütüphaneler talan edildi. Ama en çok da insanlığın utanç defterine kara bir leke sürüldü.
Savaş süresince yalnızca silahlı güçler değil, masum siviller de hedef alındı. Lata’da bir helikopter düşürüldü — içinde yalnızca bebekler, yaşlılar, hamile kadınlar, savaşın yükünü taşımaktan başka hiçbir günahı olmayan siviller vardı. Gürcü kuvvetleri, içindekilerin sivil olduğunu bile bile o helikopteri vurdu. Bu, sadece bir katliam değil, vicdanın toprağa gömüldüğü, gökten yanık insan uzuvlarının yere yağdığı bir cehennemdi.
Savaş; toprağı kana bulayan, insanı insanlıktan eden bir çığlıktır. Ama bu çığlık Abhazya’da yıllardır susmadı. Çünkü hâlâ dönülemeyen evler, hâlâ mezarı bile bilinmeyen sevdiklerimiz var. Hâlâ uyandığında çocuğunu arayan analar, bir yudum huzura hasret yaşlananlar var.
Abhazların bir atasözü der ki:
“Savaşta kazanan yoktur, en hızlı koşan bile evine geç döner.”
Bu savaşın da kazananı olmadı. Gürcistan toprağı büyütemedi ama halkların arasına uçurumlar ördü. Abhazya can verdi ama baş eğmedi.
Bir başka Abhaz atasözü şöyle der:
“Taş duvarı yıkarsın, ama bir annenin sessizliğini asla kıramazsın.”
İşte bugün Lata’da, Sohum’da, Tquarçal’da susan anneler hâlâ ağıtlarını içlerine gömüyor. Ve biz o sessizliğin tanığıyız.
14 Ağustos sadece bir savaşın değil, insanlığın vicdanını yitirdiği bir gündür. Bugünü anmak, sadece geçmişe bakmak değil; adaletin, hafızanın ve barışın sorumluluğunu taşımaktır. Çünkü hiçbir halk kendi acısını başkasının inkârı üzerine kurmamalıdır.
Ve unutulmamalıdır:
Barış, yalnızca silahların susması değil, adaletin ve hafızanın yerini bulmasıdır.
Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir
Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin
En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.