Köşe Yazıları

Başarı ve Zafer, Bilgi ve İnanmışlıktan Geçer.

İnsan ve insanlık için en zor olan şey önyargılarıdır.

Taaa ilk çağlardan bu yana bilim ve bilgi, çağının koşullarına göre hep var olmuştur.

Bilim ve bilgi var olurken, önyargılar da hep var olmuştur.

Teleskobu bulup gökyüzünü, uzayı inceleyen, araştıran Galileo, herkesin düz olduğuna inandığı dünyanın yuvarlak olduğunu ve de bir de döndüğünü söylemesi ile birlikte; bugün bazı kurumlar ile başı belaya giren kişiler gibi,  Kilise ile başı belaya girer.

Kilise Dünyanın düz olduğunu, dolayısı ile dönmediğini  söylerken, elbette cemaati de buna inanmaktadır.

Oysa Galileo, Dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü söylemektedir.

Bu kilisenin hiç hoşuna gitmez ve Engizisyon Mahkemelerinde yargılarlar ve idama mahkum ederler. 

Ülkenin aydınları Galileo’nun öneminin farkındadırlar, bu yüzden Kilise’nin onu affetmesini isterler.

Kilisenin şartı ise, Dünya’nın dönmediğini halka uluorta yerde söylemesidir.

Çevresi, hatta Kilisenin aydın Papazları bile Galileo’ya, idam sehpasına çıkarıldığında,  yüksek sesle “Dünya Dönmüyor” diye bağırmasını, sonra da halkın duymayacağı  kısık sesle, “desem de, Dünya dönüyor” demesi için ikna ederler ve o güne kadar savunduğu yanlış fikirlerin açığa çıkmamasına sevinen kilise de idamını ev hapsine döndürür.

Ön yargıları yıkılmayan halk da onu alkışlar,  1642 yılında ölünceye kadar da ev hapsinde kitaplar yazmaya devam eder.

İslam Dünyasında da benzer bir durum Hallac-ı Mansur’un yaşamında vardır. Tasavvufta tanrıya ulaşmak için mertebeler vardır Seyrifillah, Mafillah ve Fillah  gibi. 

Tanrının insanı kendini tasfir etmek için yarattığı düşüncesi ile son mertebe, kişinin tanrı katına ulaşmasıdır. Tanrı ile birlikte olmasıdır. 

O yüzden Hallac-ı Mansur da son mertebeye ulaştığını düşündüğü için “Enel hak, çağrı ben” dediği için idama mahkum edilir. 

Hallac-ı Mansur’un Bağdat dahil birçok İslam ülkesinde türbeleri vardır. Bunların hepsi makamdır, bu yedi türbeden birisi de,  Çanakkale’nin Gelibolu ilçesindedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde de benzer öyküler boldur.

Çanakkale Savaşı’nda ülke savunması için inanmışlığın zirvesi, Mustafa Kemal’in (Atatürk) “ben size ölmeyi emrediyorum” dediği  57’inci Akay’ın öyküsü bazı çevrelerce anlatılmaz da, cinlerin, hayalî uçan savaşçıların masalları anlatılır ve bazıları da buna inanır.

İşte bu yüzden ulusal kurtuluş savaşının 26 Ağustos ile başlayan zorlu ve onurlu Savaşı’nın haftası sürerken,  26 Ağustos 1922’de günün ilk ışıklarıyla başlayan Büyük Taarruz’u ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde kazanılan büyük zaferi, Başkomutanları Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşı askerlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

“Yunan galip gelseydi” diyenlere edilecek kelamları da size bırakıyorum.


Makaleye Yorum Yaz Rastgele Makale Getir

Yazar


Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

En son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için ücretsiz abone olun.

Devamını Görüntüle

Bir Yorum Yazın

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Makale Arşivi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen ücretsiz abone olun.

Okumaya Devam Edin

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Makale Arşivi olarak, sizlere değer katacak bilgileri sürekli araştırıyor ve en güncel makaleleri sizinle paylaşıyoruz.
Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.